27 Şubat 2007 01:00

DURUM


Sabah gazetesinde, ülkenin yakın tarihini az çok bilen hemen herkesin hayretle okuyacağı bir haber yer aldı. 12 Eylül askeri faşist darbesinin lideri Kenan Evren, Ege Akdeniz Genç İşadamları Federasyonu (EGAFED) temsilcilerini, Marmaris’teki evinde kabul etmiş, siyasi ve ekonomik gelişmelere ilişkin değerlendirmeler yaparken onlara şunları söylemiş: “Seçim barajı yüzde 7’ye indirilebilir.” “12 Eylül süreci geride kaldı.” Evren, bunlardan sonra şunları da ekliyor: “Şu an baraj yüzde 7’ye inebilir. Artık o dönemleri geçtik; olgunlaştık. ‘Baraj düşerse DTP Meclis’e girer’ diyorlar. Girsinler; Meclis’te yumuşarlar, olgunlaşırlar. Bakın Leyla Zana eskisi gibi değil. Şartlar onu olgunlaştırdı. DTP de Meclis’e girerse, orası onları da yumuşatır; olgunlaştırır.”
Hatırlanacağı gibi Kenan Evren’in ağzından çıkanın yasa kabul edildiği 12 Eylül yönetimi döneminde, Kürt Sorunu daha da ağırlaştı. Kürt halkının yaşadığı bunca acıda birinci derecede sorumluluğu olan Evren’in, bugün DTP’nin Meclis’e girmesini; onun “yumuşama ve olgunlaşması” gerekçesi ile de olsa ileri sürmesi, elbette göz ardı edilebilecek bir gelişme değil. Aksine, son derece önemli. Olayların gelişimi, dönemin ve koşulların değişmesi ülkeyi yönetmiş olanlara, geçmişte yapmış olduklarından farklı şeyler söyletebiliyor. Bunun bir örneği de Mehmet Ağar. Hükümetin ve ana muhalefet CHP’nin, Evren’in bu önerisini dikkate alarak seçim barajını düşürme konusunda bir anlaşmaya varıp varamayacaklarını bilemeyiz. Ancak ülkedeki halkın, demokrasi ve özgürlüğü savunan kesimlerin, barajın düşürülmesi konusunda talepleri ve mücadeleleri var.
Bütün bunlar bir yana; Evren’in, “DTP’nin yumuşaması ve olgunlaşması” üzerine söylediklerini biraz irdelemek gerekiyor. Kürt halkı çok acılar çekti, büyük trajediler yaşadı. Bir halkı, bu çektiği acılar kadar olgunlaştıran başka bir okul herhalde yoktur. Bugün Kürtler, ülkenin politik yaşamına dahil olmak, hak ve özgürlüklere sahip olmak için mücadelelerini yürütüyorlar ve bu mücadele, Türklerin ileri kesimleri tarafından da destekleniyor. Buna karşın resmi devlet politikası, Kürtlerin en temel haklarını inkar etmek ve onların her mücadelesini bastırmak, seslerini boğmak üzerine kurulu. Ülke yönetiminin kilit kurumları ve yöneticileri, bugüne kadar uyguladıkları baskı ve terör politikasını devam ettirme konusunda katı bir politikaya sahip. Açıkçası, olgunluktan ve kendi halkına yumuşak davranmaktan uzak bir politika bu.
Bütün bunlar gösteriyor ki olgunlaşması ve yumuşaması gerekenler, öncelikle bu ülkeyi yönetenlerdir. Onların; bunca yaşanan olaydan ders çıkarmaları, uyguladıkları baskıcı ve terörcü yöntemlerin sonuç vermediğini görmeleri, eskisi gibi idare edemeyeceklerini anlamaları gerekiyor. Bugün devlet içerisinde ve geçmişte önemli devlet görevleri üstlenmiş kişiler arasında, Kürt Sorunu ile ilgili bir tartışmanın yaşanmadığı söylenemez. Bugün böyle bir tartışma var ve karşılıklı mücadelenin devam edeceğine dair ciddi belirtiler de bulunuyor. Ancak burada dikkat çekici olan, bu tartışmalarda Kürt halkının temel taleplerinin -dil, eşitlik, kamu yaşamına kendi kültürleri ve politik hakları ile katılma vb.- karşılanmasına ilişkin hiçbir unsurun yer almamasıdır. Tartışma, Kürtlerin mücadelesinin nasıl yatıştırılacağı üzerine sürdürülmekte, “terörü önleme” çerçevesi ile sınırlanmaktadır. Açıkçası Kürtlerden daha fazla teslimiyet -Evren, bunu olgunlaşma ve yumuşama olarak adlandırıyor- ve gerici bir uzlaşma istenmekte, onlar buna zorlanmaktadır.
Kürt halkı yeterince olgundur ve Türklerin büyük bir kısmı da onca kışkırtma ve provokasyona rağmen, sağduyulu ve olgun olduklarını göstermiştir. Olgunluğu ve sağduyuyu göstermesi gerekenler, bu ülkeyi yönetenlerdir. Kürtler ve Türkler, onlardan bu yönde adım bekliyorlar. Bu adım, er ya da geç atılacaktır. O zaman da bugün direniş gösteren yöneticilerin, yerlerinde olup olmadıklarını hep birlikte göreceğiz.
Ahmet Yaşaroğlu

Evrensel'i Takip Et