16 Mart 2007 01:00
Bizim festivalimiz festivaller festivali
Bu yıl 26ncısı düzenlenecek olan Uluslararası İstanbul Film Festivali için geri sayım sürüyor. 31 Mart-15 Nisan tarihleri arasında yapılacak festival, 26 yıllık tarihinde ilk defa bir Türk yönetmenin; Ferzan Özpetekin, merakla beklenen son filmi Bir Ömür Yetmez ile açılıyor.
Festivalde ayrıca Oscar adayı 6 film yer alacak. Festivalde, Ferzan Özpetek, Gus Van Sant, Steven Soderbergh gibi ünlü yönetmenlerin son filmleri de izleyiciyle buluşacak. Festivalin kapanışı, bir diğer dünyaca tanınmış yönetmen Steven Soderberghin The Good German filmiyle yapılacak. Festivalin konukları arasında bağımsız Amerikan sinemasının önde gelen yönetmenlerinden Gus Van Sant da bulunuyor. Bu yıl Uluslararası Film Festivali Direktörlüğü görevini üstlenen Azize Tan ile festival programı üzerine konuştuk.
Özellikle gündüz seanslarındaki 2.5 YTL bilet uygulamasıyla festivalin seyirci sayısı giderek artıyor. Geçen yıl 150 bin izleyiciyle son yılların en yüksek rakamına ulaştınız. Ucuz bilet uygulamasını yaygınlaştırmayı düşünüyor musunuz?
Özellikle hafta içi gündüz seansları öğrenciler ve gençler tarafından çok ilgi görmüştü. Bu uygulamamıza aynen devam ediyoruz. Son üç yıldır öğrenci biletlerine zam yapmıyorduk. Bu sene 500 bin liralık bir zam uygulamasına giderek bilet fiyatlarını 8 YTL yaptık. Ama daha önce öğrenci bileti alanlar, akşam 19.00-21.30 ve hafta sonu seanslarına giremiyordu. Artık galalar hariç, öğrenci indirimiyle bütün seanslara girilebiliyor. Bu arada tabii festival biletleriyle ilgili bir uygulamamız daha var. 17-31 Mart tarihleri arasında 30 adetin üzerinde bilet alan sinemaseverler için yüzde 15 indirimimiz olacak. Böylelikle çok fazla sayıda film izlemek isteyen seyircilerimiz için de bir uygulama başlatmış olduk. 30 tane 2.5 YTLlik bilet dahi alsanız yüzde 15 indirimden faydalanabileceksiniz. Farklı kanallarla hem izleyicinin hayatını kolaylaştıracak hem de daha uygun fiyata bilet almalarını sağlayacak şeyler yapmaya çalışıyoruz.
Son yıllarda film festivallerinde bir artış olduğunu görüyoruz. Bu durum festivalinizi nasıl etkiliyor?
İstanbul Film Festivalinin başlaması 1980 sonrasına, yani insanların sinemaya hakikaten inanılmaz bir açlık duyduğu, çok zor şartlar altında film seyredebildiği, televizyonun tek kanallı olduğu dönemlere denk geliyor. Şimdi film izlemek için çok çeşitli kanallar var. Festivaller bunun bir tanesi tabii ki. İnsanlar, yılın farklı dönemlerinde iyi organize edilmiş, başarılı, programı düzgün olan etkinlikleri bekliyor. Mesela İfistanbul Film Festivali başladığı zaman bize, festivalin programını ne zaman açıklayacaksınız şeklinde e-mailler yağmaya başlıyor. Birbirimizin sinerjisinden yararlandığımızı düşünüyorum. İstanbul Film Festivali Türkiyedeki en geniş kapsamlı festival. Her kesimden, her yaş grubundan, her cinsiyetten insana hitap eden filmlere yer veriyoruz programımızda. İstanbuldaki diğer festivaller ise biraz daha tematik festivaller. Daha başka ihtiyaçlara cevap veriyorlar. İf Bağımsız Film Festivali, Sinema Tarih Buluşması, Komedi Filmleri Festivali gibi... Onlar kendi temalarını belirlemiş, o çerçevede ilerliyorlar. Biz daha geniş kapsamlı bir festival yapmaya gayret ediyoruz. Bizim festivalimizin özelliği, festivaller festivali olması. Dünyada düzenlenen belli başlı festivallerde gösterilmiş, ödüller kazanmış, beğeni toplamış filmlerin en iyilerini bir araya getirmeye çalıştığımız bir program hazırlıyoruz. Hem film sayısı hem izleyici sayısı, hem de gösterdiği filmlerin çeşitliliği olarak bizim kadar kapsamlı ve büyük başka bir festival yok.
Festivalde gösterilecek filmlerin sayısında da bir artış olduğunu görüyoruz...
Daha önce 160-170 civarında film gösteriyorduk. Geçen sene 25. yıldönümümüz olması nedeniyle 25 yılın en iyileri diye 50 filmlik bir ek program yaptık. İzleyicilerden büyük bir talep olduğunu görünce, bu yıl film sayısını daha da artırmaya karar verdik. Bu yıl 235 film izleyiciyle buluşacak. O nedenle bu sene yeni bir salonumuz daha var. Biliyorsunuz Emek Sineması zaten bizim amiral gemimiz. İlk başladığımız günden beri bizimle birlikte olan Türkiyenin en eski ve en güzel salonlarından bir tanesi. O kapasiteye sahip bir salon daha kullanabileceğimizi düşündük. Ve uzun yıllardır sinema olarak kullanılmayan Yeni Meleki, bu yıl festival merkezine dönüştürdük. Türk filmlerindeki kalitenin ve sayının artması, programımıza da yansıdı. Ulusal yarışmadaki filmlerimizi oyuncu ve yönetmenlerin katılımıyla birlikte Yeni Melekte göstereceğiz. Burada film gösterimlerinin yanı sıra festival konuklarıyla söyleşiler de gerçekleştirilecek. Ayrıca festivalin basın merkezi olarak da hizmet verecek.
Bu yıl Sinemada İnsan Hakları bölümünde en iyi filme Avrupa Konseyi Sinema Ödülü verilmeye başlanacak. Bu ödülün nasıl bir anlamı var?
Avrupa Konseyi ile işbirliği halinde Eurimagesin da desteklediği insan hakları yarışmasını başlatıyoruz. Zaten İnsan Hakları bölümünü biz uzun yıllardır devam ettiriyoruz. Teklif bize Avrupa Konseyinden geldi. İstanbulu bu anlamda çok önemli bir yere koyuyorlar. Yarışmanın 10 bin Avroluk ödülü var. Türkiyeyi Eve Dönüş filmiyle Ömer Uğur temsil edecek. Bu bölümde toplam 10 film yarışacak. Türk jüri üyeliğini Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Turgut Tarhanlı yapacak. Bu, bizi de heyecanlandıran bir başlangıç oldu. Avrupa Konseyi, insan haklarıyla ilgili yapılan çalışmalara destek vermek ve Türkiyeyi de bu konuda cesaretlendirmek istiyor. Gelecek yıllarda da biz bu yarışmaya devam edeceğiz. Gerek Türkiyeden gerek diğer ülkelerden yapıtlara açık olacak bir yarışma olacak. Bu konu üzerine hepimizin düşünmesi, konuşması, tartışması gerekiyor. Böyle filmler politikacıların konuşmasından çok daha etkili oluyor. Dünyada neler olup bittiğini görüyoruz. Sanat yoluyla anlamak, düşünmek, konuşmak anlamında da özel bir ödül olacağını düşünüyorum.
Belgesel kuşağını bu yıl da devam ettirdiğinizi görüyoruz. Belgesel sinemanın dünyada da son yıllarda yükseldiğini görüyoruz. Bu kuşağa seyircinin ilgisi nasıl?
Belgeseller artık çok önemli. Seyirci ilgisi gerçekten çok büyük. Her zaman söylüyorum, belgesel sinema artık kurmaca sinema kadar ilgi çekiyor. Son derece başarıyla gerçekleştirilen önemli çalışmalar var. Çok farklı konularda yapılmış, ünlü yönetmenler tarafından çekilmiş belgeseller göstereceğiz. Belgesellere programımızda daha çok yer vermeye çalışıyoruz.
Daha önceki festivallerde canlı müzik eşliğinde film gösterimleri yapılıyordu. Hem müzik ve sinema sanatlarının bağlantısı hem de sinemanın klasik örneklerinin zevkine varmak açısından çok güzel tecrübeler oluyordu yıllardır festival izleyicisi için. Neden bu yıl bunun örneklerini göremiyoruz?
Gelecek sene klasik filmleri müzik eşliğinde göstermeye devam edeceğiz ama bu sene, farklı bir uygulama yaptık. Bu sene festivali düzenleyen İKSVin 35. kuruluş yıldönümü. Biz o nedenle Vitus adlı filmle özel bir gala yaptık. Film, 12 yaşındaki bir çocuğun dahi profesyonel konser piyanisti olma yolundaki hikayesini anlatıyor. Başrol oyuncusu Teo Gheorghıu Türkiyeye gelecek ve filmin gösteriminden önce bir piyano resitali verecek. Filmde çaldığı parçalardan örnekler verecek.
DJlerin geldiği açılış-kapanış partileri gibi etkinlikler yapıyorsunuz. Festival gençlere mi yöneliyor?
Bizim oldukça genç bir kitlemiz var. Zaten bu etkinliklerin her biri festival programıyla ilgili. Festivalimizde sergilere, söyleşilere, konserlere ve partilere yer vermeye çalışıyoruz. Mesela festivalin konuklarından bir tanesi Asia Argento, Babylonda 5 Nisanda DJlik yapacak. Ama Asia Argentonun festivalde ayrıca iki tane filmi de yer alıyor. John Lennon belgesiyle ilintili olarak Come Together isimli bir konser yapıyoruz. Manchesterlı I Am Kloot ve Elbow isimli iki rock grubu sahne alacak. Ve John Lennon şarkıları da söyleyecekler. Bir anlamda festival programındaki bu filmle, hem Lennonu anmış olacağız hem de onun barış için verdiği çabayı bir kez daha hatırlayacağız. Ayrıca Nuri Bilge Ceylanın Sinemaskop isimli sergisini açıyoruz. Selanik Film Festivalinin ardından Londrada sergilenen fotoğrafları ilk defa İstanbul Film Festivali kapsamında seyirciyle buluşacak. Festivaldeki amacımız, sadece film gösterimleri değil. Konuk yönetmenlerle izleyicileri buluşturarak büyük ustalara Ustalar Sınıfı verdirerek, sergiler açarak partiler ve konserler düzenleyerek festivali hareketlendirmek ve canlandırmak istiyoruz. (İstanbul/EVRENSEL)
İstanbul Film Festivalinde ilk yılım
14 yıldır İKSVde çalışıyorum. Boğaziçi Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümünde okuyordum. Üniversite 2. sınıftan beri festivalle bir ilişkim var. Altyazı çeviri yaparak çalışmaya başladım. Üniversitenin ikinci dönemlerinde zaten okula uğramıyordum. Bütün vaktimi İKSVde geçiriyordum. Çok fazla film izliyor ve film çeviriyordum. Mezun olduktan sonra zaten buradan başka bir yerde çalışmayı düşünmedim. Bir anlamda festivalin içinden yetiştim. Alaylıyım yani... Festivalin her aşamasında çalıştım. Altyazı koordinatörlüğü yaptım, film trafikle uğraşmaya başladım. Daha sonra biraz biraz programa bulaşarak program yazışmaları yapmaya başladım. Ayrıca yurtdışındaki diğer festivallere gidip filmleri seyrederek festivalin programının oluşturulmasında da bir fiil çalışıyordum. Geçen yıl Hülya (Uçansu) Hanımın ayrılmasıyla birlikte yönetmenlik görevini devraldım. Dediğim gibi zaten her aşamasında çalıştığım ve her noktasını bildiğim için bir anlamda zorlanmadım. Ama tabii yönetmenlik başka türlü sorumluluklar getiriyor. İlk yıl olma hasebiyle de... Ekibimiz sağlam; uzun yıllardır birlikte çalıştığımız arkadaşlarımızdı. Ortaya çıkan program da iyi bir başlangıç yaptığımızı gösteriyor. Yönetmen olarak o anlamda ilk yılımda, eli yüzü düzgün iyi bir program çıkarttığımızı düşünüyorum.
Fassbınder'e özel
Sinema yazarı Fatih Özgüven küratörlüğünde "Kızgın Taşlara Düşen Gözyaşları" başlığıyla sunulacak olan bölümde, Alman sinemasının en yaratıcı yönetmenlerinden Rainer Werner Fassbinder'in farklı dönemlerini simgeleyen Effi Briest, Özgürlüğün Zorbalık Hakkı gibi eserlerinin yanı sıra Fassbinder sinemasının izdüşümleri olarak Atıf Yılmaz'ın Düş Gezginleri, François Ozon'un Kızgın Taşlara Düşen Su Damlaları, Pedro Almodovar'ın Arzunun Kanunu, Halit Refiğ'in çektiği, Türk televizyonlarında yayınlanan ilk dizi olan Aşk-ı Memnu'nun film versiyonunun da bulunduğu 10 film yer alıyor.
Ustalık Sınıfı
Bağımsız filmlerin vazgeçilmez yönetmeni, Amerikalı fotoğrafçı, müzisyen ve yazar Gus Van Sant, 12 Nisan Perşembe günü B.Ü. Rektörlük Konferans Salonu'nda sinemaseverlerle buluşuyor. Gus Van Sant, yönetmenlik tarzını, bağımsız sinema ortamını ve kişisel deneyimlerini anlatacak. Güney Kore'nin en popüler ve saygın sinemacılarından Park Chan-wook, 30 Mart Salı günü Boğaziçi Üniversitesi Rektörlük Konferans Salonu'nda vereceği "Ustalık Sınıfı" ile İstanbullu sinemaseverlerle buluşuyor. Haklı İntikam, İhtiyar Delikanlı ve İntikam Meleği filmleriyle tanınan Park Chan-wook, film yapım tarzını ve esin kaynaklarını anlatacak.
Şiddetli bir hayat
Sinema tarihinin kuşkusuz en aykırı isimlerinden şair, romancı, ressam ve yönetmen Pier Paolo Pasolini, bu yıl festival kapsamında başlıca eserlerinin hemen hepsinin gösterildiği 21 filmlik çok zengin bir programla yer alıyor. İtalyan sinemasının büyük ustası Pier Paolo Pasolini üzerine 5 Nisan Perşembe günü İtalyan Kültür Merkezi'nde bir söyleşi gerçekleşecek. Söyleşinin konuşmacısı, bir Pasolini uzmanı: Sinema Tarihi mezunu, Bologna Sinemateki "Pasolini Araştırmaları Merkezi"nin küratörü Loris Lepri. Sinema üzerine yazılar yazan Lepri, Pier Paolo Pasolini'nin sanatçı kişiliği ve eserleri üzerine birçok ülkede konferanslar verdi.
Ulaş Emre
Evrensel'i Takip Et