13 Mart 2007 01:00

MEDİPOLİTİK


Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, “torba yasa”nın beş maddesini veto etti. Böylece “torba”nın dibi delindi; çıktı da diyebiliriz.
Sağlık Bakanı’nın ilk açıklaması yasada ısrarcı oldukları, tekrar TBMM’den geçirecekleri yönündeydi.
Geçen perşembe günü ise bir sürpriz oldu. TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu, veto edilen maddeleri torba yasadan çıkarma kararı aldı. Toplantıya katılan Sağlık Bakanlığı Müsteşarı da aynı yönde görüş belirtmişti.
Komisyonun AKP’li Başkanı Cevdet Erdöl, durumu “Cumhurbaşkanı o kadar güzel gerekçe hazırlamış ki ikna olduk” sözleriyle açıkladı.
Ancak Sağlık Bakanlığı’nın akşam saatlerinde yaptığı yazılı açıklama öyle demiyordu. Bakanlık, torba yasanın onaylanan maddelerinin bir an önce yürürlüğe girmesini arzu ediyordu. Bunun için veto edilen maddelerin çıkarılmasını kendileri de uygun bulmuşlardı. Bu maddeler “bilahare” değerlendirilecekti.
Daha önce yabancı doktor ithalatının çok gerekli olduğunu söyleyip Cumhurbaşkanı’na veto için sitem eden Başbakan da bu işe şaşırdı. Komisyon üyelerinin kendisiyle irtibat kurmadıklarını, vetolu maddeleri niçin geri çektiklerini de bilmediğini açıkladı.
Sanki ülkede bir tek parti iktidarı değil de koalisyon hükümeti var gibiydi. Başbakan’ın, Sağlık Bakanı’nın ve aynı partiden olan Komisyon Başkanı’nın sözleri birbirini tutmuyordu.
Bu çelişkili durumu açıklamak görevi Cevdet Erdöl’e düştü.
Cumhurbaşkanı’yla ilgili sözleri gerçek düşünceleri değildi. Kalben ikna olmamış, aklınca “kinaye” yapmıştı. Yasayı ileride tekrar gündeme getireceklerdi.
Basına göre hükümet vetoyu önlemek istiyordu. Bu nedenle Cumhurbaşkanı’nın veto etmediği maddeleri şimdi, vetolu maddeleri Sezer’den sonra Meclis’ten geçirecekti.
AKP’lilerin sözlerine bakıldığında bu yorum, gerçekçi görünüyor ama aslında durumu izah etmiyordu.
AKP isteseydi torba yasayı aynen olduğu gibi tekrar çıkarabilirdi. Sezer’in ikinci kez veto hakkı bulunmuyordu. Olsa olsa Anayasa Mahkemesi’ne dava açabilirdi.
Yasa, Sezer’in görev süresi dolduktan sonra çıkarılacak olsa da durum pek değişmiyordu. Çünkü CHP’lilerin de Anayasa Mahkemesi’nde dava açma hakları vardı. TBMM’de yürüttükleri muhalefete bakılırsa, öyle de yapacaklardı.
Bu durumda torba yasa için Cumhurbaşkanlığı seçimlerini beklemenin anlamı yoktu.
Anlaşılan AKP, yasaya karşı sağlık çalışanlarının yürüttükleri eylemlerden rahatsız olmuştu ve tepkileri azaltmak için sorunu şimdilik rafa kaldırmayı tercih etmişti.
***
Sağlık çalışanları, 5 Kasım ve 24 Aralık 2003, 10-11 Mart 2004 ve 21 Nisan 2005 günleri g(ö)reve çıkmışlardı.
AKP’nin sağlık politikalarına karşı yarın bir kez daha bütün Türkiye’de g(ö)revde olacaklar.
Böylece aynı zamanda bir ilk gerçekleşecek. Bir siyasi iktidarın sağlık programına karşı Türkiye çapında beşinci defa topyekün eylem yapmış olacaklar.
Her hükümete ve her sağlık bakanına nasip olmayacak bir durum.
Hekimler, hemşireler, diş hekimleri, eczacılar, hastabakıcılar, sözün kısası tekmil sağlıkçı sınıfı; ne sitem ne şikayet ediyor, ne de kinaye yapıyor. İşlerini bilahareye de bırakmıyor.
Sağlık hakkı, özlük hakları, iş güvenceleri, mesleki onurları için doğrudan eylem yapıyor.
Yarın Türkiye’deki bütün sağlık kurumlarında AKP’nin akla ziyan, sağlığa zararlı sağlık politikalarını teşhir edip taleplerini topluma duyuracaklar.
Onlar eylemdeyken muhtemelen ne Recep Akdağ ne de Cevdet Erdöl ortalıklarda gözükmeyecekler.
Doğrusu da bu zaten. Sağlıkta dört buçuk yıldır sebep oldukları tahribata ve sağlıkçıların infialine bakılırsa, böylesi kendileri için daha hayırlı gözüküyor.
Yok eğer çok “kinaye”leri gelirse “bilahare” söyleyebilirler.
Osman Öztürk

Evrensel'i Takip Et