4 Mart 2007 01:00
SÖZ OLA, TORBA DOLA
GÜNÜN YAZILARI
Oktay Ertanın Euro 2008i incelediği yazısını okurken gülmeye başladım. Ama Oktay Ertana değil kendime gülüyordum. Çünkü, onun yazısında yaptığı şey benim başıma çok sık gelirdi. Ama daha çok konuşurken ve de kızmışken. Ne var ki benim başıma gelen ya da Ertanın yazısında görülen şey isteyerek yapılan bir şey de değildir. Bir anlık bir şeydir ve önlemenin de olanağı yoktur. Sözün gelişi, arabayla giderken bir trafik magandasına kızdığımda ağzımdan çıkan sözü kimse anlayamaz benden başka. Hani, magandanın kendisi bile duysa anlamaz; ama söyleniş biçiminden iyi bir şey olmadığını kolayca çıkartır. Ağzımdan çıkan o söz, ortaya birlikte dökülme çabasındaki iki ayrı sözcüğün karışımından oluşmuş yeni bir sözcüktür aslında ve o iki ayrı sözcüğün anlamını da taşımaktadır. Yanımda yöremde bulunan ve yüzüme garip bir biçimde bakan eşe, dosta sözün ne anlama geldiğini, daha doğrusu ne söylemek isteyip de söyleyemediğimi açıklayınca herkes kendini yere atar gülmenin tadına varabilmek için. Çok açık bir örnek verebilirim aslında bu söylediğime; ama gerçekten çok açık olur.
Çok anlamsız görünen; ama daha önce de söylediğim gibi iki sözcüğün de anlamını içeren bir sözdür ağzımdan çıkıveren. Oktay Ertanın başına da böyle bir şey gelmiş anlaşılan, eğer gerçekten isteyerek ve bilerek yapmadıysa. Nasıl olmuş olursa olsun yine de anlaşılabilecek türden onun kaleminden çıkan.
Söz konusu yazısında, Dünya Şampiyonu İtalya da kötü bir başlangıç yapmıştı ancak önce Ukraynayı, ardından deplasmanda Gürcistanı yenerek ilerisiye umutla baktılar diyordu. Bu ilerisiye sözcüğüydü işte beni, bana güldüren. Oktay Ertan da, ileriye umutla baktılar ya da ilerisi için umutlandılar diyecekti belli ki. Ama hangisini söyleyeceğine ilişkin kararı vermede gecikince, iki sözcükten ortaya bir karışım çıkıvermişti ister istemez.
Ertanın dilinden dökülen sözcük kavgası salt bu da değildi. ... 2 maçta kalesinde tam 20 gol gören San Marino, daha şimdiden yuvarlak bir ortalamak tutturmuş durumda sözündeki yuvarlak ile ortalamak sözcükleri arasında bir ilişki kurmak bayağı bir eğlendiriyordu okuyanı. Ortalamak sözcüğünün ortalama olması gerektiği düşünülse bile, bu değişikliğin yuvarlak sözcüğünün etkisinde kalarak mı ortalamak olduğu, yoksa kale önüne yapılan ortanın mı sözün içine kendini ortaladığı düşündürüyor yine de insanı. Bunu en iyi bilen kuşkusuz söyleyenin kendisi olacaktır.
Acaba benim kendime gülmem gibi, o da kendine gülmüş müdür yazdıklarını okuyunca.
Bir ortalamanın da yuvarlak olması ayrıca düşündürücü. Acaba net ya da yüksek bir ortalama mı tutturulacaktı da, onun yerine yusyuvarlak, tostoparlak bir ortalama çıkmıştı ağızdan ortalamak olarak.
Bütün bunları okurken; hem de yazarken gülesi tutsa da, bir süre sonra köpüklü ayrana dönüyor insan. Sinirden yani!.. Öyle olurmuş ya!..
Görüntülü ve yazılı basın organlarında şan salmış bir büyük ağadan öğreniyoruz sinirlenme ile köpüklü ayran arasındaki duygusal ya da sinirsel bağlantıyı. Şansal Büyüka gazetesindeki yazısında demiş ki: Hasanın hırsına, öfkesine hayranım. Ama daha birinci dakikada köpüklü ayran gibi insanın siniri kabarır mı? Yani azgın boğa ya da deli dana durup dururken niye güzelim köpüklü ayranla ilişkilendirmiş Hasanın öfkesini bilemedim gitti. Ya Hasanın öfkesine, hırsına hayran olduğu gibi köpüklü ayrana da hayran adam ya da canı bol köpüklü bir ayran çekmiş yazısını yazarken. Aslında köpüklü ayranın siniri yatıştırması gerekir. Serin, hele de buz gibi olursa. Belki de Hasanın hırsı da, öfkesi de Büyükayı bayağı bir sinirlendirmiş ki ayrana sığınmakta bulmuş çözümü.
Bütün bunları, şunları ve de onları değerlendirmek konusunda bayağı bir kararsızlık yaşadım doğrusu ve neredeyse köpüklü ayrana dönecektim ki burada da Şansal Büyükanın bir sözü yaşadığım bu kararsızlığa çözüm oldu. Onun sözüyle değerlendirdim ben de bunca sözü. Demiş ki kendisi Ziya Paşanın sözüne öykünerek, Takdirle uslanmayanın hakkı ...
Sözün sonunu kötekle mi bağlamayı düşünmüş yoksa tekdir mi etmek istemiş bilinemiyor da niye takdirle uslanmayana böyle bir şey uygun görmüş ve takdirle uslanmamak nasıl bir şeymiş, oralara hiç mi hiç girmeyelim. Köpüklü ayran bile kurtarmaz sonra bizi. Şansal Büyüka, gerçekten Ziya Paşaya mı öykünmüş bunu söylerken, yoksa onun sözünü söylemek istemiş de becerememiş mi, o da iki bilinmeyenli denklem gibi bir şey. Çünkü sözün aslı Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir / Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir biçimindedir.
Güzelim sözün içine takdirin nasıl ve niye girdiğini bileni etmeli takdir, bilmeyene de söylemeli tekdir.
Üstün Yıldırım
Evrensel'i Takip Et