20 Şubat 2007 01:00

Kışkırtmalara devam


Yöneticiler, salt yeşil alanda verilen mücadele ile şampiyonluğa ulaşmanın mümkün olmadığını çok iyi bildikleri için saha dışında verdikleri mücadelenin(!) dozunu her geçen hafta yükseltiyorlar. Bakıyorlar takımlarının oynadığı oyun, şampiyonluk yolunda hiç de güven verici değil; “bu takıma güvenilmez, biz yine tedbiri elden bırakmayıp elimizden geleni yapalım” düşüncesiyle başlıyorlar kendi takımları lehine baskı ve etki yaratma çalışmalarına. Bu çalışmalar, en çok resmi internet siteleri aracılığıyla yapılan açıklamalar biçiminde kendisini gösteriyor.
Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un, Fenerbahçe’nin AZ Alkmaar ile oynayacağı maça gelme isteği, F.Bahçe yönetimi tarafından “zamanlama açısından uygun değil” gerekçesiyle kabul edilmedi. Bu aynı zamanda, maça gelmesi durumunda tribünlerden Ulusoy’a karşı büyük tepkiler gösterileceğinin itirafıydı bir bakıma. Bu tepkilerin nasıl olabileceği konusunda kimsenin kuşkusu yok tabii. Sık sık ceza almalarına karşın hâlâ büyük bir yüzsüzlükle tribünlerden küfrü kaldırdıklarını iddia edebilen yöneticiler, Avrupa maçlarında bile beğenmedikleri hakem kararlarını Ulusoy aleyhine tezahüratlarla protesto eden seyircilerin, Ulusoy’un tribünde olması durumunda işi hangi dehşet verici boyutlara taşıyabileceğinden korktular haliyle. “Zamanlama açısından uygun değil”in gerçek anlamı bu.
Maçtan sonra skora bakılarak edilen laf da şu: “İyi ki Haluk Ulusoy gitmemiş...” Yani demek Ulusoy maçta olsaymış, taraftarın öfkesi ona yönelebilir, büyük olaylar çıkabilirmiş... Sonunda geldiğimiz dehşet verici noktaya bakar mısınız? Federasyon Başkanı ülkesindeki bir futbol maçına gidemiyor. Maçtan sonra da “Gelmemesi isabet olmuş” yorumları yapılıyor. Ve bütün bu yaşananlar, hiç kimsede en küçük bir rahatsızlık yaratmıyor, son derece olağan kabul ediliyor. Öylesine pisliğe batmışlar, pisliğe alışmışlar ki artık bu kokuşmuş futbol ortamını iyice benimsemiş, bu ortamdan yükselen pis kokulardan rahatsızlık duymaz hale gelmişler. Hani spor barıştı, dostluktu, kardeşlikti? Tabii ki öyle ama kendi takımları kazandığı sürece...
Özhan Canaydın’ın bu konu ile ilgili yorum yapmasının ardından sert bir Fenerbahçe açıklaması, ardından buna yanıt olarak bir sert açıklama da Galatasaray’dan. Açıklamalarda, rakip takımın yöneticilerine yönelik suçlamalar dışında bir de akıllarınca her çeşit pislikle dolu futbol ortamından kendilerini soyutlama çabası da var. Sanki futbol ortamının böyle kokuşmuş bir bataklığa dönüşmesinde, kendi payları yokmuş gibi... Evet ortam pis, herkes pis, bir tek kendileri temiz... Ne kadar da inandırıcı... Oysa kini, nefreti, dolayısıyla gerilimi besleyen bu provokatif açıklamalar bile başlı başına bu kulüplerin çürümüşlüğe yaptıkları katkıların (!) bir kanıtı değil mi? Futboldaki şiddetin ülke sathında yaygınlaşmasında, böyle açıklamaların payı az mı?
Adnan Polat vakası
Bir de Adnan Polat vakası var tabii. Futbolcularını motive etmek adına F.Bahçe ile aralarındaki farkı sürekli olarak 3 puan düşük söylüyor. Ali Sami Yen’de oynayacakları F.Bahçe maçını kazanacaklarından emin çünkü. Taraftarlar nezdinde öylesine bir koşullanma ve beklenti yaratıyor ki karşılaşma onun umduğu gibi bitmezse, taraftarların bu sonucu doğal ve olgunlukla karşılama şanslarını tümüyle ortadan kaldırıyor. Adnan Polat, anlaşılan bu türlü konuşmaların kendi takımından çok rakip oyuncuları motive edebileceğini düşünemediği gibi, geçtiğimiz sezon benzer hataları Fenerbahçeli yöneticilerin de yaptığını unutmuşa benziyor. Bunun yanında, hâlâ şampiyonluğun en güçlü adayının Galatasaray olduğunu da iddia edebiliyor. Biri çıkıp da Polat’a, “Sen Fenerbahçe maçını bırak, önce diğer maçlarını kazanmaya bak” dese; acaba Adnan Polat nasıl bir tepki verir? Belli ki şampiyonluk laflarını Galatasaray’ın sahada sergilediği futbola güvenerek dile getirmiyor. Yoksa, böyle futbol oynayan bir takımın, şampiyonluğun en güçlü adayı olduğunu söyleyebilmek için ya futbolun çok uzağında bulunmak ya da değişik bir mizah anlayışına sahip olmak gerekiyor. Polat, bu haftaki G.Antep yenilgisinde, rakiplerinin sert futbolunun da payı olduğunu belirtmeden geçemedi. Ne demek ki bu şimdi? Rakipler fazla sıkmasınlar mı yani? Gereği gibi mücadele etmesinler, hatta mümkünse gol de atmasınlar, böylece Galatasaray rahat rahat yoluna devam etsin ve şampiyon olsun; Adnan Polat da mutlu olsun. Böyle futbol ortamına da böyle şampiyonluklar yakışır zaten...
Takipçilerin takipçileri
Bu hafta ligde tam 6 maç tek gollü skorla sona erdi. 4 ev sahibi 2 de konuk takım, tek golle 3 puanı kaptı gitti. Lider Fenerbahçe de Kadıköy’de Sakarya karşısında haftanın moda skoruna talim etti. Topu filelerle bir kez buluşturup 3 puana ulaştılar. Bu hafta takılma sırası ise takipçilerdeydi. G.Saray Antep’ten, Beşiktaş da Konya’dan eli boş dönünce; puan farkı yine 7 ve 8 oldu. Bu iki takım sadece takip ettikleri F.Bahçe’ye değil kendilerini takip edenlere de bakmalı. Zira istikrarlı gidişlerini sürdüren Kayseri ve G.Birliği’nin nefesleri, şimdi daha güçlü biçimde enselerinde...
İkinci yarıdaki ilk 3 maçını kazanan Sivas’ın fiyakasını Antalya bozdu. Haftanın en gollü maçında, deplasmanda Denizli’yi 4-3’lük skorla geçen Trabzon, bu sezon ilk kez üst üste 2 maç kazanma mutluluğunu yaşadı. Maçın bu kadar gollü geçmesinde, iki takımın kalecisinin önemli rol oynadığını da belirtmek gerek. 10. haftada başlayan düşüşünü bir türlü durduramayan V.Manisa, bu hafta da evinde A.Gücü’ne yenilmekten kurtulamadı. Ege temsilcisi, son 12 maçında yalnızca 1 kez galip gelebildi. Ligin ilk yarısında şampiyonluk hesapları yapacak kadar zirveyle haşır neşir olan Manisa, kötü gidişatını değiştiremezse, kendisini başka türlü hesaplar içinde bulabilir.
Mehmet Özyazanlar

Evrensel'i Takip Et