5 Şubat 2007 06:00
POLİTEKNİK EĞİTİM
Kapitalist eğitim sistemlerinde en yaygın ölçme biçimi sınavdır. Sınav, hem rasyonel hem de demokratik ve adil olarak görülür. Rasyonel olarak görülür; çünkü sınav sistemiyle sorular ve sonuçların olabildiğince milimetrik hesap ve ölçümlerle elde edildiği ileri sürülür. Sınav derken elbette klasik anlamda, metin yazmaya dayalı biçim değil soru ve yanıtların önceden belirlendiği, çoktan seçmeli yöntemdir kastedilen. Demokratik ve adil olarak görülür; zira herkesin -belli koşulları karşılamak suretiyle- gireceği sınavın, aslında eşitlik yarattığı iddia edilir-sınavla herkes, başarma fırsat ve olanağına sahiptir (elbette fırsat ve olanak kavramları çok farklı anlamlar içerir). Modern ideolojilerin (liberalizm vd.) eşitlik arzı ile kitlesel özgürlük talebi arasında oluşturulan sınav gibi ölçme-değerlendirmeler, tarafsızlık adı altında kutsanır. Bu tarafsızlığın en büyük düzenleyicisi olarak görülen, devletin sağladığı tüm telafi edici (!) olanaklara (burs, kredi, yurt, ücretsiz kurs, bağış vb.) karşın sınav, yine de bir seçme, aslında eleme aracı olarak görülmeye devam edilir. Sınav ile her türlü yetenek, beceri, bilgi ve değer ölçülmez; ancak devletin resmi ideolojisine göre meşru, yönetici sınıfların taleplerine göre uygun, eğitim-bilim standartlarına göre doğru olanlar dikkate alınır.
O halde sınav ile ölçülen, sadece bilgi ve değerler değildir; aynı zamanda yönetici toplumsal sınıfların yaşam tarzı, içinde yaşadığı sorunları belirleme ve çözme yolları, eğilim ve inançları, yapıp-etme biçimleri, dil ve genel anlamda kültürü sorulur. Haliyle bunlara aşina olan orta ve üst sınıf kökenli öğrenciler, sınavı başarır ve yönetici ve mülkiyet sahibi olma hak ve yetkisini elde ederler. Böylece sınav, sınıfsal ayıklamanın aracına dönüştürülür. Dolayısıyla kapitalist eğitimde, ayrıcalıklı öğrencilerin bilgi ve değerleri ölçülür; dezavantajlı öğrencilerin ise hangi aşamada eleneceği, ne tür kalitesiz okullara gidecekleri, nasıl eğitim alacakları, hangi pahada diploma ve sertifika sahibi olabilecekleri tespit edilir. Orta ve üst sınıfların egemen bilgi ve değerleri, sınav ve testlerin biçim ve içeriğini daha okul öncesi aşamada, erken çocukluk eğitimi aşamasında belirlemeye başlar. Erken çocukluk eğitimine anne karnında başlayan anne-babalar, kendi kültürlerinin doğru, uygun ve rasyonel olduğu inancını çeşitli şekillerde ortaya yayarak genel eğitim sistemine müdahale ederler. Dolayısıyla sınav, kapitalist eğitimde ölçme-değerlendirmeden daha fazla bir anlama sahiptir: Yarışma, seçme, eleme, ayıklama, kendine ait konuma yerleştirme vb... Sınav ya da testler, adayın nitelik ve niceliğini belirlemekle kalmaz, adaylar arasındaki rekabet ve yarışmayı da yoğunlaştırır. Bu rekabet ve yarışma kültürünü iliklerine kadar içselleştirmiş olan orta ve üst sınıf kökenli aileler, çocuklarını, onlara daha en baştan özel ve ayrıcalıklı muamelesi çekerek piyasaya hazırlarlar. Bu nedenle egemen sınıfların çocukları, kendi performanslarının (not) dışında diğer öğrencilerin performanslarını da kollarlar. Başarı değeri burada tepe noktasında yer alır. Başarmak, kabaca genel toplumsal hayata değil özel piyasalara uyarlanmaktır. Kapitalist eğitim dünyası, çeşitli okul şövenizmleri (geçmiş/tarih, başarı, marka ve kimliklerle anılan okullar ya da okul ligleri) oluşturarak başarmış öğrencilerin mezuniyetleri sonrasında işe yarayacak kapitalist bir hale yaratır. Bol kazançlı ve yüksek statülü bir meslek ve iş, üst kariyer, ederi yüksek diploma edinme çabası; öğrencileri, eğitim alanını Sosyal Darwinist bir çizgide kavramaya götürür.
Türkiyede bir önceki ilköğretim müfredatında öğrencilere, karnelerin sağ tarafında yer alan ve eğitim-terbiye ile ilgili bazı davranışlar öğretilmeye çalışılırdı. Her ne kadar karnenin öteki yanı, yani temel derslerin (matematik, hayat bilgisi, fen ve teknoloji, sosyal bilgiler vd.) olduğu yan esas olarak görülse de milli eğitim sistemi, çocuklarda davranış değişikliğini önemserdi. Bu davranışlar, genel olarak hal ve gidiş denilen birtakım iyi huylu toplumsal alışkanlıkları ifade ederdi. Fakat sonra, küresel piyasalara ve neo-liberal ilişkilere AB süreciyle birlikte daha hızlı uyarlanmak adına, bu davranışlar terk edildi; yerine kişisel ve sosyal beceriler adı altında, daha çok performans ve faaliyetleri ifade eden beceriler konuldu: Bağımsız olarak çalışma, materyalleri özenli kullanma, bağımsız karar verme, etkili iletişim kurma, karşılaştığı sorunları çözme, yaratıcı düşünme, araştırma yapma... Öğrencilerden, bu becerileri çeşitli ölçme-değerlendirme süreç ve yöntemleri içinde elde etmeleri beklenmeye başlandı. Buna göre hemen her öğrenciden, yılda en az bir performans ödevi bekleniyor; faaliyetler, yıl boyu doludizgin gidiyor; öğrencinin, çok farklı yöntemleri (soy ağacı, kavram haritaları, simülasyon, sözlü tarih vs.) kullanması isteniyor; dışarıdaki toplumsal hayat ile birebir kurulacağı vazedilen ilişkiler büyük ölçüde verimlilik, kalite, vizyon oluşturma, standarda ulaşma gibi iktisadi kavramlar çevresinde dönüyor.
Kemal İnal
Evrensel'i Takip Et