14 Şubat 2007 01:00
UZUN MESAFE
Yıllar önce muayene için gelen bir hastamın daha kapıdan girerken yorgun, güçsüz, ağırdan alan kaba yürüyüşü, tokalaşırken hissettiğim elindeki kuruluk ve konuşurken zorlanmasının ötesinde kulağımı rahatsız eden çatallı kalın ses tonu, daha koltuğa oturmadan ön tanıyı kafamda şekillendirmişti. Önce biraz sabretmek istedim. Neyiniz var sorusuna hiçbir şey söylemeden çantasından çıkardığı bir tomar tetkik kağıdı ve kolesterol düşürücü ilaçları yavaş hareketlerle masama koyarak adeta iyice şişmiş yüzünde kaybolan gözleri ile cevap verdi. Uzmanlığımın ilk yılıydı, henüz hastam tek bir kelime konuşmadan ve tıbbi belgeleri arasında guatrla ilgili tetkik olmamasına karşın kestirmeden konuya girdim:
-Sizde Hipotiroidi hastalığı var.
Hastalığın doğası gereği algılama güçlüğü, bellek bozukluğu ile birlikte gittiğini bildiğimden konuşmasına fırsat vermeden anlamasını kolaylaştıracağı düşüncesiyle hastalığının halk arasında guatr tabir edilen, boyun bölgesinde tüm sağlıklı bireylerde hayati önemdeki tiroid hormonu salgılayan bezde üretim eksikliğine bağlı geliştiğini söyledikten sonra ilk temasta fark ettiğim yavaşlık, yüzde şişlik, konuşmada zorluk, seste kabalaşma ve cilt kuruluğunun uzun zamandır var olduğunu teyit ettirdim. İşim daha da kolaylaşmıştı. Sanırım uzun süredir bu kolesterol ilaçlarını almanıza karşın düşmüyor vurgusunu yaptıktan sonra cevabını belki de beklemeden sormaya devam ettim:
-Kabızlığınız var mı?
-Sıkı giyinmenize karşın çok üşüyor musunuz?
-Kalp atışlarınızda ya da nabzınızda yavaşlama hissettiniz mi?
-Ayak ve kaval kemiğinizde basmakla iz bırakmayan şişlik ne zamandır gelişti?
-Adet düzensizliğiniz ne zamandır mevcut?
-İştahınızda azalmaya karşın kilo aldınız mı? Vücudunuzdaki yaygın şişliği ne zaman hissettiniz?
-Saç dökülmesi ve saçta kalınlaşma oldu mu?
-El ve ayaklarınızda his sorunu yaşıyor musunuz?
-İşitmede azalma oldu mu?
-Televizyonda film izlerken konuyu anlayabiliyor musunuz?
-Unutkanlık ileri boyutlarda mı?
Tahmin edeceğiniz üzere tüm sorulara verdiği kısa yanıtların da katkısıyla Hipotiroidi hastalığı tanısını adeta bir kitabi bilgi kıvamında kafamda oluşturmuştum. Kendisine bir kan tahlili ile koyduğum ön tanıyı kesinleştirmemiz gerektiğini belirttim. Sonrasında yaptığım kısa muayenede kalp atışlarının yavaş, tendon reflekslerinin gecikmiş olduğunu saptadım. Bir gün sonra tahlil sonucu ile karşıma geldiğinde tanı kesinleşmişti. Reçetesini yazdıktan sonra hastanede yatması gerektiğini belirttim, sonrasında tedavisi şekillendikten sonra hastayı bir daha göremedim.
Sanırım sizler bu gerçek öyküyü okuyunca ilk anda uzun zamandır farklı hekimlerce izlenmiş ancak tanı alamamış hastanın "artık doktorumu buldum" duygusunda olacağını ve tedavisini aksatmayacağını düşündünüz. Başlangıçta ben de deneyimsiz bir hekim olarak sizin gibi düşünmüştüm. Öyle ya hastada saptadığım bulguları alt alta sıralayıp bir tıp öğrencisine sorduğumda dahi yanıtı kolayca oluşturacak bir hasta dosyası hazırlamıştım. Ancak sizler gibi ben de yanılmıştım.
Bilgili hekim olmakla hekimlikte bilgeleşmek apayrı şeyler. Uzmanlık sınavından yeni geçmiş bir hekim olarak o zaman bilgilerim çok tazeydi ancak bilgeleşmeden yararlı olamayacağımı yıllar sonra öğrenebilmiştim. Bilgelik sabır ister; salt bilgi ise kabına sığmaz, taşar. Doğası gereği hasta ve hekim arasında bilgi asimetrisi her koşulda var ve maharet bilgiyi hastanın hazır olduğu anda, gerektiği kadar kullanabilmekte. Tekrar gözden geçirecek olursak bir hekim olarak hastalığının doğası gereği tüm vücut hareketleri gibi zihinsel akışı da yavaşlamış ve bu yüzden çevresinden belki de dışlanmış hastama, çevresi gibi davranmıştım. Kendisini ifade etmesine dahi izin vermeden onun adına cevabı belli sorularla tanıya ulaşmıştım. Hayatın her alanında olduğu gibi özne kendini bulur bulmaz edilgenleştirilmiş ortamdan kendisini sessizce çekivermişti.
Sağlıcakla kalın ve hipotiroiden korunmak için sofranızdaki tuzu iyotlu olanıyla değiştirmeyi unutmayın!
...
Tıp pratiğinde ezber
Alışkanlıklar diğer alanlarda olduğu gibi tıp pratiğinde de karşımıza çıkıyor. Hekim arkadaşların bazen laboratuarda yanlışlıkla bakılmış diye düşündükleri fazladan gelen tahlil sonuçları söz konusu romatizmal tahliller olunca aslında hiç de tesadüf değil. Yapılan çalışmalar ASO, RF, CRP adlı tahlillerden birisi hekimin istem belgesinde yer almasa da birçok kez laborantlar tarafından "eksik tetkikle hastanın mağdur olabileceği kaygısıyla" fazladan çalışıldığını gösteriyor.
Yakın yıllara kadar romatizmal hastalıklara dair istenen rutin tetkikler neredeyse bunlarla sınırlıydı. Muhtemelen hastane ortamının hastaya yeterli zaman ayrılamayan poliklinik ortamında hekimin tahlil sonrasına ertelediği detaylı öykü alma pratiğinin laborantlarda yansıması bu üçlünün birlikte gerektiği şeklinde olmuştu. Oysa özellikle erişkinlerde farklı hastalıkların tanısında kullanılan ASO ve RF'ün birlikte yeri yok.
İlk anda israf duygusu uyandıran bu geleneksel davranış biçiminin sağlığın bir ekip işi olduğunu hissettiren bir de olumlu yönü de var. Ve şimdi sağlıkta dönüşüm programının bir parçası olarak hastanelerin yenilenen otomasyon sistemleri hasta yararına olduğu düşünülerek yapılan katkılara izin vermiyor ve tıp giderek hayatın içinden belgelerin satırlarına sürüklenmek isteniyor. Ben kendi adıma sağlığın özelleştirilmesi sürecinde tıp pratiğinde örneğini gördüğümüz "yitirilmemiş çocuksu duyarlılığın" maliyet artırıcı yansımasına razıyım, ya siz?
Dr. Zeki Gül
Evrensel'i Takip Et