11 Mart 2007 01:00

çalışma yaşamı ve stres


Son zamanlarda işyerlerinde stres ve işçiyi strese sokan nedenler oldukça sık konuşulmaya başladı. Neden bu konu gerek işçilerin, gerekse işverenin gündeminde? Çalışma yaşamında stres ve strese bağlı psikolojik sorunlar hangi boyutlarda? Bu soruların yanıtları önümüzdeki günlerde çok tartışılacak gibi görünüyor…
Günümüzde teknolojinin gelişimi ile ortaya çıkan birçok risk çalışanların önemli bir kesimi için ciddi sorunlara yol açmaktadır. Fiziksel, kimyasal, biyolojik vb etkenlerden başka sıklıkla göz ardı edilen psikolojik etmenlere bağlı sağlık sorunları önemli hasarlara neden olmaktadır.
Birçok örnek verilebilir: Alüminyum, antimon, arsenik, bor, kadmiyum, kurşun, manganez, nikel, serilyum, talyum, vanadyum, civa gibi metaller; benzen homologları ve diğer solventler, hidrokarbonlar, klor, metilklorür, kükürtlü hidrojen, pestisidler (haşere öldürücüler ve tarım ilaçları) insan üzerinde olumsuz etki yaparlar. Bu etki farklı etmenlerle farklı biçimlerde; davranış bozukluklarına, kişilik değişimlerine, zekâ-algı-dikkat-bellek bozukluğuna, sinirlilik, kâbus görme, depresyon, uyumsuzluk, yorgunluk, uyuşukluk, uyku hali, dengesizlik, uykusuzluk ile birlikte psikoza varan psikolojik bozukluklara neden olurlar.
Gürültü bile yeter
Gürültü tek başına bir stres kaynağıdır: 50-60 dB (A) düzeyinde olduğunda dahi kaygı düzeyi ve öfke artar, kişi çabuk sinirlenir, algı-dikkat-bellek bozukluğu, sinirlilik, depresyon, anksiyete gibi psikosomatik hastalıklar gelişir. 60-90 dB (A) dan sonra bulantı, kusma, başağrısı, başdönmesi, mide krampları, tansiyon ve nabız yükselmesi görülür. 90-120 dB (A) dan sonra işitme bozuklukları oluşur.
Diğer tarafta hâlâ 19. yüzyıl şartlarına benzer koşullarda çalışanları da görmek olasıdır.
Üretim sürecinden ve kapitalist üretim ilişkisinin ortaya çıkardığı çelişkilerinden kaynaklanan sağlık sorunları çeşitlenerek devam etmektedir. Çalışma sürelerindeki değişkenlik, monoton ve vardiyalı işlerde çalışma; aşırı yorgunlukla birlikte stres ve strese bağlı birçok hastalığı beraberinde geliştirir. İlk defa Japonya’da adı konan “karoshi hastalığı” strese bağlı kardiyo-vasküler ölümü tanımlamaktadır. Son haftalarda aşırı iş yükü ile çalışanlarda görülmüşse meslek hastalığı olarak kayıtlara geçmektedir. Peki, ölüm aşamasına ulaşmayan sorunlar nelerdir?
Psikolojik etmenlere bağlı sağlık sorunları esnek çalışma kavramı ile birlikte daha da önemli hale gelmiştir.
4857 sayılı İş Yasası’nın 2003 yılında yürürlüğe girmesiyle gündeme gelen esnek üretim ve esnek çalışma gibi kavramlar MESS ve TİSK gibi işveren örgütlerinin özel faaliyet alanlarına dönüşmüştü.
İş Yasası tartışmalarında gerekçeler arasında yer alan ve işveren örgütleri tarafından hazırlanan söylemler bugün yerini bulmuştur. Gerekçeye göre; dünyada gelişen teknoloji bilgiye kolay ulaşımı sağlarken; “Üretimde bilginin öneminin sermayenin önüne geçmesi, küresel rekabetin esnekleşme olgusunu zorunlu olarak gündeme getirmesi çalışma hayatını yakından etkilemektedir” dediler ve ‘postfordist üretim (talep kadar üretim) ilişkisine’ yerine esnek modelleri tercih ettiler. Yasa koyucuya göre; elektronik ortamda günlük arz-talep dengesi izlenebilmekte, esnek günlük çalıştırma sistemi ile kârın maksimize edilmesi için zorunlu hale gelmektedir. İşin düzenlenmesinde kısmi süreli ve çağrı üzerine çalışma, ödünç iş ilişkisi, belirli süreli hizmet sözleşmeleri ve alt işveren uygulamaları gibi yepyeni model ve uygulamalar “kaçınılmaz” oldu.
Patronların esneklik ihtiyacı
MESS Yönetim Kurulu tarafından: “Ekonomik kriz dönemlerinin çalışma yaşamındaki olumsuzluklarını azaltmanın temel çözümü, çalışma mevzuatına yeterli esnekliğin kazandırılmasından geçmektedir. İş süreleri, istihdam ve ücret politikaları konusundaki katı yaklaşımlar ekonomik krizin sosyal sonuçlarını ağırlaştırmaktadır. Çalışma mevzuatındaki esnekliğin sağlanması, krizin sosyal alandaki etkilerini azaltacaktır.... esneklik ihtiyacı sadece kriz dönemlerinde krizi azaltmak için değil, ‘rekabet gücünü kaybetmemek’ için de gereklidir.” uyarısından sonra hazırlanan yasa gerekçesinde “Ekonomik kriz dönemlerinde işçi ve işverenlerin esnek bazı kurallardan yararlanmalarına İş Kanununun katı hükümleri olanak vermemiş, bu yüzden mevcut yasa hükümlerine aykırı uygulamaların yaygınlaştığı gözlenmiştir” ifadesi kullanılmıştır.
TİSK “ABD ekonomisinin büyüme, istihdam yaratma, yatırım ve verimlilik artışı, teknolojik ilerleme alanlarında son dönemde elde ettiği büyük başarının mevzuatındaki esnekliğe dayandığı, bu başarının mimarlarınca ifade edilmektedir. Avrupa hükümetleri ise bundan ilham alarak özellikle işe alma ve işten çıkartmanın girişimciliği ve yatırımı destekler şekilde kolaylaştırılması gayreti içindedir” ifadesini kullanırken çözümü esnek üretimde arıyordu. Yasa koyucu yasa gerekçesinde bu sıkıntıyı “kavrayarak” gereğini yaptı: “Çalışma hayatını yakından etkileyen ekonomik, sosyal ve siyasi koşullar, uygulamada karşılaşılan sorunlar, esnekleşme gereksinimi, AB ILO normlarına uyum sağlama zorunluluğu mevcut İş Kanunu’nda bazı değişiklikler yapılması yerine yeni bir iş yasasının hazırlanmasını zorunlu kılmıştır.”
Bugün “esnek” kavramların uygulanması ile birlikte çalışma ortamında yaratılan stres işçiyi en fazla sıkıntıya sokan konulardan biri haline geldi.
Bir tarafta teknolojik gelişimleri gösterip işçi çıkartan işvereni, diğer tarafta emek üretkenliğini arttırmanın yollarını ararken karşılaştığı sorunlar sıkıştırmaya başladı. İşveren strese bağlı sorunların boyutlarını işçi açısından değil de kendi çıkarları açısından değerlendirdiğinde yeni arayışlar içerisine girdi.
Bob Losyk tarafından yazılan MESS tarafından basılan ve metal işçilerine dağıtılan, ‘“Sakin Ol, Sinirlerine Hakim Ol, Stresle Başa Çıkma Yolları” adlı kitap işyerlerinde çalışan işçilere stresle başa çıkmanın yollarını (!) anlatıyor.
Kitap, stresin nedenlerini irdelemeden, nedenlerle ilgili çözüm yollarını geliştirmeden peşin hükümle “Hayatımızda stresi yok etmek mümkün değildir. Ancak kendinizle ilgili bazı değişiklikler yaparak yaşam kalitenizi iyileştirebilir ve huzur içinde olabilirsiniz” şeklinde tavsiyelerde bulunuyor. Kitaba göre işyerindeki her türlü sorunun nedeni stres, işin doğası gereği zaten olmalı. Stres oluşması ise en fazla işverene zarar veriyor. Stres olmasa işçi tazminat dahi talep etmeyecek. Örneğin “İşe gelmeme, yaralanma, psikolojik sorunlar, işçilerin tazminat talepleri, daha düşük üretkenlik, ahlaksızlık, kötü performans ve işçi devri gibi pek çok olgunun nedeni strestir.” Doğal olarak tüm bu “kötü” durumlar işvereni zarara sokmaktadır.
Telaşın göstergesi
Kitap ayrıca detaylı olarak tartışılabilir veya tartışılmayacak kadar değersiz bulunabilir. Görüldüğü kadarıyla bu kitap MESS yönetiminin içine düştüğü telaşın göstergesidir. Telaşın nedeni ise esnek üretimin pervasızca uygulanmaya başladığı, hatta henüz uygulamaya başlamayan birçok işyerinde yaşanacak olası durumdur. İş stresini, çalışanın işin gereklerini, yani işverenin taleplerini karşılayamama kaygısı olarak değerlendirmek kapitalizmin ruhunu yansıtmaktadır.
Her durumda acımasızca ve vahşice sömürmeyi düşünen işveren işçinin sağlığına ve yaşayacağı ömrün uzunluğuna karşı kayıtsızdır. Kabul etmek gerekir ki; işçinin sağlığından başka sermayesi yoktur. Tek sermayesi sağlıklı olması halinde bedeni olan işçiye, sağlığı için ürettiği artı değer geri dönmemektedir.
*Türk Tabipler Birliği İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Kolu Yürütme Kurulu Üyesi
Dr. Celal Emiroğlu*

Evrensel'i Takip Et