9 Şubat 2007 01:00

Ne olursa olsun Meclis’e girilmesinden yanayım


Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) Dışilişkilerden Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı, eski DEHAP Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, seçim ittifaklarının uzun vadeli olması gerektiğini söyledi. Seçimden kısa bir süre önce yapılan ittifaklardan çok şey beklemenin doğru olmadığını belirten Bakırhan, “Hep birlikte gitmemiz gereken bir yol olduğunu biliyorsak, denizi geçmemiz gerekiyorsa birlikte inşa ettiğimiz bir gemimiz olmalıydı, bundan sonra olmalı” dedi.
Bakırhan, 2007 seçimleri, olağanüstü kongre, sınır ötesi operasyon ve AB ile ilişkiler konusunda sorularımızı yanıtladı.

Seçimlerde politikanız ne olacak?

Aslında geçmişte yaptığımız ittifaklara sahip çıkıp, sadece onları seçim dönemlerinde gündemimize almayıp, üç-beş yıl aradaki sürede daha sağlam, sağlıklı çalışsaydık, halka bu konuda umut verebilseydik, bugün gerçekten çekim merkezi olabilirdik. Ama maalesef ne demokratik Kürt hareketi ne de ittifak yaptığı çevreler -birileri daha az, birileri daha fazla olabilir- yeterince önemsemedi, yeterli yatırım yapmadı, herkes biraz daha tali baktı. Yerel seçimlerdeki ittifakta DEHAP olarak büyük bir risk de aldık. Birçok haksız eleştiriye de muhatap kaldık. Biz aslında o ittifakı yaparken, ittifak eşittir, alınacak sayı, yüzdelik olarak düşünmemiştik. O ittifakı, Türkiye demokrasi hareketine ve geleceğine büyük bir katkı sunmak amacıyla ve büyük fedakarlıkla yaptık. Bunlar ne Kürt demokratik hareketi açısından ne de birlikte hareket ettiğimiz çevreler tarafından tam anlaşıldı.
Seçim öncesi iki-üç ayda yapılan ittifaklardan çok şey beklemek doğru değil. Biraz daha uzun vadeli, biraz daha stratejik düşünmek gerekiyor.
Dilerim, bundan sonra benzer çalışmalarımız olacaksa, seçimlerle, sonuçlarıyla sınırlı görmeyiz. Bizim, solun en büyük dezavantajı bu. Denize düşüp yılana sarılmak gibi bir şey. Denize düşeceğimizi de hatta denizi geçeceğimizi de hesaplayarak bir tekne yapmamız gerekiyor, hepimizin bindiği, hepimizin gittiği... Çünkü birlikte gitmemize ihtiyaç var. Hep birlikte gitmemiz gereken bir yol olduğunu biliyorsak, denizi geçmemiz gerekiyorsa birlikte inşa ettiğimiz bir gemimiz olmalıydı, bundan sonra olmalı. Önce onun inşasına girmemiz gerekiyor.

Zeytindalı projesiyle bunu mu kastediyorsunuz?

Bu konuda çeşitli deneyimler var. Fransa’da, İtalya’da. Aklın yolu birdir. Gerçekten mevcut sistemi değiştirmek için güçlü şekilde bir yerlerde olmak gerekiyorsa, ayrı ayrı kulvarlarda gücünü, zamanını maddiyatını ayrı ayrı çarçur etmektense birlikte yapmak gerekiyor. Bu birlikteliğin Türkiye’de kültürü yok. Halk sadece seçimlerde bir araya gelen, bir yerlere gelmek isteyen insanları, oluşumları niye sırtında taşısın ki. Halkın suçu, günahı yok. Sokaktaki insanlar; ‘Eğer siz gerçekten bir şeyler yapmak istiyor idiyseniz, daha önce bir araya gelirdiniz. Sadece seçimlerde karşımıza çıkmaz, sorunlarımızı çözmede de çıkardınız, ittifak yapardınız’ diye düşünüyor. Türkiye’deki devrimci, demokrat, sol hareket iyi bir sınav vermedik.

2007 seçimlerindeki tutum...

Çekim merkezi olmamıza inanmayan insanlar farklı yerlerde arayış içine girdiler. Bence bu havayı dağıtmak, tekrar çekim merkezi olmak, bunun için halkı inandırmak, baraja takılmamak, duvara toslamamak gerekiyor. Bu sefer biz ‘çekim merkeziyiz’ derken, aynı zamanda o engelleri de aşabilecek yöntem belirlememiz gerekiyor. Bu konuda yoğun tartışmalar içerisindeyiz. Tabii hedefimiz güçlü bir ittifaktan yana. Her zaman benimsediğimiz, birincil olanımız budur. Baraj, engellemeler duruyor, bunu aşamayacak durumda isek yine en geniş ittifakla bağımsız aday şeklinde girilebilir. Bu da mantıklı bir yol.
Ha bir parti çatısı altında girmişsin ha yine ortak, birlikte bağımsız aday belirleyip en geniş ittifakla gitmişsin. Bu bizim için olabilir bir yoldur. Bu dönem ne olursa olsun parlamentoya girilmesinden yanayım. O mevziiyi de kullanmak, değerlendirmek, halkın temsilcilerini göndermek gerekiyor. Çok küçümsenecek bir yer değil. Sonuçta orada olmak, hele grup olmak, Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesini isteyen insanlarla orada olmak gerçekten çözümü de kolaylaştırır. Bir nefes borusu olabilir. Bundan sonrası için de... Ondan sonrası çok basit. Artık Türkiye demokrasi hareketi bir çatı altında olmayı bir kültür haline getirmelidir. Asgari müştereklerde, kendi kimliklerimizi koruyarak... Temel ihtiyacımız çok uzun vadeli, stratejik ve birlikte yürümeye dair bir yapımızın, çatımızın, bir kültürümüzün olmamasıdır. Bunu aşmak Türkiye demokrasi hareketinin vicdan sorunudur. Bugüne kadar mücadelemiz için bedel ödeyen halkımıza bir vefa borcudur. Dilerim yerine getiririz.

Bu, DTP’de egemen görüş mü ?

Demokratik Kürt Hareketi’nin görüşü budur. Zaten biz buna stratejik bakıyoruz, benim ya da onun görüşünden daha çok bizim stratejimiz budur. Türkiye’de diğer halklarla birlikte yaşamayı hedef, strateji olarak koymuşsak diğer halkların demokratik, ilerici, sol, sosyalist hareketleriyle de birlikte yürümemiz gerekiyor. Bu hareketimizin genel düşüncesidir, bu konuda bir problem yok. Ama bunu birimiz biraz az anlarız, birimiz fazla anlarız. Farklılıklar çok cılızdır, önemli ve belirleyici değil.
AB’nin çifte standardını eleştiriyoruz
Sizde son dönemde AB’den bir uzaklaşma, eleştirel bakış mı var? AB’nin Kürt sorununa bakışı mı değişti?

Kürtler AB sürecini destekledi, hâlâ da destekliyor. Ama biz hiçbir zaman ‘AB sorunun tarafıdır, sorunu AB çözer’ demedik. AB süreci Türkiye’nin demokratikleşme sürecini, dolayısıyla Kürt sorununun çözümünü hızlandırır diye yaklaştık. Nasıl bizim için birincil olan, birlikte yaşamak, ittifaksa onlar için birincil olan ulusal çıkarları. AB’deki iktidarların temel mantığı önce kendisi sonra kendine yakını, daha sonra da varsa çeperinde, çevresinde artık ‘kanıyor ben de bir pansuman yapayım’ yaklaşımıdır. Burada bir çifte standart var ve biz bunu eleştiriyoruz.
Kandil’deki insanlar ellerinde güllerle gelirler
Sınır ötesi operasyon tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye hep yanlış siyaset izliyor. Yanlış olduğunu bile bile kendi halkının milliyetçi, şoven duygularını okşamaya dönük bir dil içerisinde.
Sayın Öcalan için 3.5 milyon insan imza verdi. PKK’nin düşüncesi, anlayışı sadece Kandil’deki 5-6 bin 10 bin gerilla değil. Bu problem Türkiye’yi de, Kandil’i de, İran’ı da, Irak’ı da, diasporayı da içine alan, gittikçe büyüyen hal aldı. Türkiye, kendi halkını aldatıyor. Gazeteniz aracılığıyla söylemek istiyorum, büyük bir yalandır, kandırmacadır problemin Kandil olduğu söylemi. Asıl sorunun çözümsüzlüktür.
Bireysel düşüncem, sınır ötesi operasyon Türkiye’ye büyük zararlar getirir. Bir sınır ötesi operasyon, Lozan’da dört parçaya bölünen Kürt coğrafyasındaki sınırların kalkması demektir. Türkiye için büyük bir risktir. Türkiye’nin bir sınır ötesi operasyonda karşısına sadece PKK gerillası gelmez, belki 10-15 yıl önce öyleydi, ama şimdi Kürtler arasında da bir dayanışmanın geliştiğini, komşu ülkelerdeki soydaşlarının sorunlarının demokratik çözümüne inancın çok egemen olduğunu görmek gerek. Sınırı geçersen sınırı ortadan kaldırırsın, Sınırı tekrar yerine koyabilir misin, koymak sana ne kadara patlar çok iyi hesaplamadan atıp tutmalarla...
Bu, çok gerçekçi değil, sınırları ortadan kaldırır; çok gerçekçi değil PKK sadece Kandil’le sınırlı değil; çok gerçekçi değil, sınır ötesine gidildiği zaman bütün Kürtlerin tepkisini çekecek, bütün Kürtleri karşısında bulacaktır; çok gerçekçi değil, ABD’nin onayını alması gerekiyor. Bahsedilen coğrafya tam bir savaş arenası haline gelebilir. Senin sınırların dışında federe bir devlet, federe bir Kürt bölgesi var. O statüye saygı duymak gerekiyor. Ne güzel, senin Kürdün seninle birlikte yaşamak istiyor. Bu, çok yoksul bir insanın büyük bir servet bulması gibi bir şeydir. Senin Kürdün ayrılıkçı olsaydı ne yapacaktın. Ki, böyle devam edersen olmayacağını nasıl garanti edebilirsin. Senin Kürdün birliği stratejik olarak da düşünüyorsa, bu senin için büyük bir fırsattır, nimettir. Sorunu çözersen, Kandil’deki insanlar ellerinde güllerle gelirler. Silahla, şuyla buyla çatışma yerine bu insanların gülleri ile kendi ülkelerine dönmelerini umut ediyorum ve bir gün olacak bu.
Dönemin ihtiyacına uygun yöneticiler seçilecek
Neden olağanüstü kongre kararı aldınız?

Birçok siyasi parti, mevcut ihtiyaçlara göre kendisini gözden geçirir ve ihtiyaçlara uygun bir yapılanmaya gider. 2007 Türkiye’de gerçekten sancılı, sıkıntılı ve zor geçeceğe benziyor. Üç seçim var, iki seçim biliniyor üçüncüsü Kerkük seçimi. O da en az diğer seçimler kadar Türkiye’yi ilgilendiriyor. Böylesi süreçte ihtiyaçları karşılayabilecek, güçlü, nitelikli ve gerçekten zor geçecek, sancılı, sıkıntılı dediğimiz 2007’yi demokrasi güçlerinin, Kürt halkının kazanımları haline getirecek bir yapılanmaya gidilmesi kararı alındı. Bireylerden, misyondan daha çok bu dönem ihtiyacına uygun, işi en iyi yapabilecek bireylerin seçimine biraz daha özen gösterilecek. Basında tartışıldığı gibi iç çelişkiler, çatışmalar, iç uyumsuzluktan kaynaklı bir kongre değil.

Basına yansıdığı gibi, ‘Ahmet Türk’e yönelik değil’ diyorsunuz. Peki Ahmet Türk’le ilgili rahatsızlık nedir?

Aslında Ahmet Bey’in şahsı ile ilgili rahatsızlık yok. Tam tersi Ahmet Bey Kürt siyasetine uzun süre emek veren, çalışmalara katkı sunan, birçok zorluklarla karşılaşan bir isimdir. Ahmet Türk’ün şahsıyla ilgili olmaktan daha çok, süreci karşılamaya dönük bir şey. Sadece genel başkanla ilgili alınan bir karar olmadığı için olağanüstü kongreyi şahsileştirmek, bireyselleştirmek de çok gerçekçi değil. Sonuçta bahsettiğimiz ihtiyaçlar ortadadır. O ihtiyaçları kaldırabilecek, yürütebilecek, karşılayabilecek insanların seçimini kapsıyor.

Daha aktif, hızlı hareket edecek bir yönetim mi?

Mevcut yönetimin şekillendiği süreç, aranan özellikler, nitelikler farklıydı. Kürtlerin, kendi içinde birliği, yürüme ve iş yapmanın bir pratiği ortaya konmaya çalışıldı. İç sorunlarını çözmüş, kendi birliğini sağlamış, dışındaki çevrelerle kardeşçe, demokrasi mücadelesini daha örgütlü bir şekilde yürütme amacı ön planda idi. Önümüze koyduğumuz hedef gerçekleştirilmediği zaman, elbetteki aksayan yönleri, aksamasına neden olan problemleri masaya yatırmak, hem de bir an önce yatırmak en doğrusudur. Elbette bugüne kadar fedakarca bir mücadele yürütüldü. Zor bir iş Kürt siyasetini yürütmek, bedelleri olan bir iş. İnsanı her boyutuyla ilgilendiren, psikolojisinden, çevresel ilişkilerine, evsel yaşamına, her şeyine kadar askıya alan bir siyaset. Mevcut yönetim bir şey yapmadı anlamında da söylemiyorum. Ama şu andaki ihtiyaçlar çok farklı, çok acil, bizim için çok önemli.
2007 yılını kaybetmek demek, verilen mücadelenin beş yıl, on yıl, yirmi yıl geriye düşmesi anlamına gelecek. Bunun bir an önce görülüp tartışılması bizim için çok önemli bir kazançtır. Altı ay sonra seçim arifesinde ya da Kerkük referandumunun tartışılacağı bir sürece daha hazırlıksız, daha zayıf, daha dağınık bir şekilde girmek gerçekten bize kaybettirir. Bizim kaybetmemiz, aslında Türkiye demokrasi güçlerinin de kaybetmesi anlamına gelirdi.

Ahmet Türk’ün tek aday olacağı söyleniyor, netleşti mi?

Çok kısa bir sürede karar alındı ve kısa bir sürede kongreye gidilecek. Bireylerden çok ihtiyaçlar tartışıldı. Önümüzdeki günlerde biraz daha, ihtiyaçları giderebilecek bireyler üzerinden tartışma yürütülür. Bu, genel başkanlık konusunda da, parti meclisinde de, disiplin kurulunda da böyle. Zaten sorun isimlerden değil, ihtiyaçlardan dolayı ortaya çıktığı için o ihtiyaçları karşılayabilecek bireylerin seçimine gidilecek. Henüz netleşmiş isim yok.
Sultan Özer

Evrensel'i Takip Et