27 Şubat 2007 01:00
GÖZLEMEVİ
GÜNÜN YAZILARI
Lope Felix de Vega Carpioyu (1562-1635) İspanyol tiyatrosunda duyguya, lirizme, tutkulu eylemlere yer veren, oyunlarında orta sınıf törelerini ve entrikalarını konu edinen oyun yazarı olarak tanıyorum. Halk tiyatrosunu kurarak comedias geleneğini geliştirmiş, Altın Çağın temellerini atmış; yapıların avlularını tiyatro etkinliklerine sahne eylemiş bir yazar olarak bellemişim Lope de Vegayı. İspanyol tiyatrosunun ilk temel uğrağı olarak tanımlandığı da ayrıca malûmunuzdur. Hep kurallara bağlı ve de yeniliklere kapalı kalmış olduğunu bilirsiniz herhalde. Adı İngilterede Shakespeare, Marlowe, Ben Jonson; Fransada Corneille, Racine, Moliere; İspanyada Calderon ve Tirso de Molina ile birlikte anılmakta. Hiç kuşkusuz, Altın Çağ sürecindeki önemli yazarlardan biri.
Aynı oyunu Devlet Tiyatroları da oynamıştı
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarının genç rejisörlerinden Burteçin Zoga (1964) Lope de Veganın Çılgın Dünyasını almış, 2006-2007 sezonu oyunu olarak sahneye koymuş. Bir ortaçağ akıl hastanesinde, deliler ve delirenler arasındaki kargaşa ile, işlemediği bir suç nedeniyle aranan bir asilin tımarhaneye sığınmasını anlatan sıradan bir komedi. Devlet Tiyatrolarınca da sahnelendiğini, hatta Don Florianoyu nin canlandırdığını da duymuşluğum var, görmüşlüğüm yok.
1500 civarında oyun yazdığı rivayet olunan Lope de Veganın bu oyunu hangi yıl yazdığı, özgün adının ne olduğu, Adalet Cimcozun oyunu hangi dilden çevirdiği konuları bilgi edinemediğimden malûmum değildir. Bir diğer malûmum olmayan konuysa, zengin retorik imge ve anlatımsal öğe zenginliği hiç mi hiç bulunmayan bu oyunu Burteçin Zoganın neden seçtiğidir. Öyle anlıyorum ki, Zoga oyun metnini evirmiş çevirmiş, bu antika tiyatro ürününü arkeolojik kazıdan kurtarma çareleri aramış. Antika sayılan bir oyun da, pekâlâ özgür bir yorumla sahnelenebilir. Sahnelenebilir ve bu sahnelemeye kimsenin çıtı çıkamaz, ama bir şartla: Eserin dokusuna bağlı kalınması koşuluyla
Sıraların arasında göbek atan yok şimdilik
Burteçin Zoga böyle eylememiş. Halkımızın larına yönelmiş. Şu garibanları hem eğlendireyim, hem de sanat yapmış olayım demiş olsa gerek ki, oyunu müzikli hale getirmiş. İspanyol yazarın oyununun içine müzik oturtmuş. Amaç, seyircinin ilgisini diri tutmak. Don Florianoya, Don Valerioya, Pissanoya, Dona Erifilaya, Leonatoya, Bellardoya, Laidaya, Dona Fedraya, Libertoya, Tomasa falan Delisin Delisin, Yalan dünya, Ömrümün baharında, Fesuphanallah, Hür doğdum hür yaşarım, Bak bir varmış, bir yokmuş gibi 70li yılların sıradan aranjmanlarını, ucuz pop şarkılarını; Papatya gibisin, beyaz ve ince gibi tangoları katmış. Katmış ve de oyuncuların onca falso yorumlarına, seslerindeki ciddi düşmelere karşın sanırım seyircinin ilgisini diriltmiş. Diriltmiş diriltmesine de, oyun oyunluktan çıkmış, alaturka gazinolardaki matine havasına bürünmüş. Seyirci neredeyse: Hişt kardeş, Yağmurlu bir gündüyü de söylesenize diyecek. Şarkılara el çırpıp eşlik ediyor. Sıraların arasında oynamadıklarına bin şükür!
İğdiş etmek
Öykülerle ve yan olaylarla desteklenmeyen bir dan oyun çıkar mı? Çıkmaz. Etmenler kaynaksız olursa olur mu? Olmaz. Bu arada, metni okuyamadığım için bilmiyorum, ama katli vaciptir hükmüne varılıp, Lope de Veganın değişik duyguları dile getirmede kullandığı oyun dili silinip atılır mı? Atılmaz. O halde? Oyun iyi kurulamaz, niteliği iğdiş edilmiş olur.
Yaratıcı kadro
Barış Dinçel, çocukların oyun parkı gibi tasarlamış Çılgın Dünyanın dekorunu. Kaydırak, dönme dolap, atlı karınca, salıncak Artistik sadelikten çok uzak, seyircinin dikkatini oyundan koparan, kalabalık, iç içe bir tasarım bu kez Barış Dinçelin yaptığı. Nihal Kaplangının kostümleriyse dönemine uygun ve zevkli. Işıl ışıl, şıkır şıkır. Sabahattin Gündoğdunun ışığı iyi. Selim Atakanın düzenlemesine sözüm yok da, Hakan Elbir şefliğindeki Altuğ Kutluğ, Muzaffer Berişa, Utku Akıncı, Bilal Nazlıgülden oluşan mini orkestra tam anlamıyla tangır tungur. Adalet Cimcozun çevirisi mi? Vallahi bilemeyeceğim.
Adalet Cimcozun çevirisi konusunda neden kelam edemediğimi sual edecek olursanız, Şu garibanları hem eğlendireyim, hem de sanat yapmış olayım diyen Burteçin Zoga, oyun metnini bol miktarda Nejat Uygur esprileri, oha gibi kaba sözcükler, fevkalade harcıâlem güldürü öğeleriyle tıka basa doldurmuş da ondan diye yanıtlarım.
Oyuncular
Bütün bunların dışında Burteçin Zoga oyuncularını iyi kullanmış. Performans mükemmel. Oyuncular atlıyor, zıplıyor, taklalar atıyor, tırmanıyor, düşüyor, koşuyor, sallanıyor, dans ediyor, şarkı söylüyor. Bu sayede Zoga tempoyu da yakalayabiliyor. Doğan Altınelin, Selçuk Yüksel ve Gökhan Eğilmezbaşın yanıt atiklikleri zayıf. Gürol Güngör oyunla özdeşleşemiyor. Hüseyin Tuncel ve Aslı Narcı görevlerini disiplin içinde yapıyorlar. Semah Tuğsel ve Selçuk Soğukçay iyi. Doğan Bavli ile Tarık Şerbetçioğlu gerçekten övgüyü hak etmekte. Yiğit Sertdemir mükemmel bir Don Floriano çiziyor. Berrin Koper, Dona Erifila ile çok iyi bir duygusal iletişim yakalamış. Binnur Şerbetçioğlu ise, fiziğiyle, sesiyle, oyunculuk gücüyle birinci perde itibariyle benim yıldızım.
Neden birinci perde?
Benim Saygın Okurum İtiraf edeyim ki yaşlanıyorum. Eee, yaşlandıkça da zaman daralıyor. Birinci perde sonunda fuayeye doğru ilerlerken saatlerin, günlerin, ayların, yılların su gibi akıp gittiğini an be an gözlemlediğim şu dönemimde, kendimi tiyatro uğruna helak etmeye hakkım olmadığını düşündüm. Perde arasında oyundan kaçtım. Esasında oyuncuları izlemeye gücüm vardı, ama oyuna daha bir buçuk saat dayanacak takati kendimde bulamadım. O nedenle, Naci Taşdöğenin o çok alkışlandığını, pek beğenildiğini duyduğum şarkısını da dinleyemedim.
Arada firar ettiğim için üzüm üzüm üzülüyorum ve tüm oyunculardan özür diliyorum.
Dedim ya, zamanım daralmakta...
Artık ota çoka gülmek istemiyorum.
Üstün Akmen
Evrensel'i Takip Et