15 Mart 2007 01:00
Kızımı kim öldürdü?
Kızımız 1996 yılında ruh hastalığına yakalandı. Adanada iyi bir doktor var dediler. Doktor hastanede yatması gerektiğini söyledi. Doktor bize Bu hastalık ruh hastalığıdır, ömür boyu ilaç kullanması gerekir dedi. Üç ay geçtikten sonra bizi aradılar. Kızınızın taburcu olması gerekiyor gelin alın diye. Gittiğimizde çok perişan bir halde idi. Saçlarını kesmişlerdi ve çok kirliydi. Sanki bir hastane değil de bir zindandan çıkıyor gibiydi. Psikolojisi tamamen bozulmuştu. Kızım gün geçtikçe kötüleşiyordu. Biz hastaneye her gittiğimizde farklı ilaçlar yazılıyordu. On yıl çok zor günler geçirdik, sonunda aile arası bir karar aldık ve Antakyadaki bir doktora gitmeye karar verdik. Antakya Devlet Hastanesine ayda bir gidiyorduk ve gördüğü tedaviye cevap vermiyordu. Aksine daha kötüleşiyordu. Tekrar eski doktorunun yanına Adanaya gittik. Muayene etti ve Antakyadaki doktorun verdiği ilaçları bıraktırıp eski ilk kullandığı ilaçları yazdılar. 15 güne kadar ne değişiklik olursa bana iletirsiniz dedi. 15 gün sonra tekrar Adana Sinir ve Ruh Hastalıkları Hastanesine götürdük. Her zamanki doktorumuz yoktu. Nöbetçi doktorlardan Nihal Öztürk adında doktor muayene etti ve ikinci kadın servisine yatırdılar. Bir aylık süreden sonra hastaneye telefon ettim, durumunu sordum. İsterseniz gelin kızınızı alın bayramı ve yeni yıllı beraber kutlarsınız, durumu iyi dediler. Hastanede kızımı gördüğümde tanıyamadım, çok perişandı ve saçmalıyordu. Hemşirelere Ben kızımı bu halde nasıl alırım dedim. Bana Çıkınca düzelir dediler. Eve götürdüğümde hırçınlaştı; balkona çıkıp intihara kalkışıyor, vurup kırıyordu. Akşam tekrar Adanaya götürdük, hastaneye yatırdık.
10.02.2007de hastaneye telefon edip kızımı sordum. Bana kızımızın iyi olduğunu taburcu edilebileceğini söylediler. 13.02.2007de hastaneye gittim. Yattığı yere çıktım, tanıyamadım. Yüzü morluklar içinde, ayakları parçalanmış, ellerinde ısırık izleri ve boynunda jilet izleri vardı. Baba beni buradan kurtar diye çığlıklar atıyordu. Ben Kızım bu şekilde nasıl taburcu olabilir? diye sordum. Bana Doktorun emri bu kağıdı imzala dediler. İmzalayıp Nihal Öztürk adındaki doktorun polikliniğine gittim. Doktora Kızımı taburcu etmişsiniz ama geldiğinden daha kötü hiç ilerleme yok dedim. Orada 15 gün daha kalması için yalvardım. Doktor, Elimden bu kadar geldi, bir parça kumaş getirdiniz ancak bu kadarını dikebildim dedi.
Kızımı alıp eve döndüm. Ne yapacağımızı bilmiyorduk. Bize gelen giden yaşlı akraba ve dostlar Hocalara götürün, bu hoca işidir dediler. Ama biz böyle şeylere inanmıyorduk. Maddi durumumuz gün geçtikçe zayıflıyordu. Kızımızın dayısı bize, İstanbula götürelim masrafları ben karşılarım dedi. İstanbula gittik. Orada düzelir diye düşünüyorduk . 15.02.2007de hastanenin acil servisinde Nurcan Uslu adında psikiyatri asistanı muayene etti. İlaçların dozunu artırdı ve iğne yazdı. Götürün 10 gün sonra müracaata gelirsiniz dedi. Biz hastaneye yatırmaları için yalvardık. Uzak yoldan geldiğimizi söyledik. Boşuna uğraşmayın boş yatağımız yok dedi. Geri geldikten üç gün sonra eşimin teyzesinin oğlu Abdullah Yeşiltepe bize geldi. Biraz oturduktan sonra kızımın saçmaladığını ve yerinde oturamadığını gördü. Hastalığını biliyordu. Kızınız tıbben iyileşmez dedi. Ben kızınızı iyileştiririm dedi. Bize, Kuran-ı Kerimde ayetler var, okuyacağım kızınız iyileşir dedi. İnsan bazen çaresizlik içine girince çözüm ne olursa olsun inanıyor. Biz de bir çeşmeden içen bin çeşmeden içer dedik, ertesi gün adam tekrar geldi. Elinde zeytin yağı şişesi, içine biraz tuz katıp ayetler okuyup içiriyordu. Sobanın yanında bir sopa vardı. Onu alıp kızımın omuzlarına bir iki sefer vurdu içmesi için. Dur, bu iş böyle olacaksa olmasın dedik.
Sonra cebinden küçük Kurana benzeyen ciltli bir kitap çıkardı. Onu başının üzerine koyup okumaya başladı. O gün kızımız güzel yatmıştı, sessiz yatmıştı, hanımınla bu duruma sevindik. Üçüncü gün adam hanımı ile beraber geldi. Sabah sekiz sularında tekrar ayetler okumaya başladı. Sonra ara verdi ve su istedi. İçtikten sonra hanımları dışarı çıkardı. Ben bu arada mutfağa gittim. Arka odadan hanımının çığlıklarını duydum. Kalk üzerinden öldüreceksin kızı diyordu. Adam kızımın akciğerleri üzerinde bağdaş kurup oturmuş, tüm ağırlığını vermişti. Hemen üzerinden ittim. Kızımın kalbi durmuştu. Büyük bir öfke ile kızımı öldürdüğünü söyledim. Allahın takdiri dedi. Ölmeseydi sizi öldürecekti dedi. Ben ve hanımım adama vurmaya başladık. Adam evden çıkarken bizi tehdit etmeye başladı. Kızımızı kendisinin öldürmediğini söylememizi, aksi durumda bizim ona yardım ettiğimizi söyleyeceğini belirtti. Bütün bunların üzerine medya olayı abartarak, tamamen saptırdı. Aslında amaçları hastanedeki olayları, yaşanan psikolojik baskıyı kendilerinin yapmadığı göstermek ve asıl suçun ailelerde, halkta olduğunu göstermekti. Bizim de onlara vereceğimiz cevap ancak bu kadar açık olur diye düşündük.
Adana Ruh ve Sinir Sağlığı Devlet Hastanesinde bu olayın yaşanmadan önceki tarihlerde basına yansıyan gerçek zorlarına gitmişti. Ama maalesef bu olaylar gerçekti. Hastalara tam bir köle gibi davranılıyor, işkenceye maruz bırakılıyordu.
Kızımız sağlık hizmetlerinin kısıtlılığı ve devlet hastanelerinin şu anki durumu yüzünden öldü.
İbrahim Kaya (HATAY)
Evrensel'i Takip Et