14 Şubat 2007 01:00
AVRUPA GERÇEĞİ
GÜNÜN YAZILARI
Aralık 1991de Sovyetler Birliğinin dağılması, halk demokrasisiyle yönetilen Doğu Avrupa ülkelerinin, ABD ve Batı Avrupa emperyalistleri tarafından işgal edilmesi; geride bıraktığımız yüzyılın ikinci yarısına damgasını vuran Soğuk Savaşın bittiği şeklinde ilan edilmiş, yerine Yeni Dünya Düzeni (YDD) kurulmuştu.
Bu yeni düzennin emperyalist devletler arasında çelişkileri ve çatışmaları bitirdiğine dair yapılan propagandaların gerçeği ifade etmediği çoktan biliniyor. Güç ilişkileri nedeniyle ABDye karşı bir süre sessiz kalan diğer devletler, dünyanın tek hakimine karşı ilk ciddi çıkışlarını Irak işgali öncesinde göstermişti. Almanya, Rusya, Fransa arasında kurulan eksen, tek kutupluluka karşı bir çıkışı ifade ediyordu ve en önemlisi de dünyanın artık çok kutuplu olduğunu gösteriyordu.
Ama tek tek ülkeler/liderler bazında bakıldığında ise, denilebilir ki; bugüne kadar en açık, net ve en önemlisi sistemli çıkışı hafta sonunda Rusya lideri Vladimir Putin yaptı.
Bugüne kadar silah tekellerinin yöneticileri, silahlanma ve askeri politikalarla ilgili şahsiyetlerin davet edilerek NATOnun uluslararası güvenlik mimarisindeki yerinin tartışıldığı geleneksel Münihteki Güvenlik Konferansı, bu kez Putin sayesinde NATO ve ABD karşıtı bir platforma dönüştü.
Putin, Münihteki konuşmasıyla adeta Tarih Yazdı (Junge Welt, 12.02). NATOnun propagandasını yapmak üzere toplanan konferans da tarihte ilk kez NATO karşıtı bir platforma dönüşmüş oldu.
Rusya, uzunca denilebilecek bir süredir değişik vesilelerle NATOnun sınırına kadar dayanmasından rahatsız olduğunu ifade ediyordu.
NATOnun Doğu Avrupaya genişlemesini provokasyon, ABDnin tek başına dünya üzerindeki egemenliğini ise sınırını aştığı biçiminde değerlendiren Putin, açıkça mevcut gidişata tepki göstererek, kaygılarını dile getiriyordu. En önemli vurguyu, Soğuk Savaş yıllarında ABD ve SSCBnin birbirine karşılıklı balans ayarı çektiğini, bu dengenin ortadan kalkmasından sonra dünyanın çok daha güvensiz olduğuna yaptığı vurguydu.
Bununla da kalmayarak Arap kanalı El Cezireye verdiği demeçte, ABD, Iraka Saddamdan daha çok zarar verdi diyordu.
Putin içeride, NATO ve ABD yöneticilerinin yüzünü dünyayı ne hale getirdiklerini anlatırken, dışarıda binlerce kişi bu militarist ve emperyalist güçlere karşı gösteri yapıyordu. Her iki taraf da, NATO ve ABDye hedef seçmişti.
Değişen dünya dengeleri ile birlikte ABDnin yeni enerji arayışında uzun vadede Rusyayı da hedefe koyduğu çoktan biliniyor. Putin, Münihteki bu çıkışıyla sürdürülen saldırgan politikaların bugünden püskürtülmesi gerektiğine işaret ediyordu.
Putinin sözler, uluslararası diplomatik kaynaklar ve basın tarafından Soğuk Savaş geri döndü biçiminde verildi ve Soğuk Savaşın aslında bitmediği açıktan ifade edildi.
SSCBnin dağılması, Berlin Duvarının yıkılması, Doğu Blokunun çökmesi anlamına gelebilirdi, ancak bu ABDye karşı yeni bir güç merkezinin çıkmayacağı anlamına gelmiyordu. Son birkaç yıldır ABDnin izlemiş olduğu politikalara karşı değişik biçimlerde yeni güç merkezleri oluşmaya başladı. Almanya-Fransa-Rusya ekseni bunlardan biri sayılabilir. Ayrıca Venezüella-Küba-Bolivya, İran gibi ülkeler de kendi çapında merkez olmaya başladılar.
Ama Rusya gibi büyük ve de güçlü bir ülkenin bu son çıkışı, dünyanın ABD ve onun müttefikleri ve ABD karşıtları/eleştiricileri diye bölünmesi büyük bir olasılık olarak görülüyor. ABD karşıtları/eleştiricilerinin önemli bir bölümünün sosyal-ekonomik düzenleri ABD ile aynı olsa da, hepsi şu veya bir şekilde ABDnin hedefi haline geldiği için bir arada bulunarak kendini savunmadan başka seçenekleri kalmamıştır. ABD korkusu üzerinden bir araya gelen ülkelerin düzenlerinin de birbirine yakınlaşması ise zaman alacaktır.
Rusyannı bu çıkışı, aynı zamanda ABDnin tek hakimiyetinin artık ülkeler nezdinde de sarsılmaya başlandığı anlamına geliyor. Dünya halkları zaten yıllardır ABDye karşı bir tepki içerisinde. Şimdi bu tepkinin ülkeler düzeyinde hızla gelişmesinin koşulları olgunlaşıyor.
Bu aynı zamanda küllenmiş Soğuk Savaşın yeniden alevlenmesi demektir. Dünyanın tek kutuplu değil, çok kutuplu olduğu, tek egemene karşı ittifak arayışlarının sürdüğü bir dönemden geçiyoruz.
Tarihsel birikime, tecrübeye sahip Rusya, yeniden ezeli rakibi ABDye karşı bir güç olmaya aday olduğunu ilan etti. Bu bakımdan, Putinin Münih konuşması tarih kitaplarına geçecek cinsten, çünkü uzun süreden beri Rusyanın ABDye karşı koymuş olduğu mesafenin resmiyete dökülmesinin ifadesidir. (Junge Welt, Reiner Rupp, 12.01)
Hem de elinde bulundurduğu devasa enerji kaynaklarının avantajıyla...
Geçmişte ABDnin himayesi altında Sovyetlere karşı savaşan Batı Avrupa ülkeleri şimdi ortalığı yatıştırmak için arabulucu misyonuna soyunmuş durumda. Ancak bu da fazla sürmeyecektir. Çünkü, enerjide Rusyaya bağımlılıkları her geçen gün biraz daha artıyor. Onların önünde iki seçenek duruyor; ya yine ABDye birlikte Rusyaya karşı bir kamp oluşturarak büyük savaşlara girişmek ya da Rusya ile aynı safta yer alarak ABDnin dünya üzerindeki egemenliğine son vermek!..
Yücel Özdemir
Evrensel'i Takip Et