22 Mart 2007 00:00

HAYATIN İÇİNDEN

Can çekişmekte olan yükseköğretim sistemimize son darbe, on yedi yeni üniversite kurulması kararı ile vurulmuş oldu.

Paylaş

Can çekişmekte olan yükseköğretim sistemimize son darbe, on yedi yeni üniversite kurulması kararı ile vurulmuş oldu. Sondan bir önceki darbe de yakın geçmişte on beş üniversite kurulması ile vurulmuştu. Gerçi aradan geçen sürede bu on beş üniversiteye rektör atamayı bile beceremeyen sistem, nasıl olacaktı da bu üniversitelerin içini dolduracaktı.
Türkiye'de en kolay iki şeyden biri ilçeleri il yapmaksa, ikincisi o illere birer üniversite kurmak oluyor. Aslında tabii ki ülkemizin her köşesi üniversiteye, üniversitelere layık. Gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında Türkiye'deki üniversite ve üniversiteli sayısı, yoksul Afrika ülkeleri düzeyinde. Öğrenci başına düşen öğretim üyesi sayısı çok düşük. Konuya böyle bakınca, yeni üniversitelerin kurulması olumluymuş gibi görünüyor. Zaten bu kararı alanların görünmez amacı, tam seçim öncesi oyları artırma telaşı olsa da kararlarını savunurken, hele milyonlarca genç yükseköğretimden yoksun, sokaklarda dolaşırken hiç zorlanmamaktalar.
Şimdi bu işler taşrada nasıl oluyor bir bakalım.
Üniversitesi olan bir il, bölge politikacılarının baskısı ile bazen isteyerek bazen de zorla, yakın il ve ilçelerde fakülte, yüksekokul kurmaya zorlanıyor. Bu yeni fakülte ve yüksekokulların yeni öğrencilere öğretim imkanı sağladığı bir gerçek, ama esas üniversitenin öğretim üyelerine ek bir gelir sağladığı da başka ve daha güçlü bir gerçek. Yeni fakülte, yeni sandalye, yeni makam, daha fazla ek ders, daha fazla yaz okulu, daha fazla para demek. Bu yeni fakültelere yeni öğretim üyeleri bulmak pek kolay olmadığı için açık daha çok, ana kampusteki öğretim üyelerinin daha fazla ders vermesi ile kapatılıyor. Akademik unvanlı öğretim üyelerinin bulunmasının daha zor olduğu yörelerde, öğretim görevliliği denilen ve aslında yasada gerçekten çok ciddi bilgi düzeyi ve tecrübe gerektiren kadrolara, henüz yeni mezun kişiler atanarak açık kapatılmaya çalışılıyor. Bu fakülte ve yüksekokullardan mezun olan gençlerin birçoğu, öğretim hayatları süresince bırakın profesörü, doçenti; doktoralı bir hoca ile karşılaşmadan mezun olmakta ve işsizler ordusuna katılmak zorunda kalmaktadırlarlar. İşte bu gecekondu fakülteler potansiyel üniversite adayları.
Ama bir başka açıdan bakınca da ortaya tam bize özgü bir sorun çıkıyor. Mevzuatımız, kurulmamış bir üniversite için öğretim üyesi atanmasına, bina yapılmasına, laboratuvar kurulamasına olanak tanımıyor. Yani doğmamış çocuğa don biçilmiyor.
Yükseköğretim sorunu, sadece yeni üniversite kurmak ya da meslek lisesi ve özellikle imam hatip lisesi mezunlarının hukuk fakültelerine girip girememeleri, türbanlıların kampus bahçelerinde dolaşıp dolaşamayacakları sorununa kilitlenince; dev gibi sorunları çözmek, kimsenin aklına gelmiyor. Öğrencilerin nerelerde, ne şartlarda yaşadıkları, ilerlemiş yaşlarına rağmen halen ailelerinin desteğine ihtiyaç duyuyor olmalarının ezikliği, sürekli yükselen dönem harçları, gece harçları, yaz okulu harçları kimsenin umrunda değil. Fedakar aileler, sofralarından artırdıklarını sırf çocukları okusun diye onlarla seve seve paylaşmaktalar.
Ama sonuç ne?
İşsizlik, hayal kırıklığı. Bugün üniversite mezunlarımızın yüzde yetmişi, geleceklerini Avrupa ya da Amerika'da kurmak istiyor.
Şimdi belli ki on beşe bir on yedi daha eklenecek. Eder 32 yeni üniversite. Otuz iki yeni rektör, yüzlerce yeni dekan, yeni bölüm başkanı, yeni anabilim dalı başkanı, yüzlerce yeni sandalye. Yüklü ek ders gelirleri. Kim takar öğrenciyi?!
Arif Nacaroğlu
ÖNCEKİ HABER

Milliler taktik çalıştı

SONRAKİ HABER

Sağlıklı bir anne adayı olmak için

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa