25 Mart 2007 00:00

SÖZ OLA, TORBA DOLA

Haşim Şahin’in aydın olarak nitelendirdiği yorumcu ve yazıcılardan Gürcan Bilgiç, bilgiç bilgiç konuşmuş bir gün ve “Deniz o kadar kısa sürede düşünebilecek, bu kadar hızlı düşünebilecek bir oyuncu olsa forvet olurdu, defansta oynamazdı

Paylaş

Haşim Şahin’in aydın olarak nitelendirdiği yorumcu ve yazıcılardan Gürcan Bilgiç, bilgiç bilgiç konuşmuş bir gün ve “Deniz o kadar kısa sürede düşünebilecek, bu kadar hızlı düşünebilecek bir oyuncu olsa forvet olurdu, defansta oynamazdı” demiş. Bu sözden “ayaktopu takımlarının ileri ucunda oynayan oyuncular çabuk düşünüyorlar, geride kalanlar da düşünme işinde geri kalıyorlar ve bu nedenle de savunmacı oluyorlar” gibisinden bir sonuç çıkıyor yanılmıyorsam.
Savunmacılar ve akıncılar (forvet) arasında düşünme hızındaki bu ayrım, tüm karşılaşmaların alabildiğine bol gollü olmasını gerektirmektedir sanki. Demek ki, Fenerbahçe AZ Alkmaar karşılaşmalarında on gol atılması, Beşiktaş’ın iki karşılaşmada Manisaspor’ a yedi gol atması bundan. Tez düşünen golcüler coşmuş, düşünmede ağır kalanlar da bakmış durmuş öyle. Belli ki Beşiktaş savunmasını da akıncılardan kurmuş bu karşılaşmalarda. Böyle bakınca olaylara Gürcan Bilgiç bilmiş de konuşmuş; hem de boşuna bilgiç dememişler adama diyesi geliyor insanın. Ama umarım tüm savunmacılar bu sözden başka bir anlam çıkarıp karşı bir atağa kalkmazlar. Akıncılar da hem kendi savunmacılarına; hem de karşı takımı savunanlara dudak ucuna kondurulmuş çarpık bir gülücükle anlamlı bakışlar atmazlar, “sizi gidi geriler, sizi...” gibisinden.
Ben asıl, Gürcan Bilgiç’in yorumcu, yazıcı olmadan önce ayaktopuyla, yeşil ya da toprak alanda topun ardından koşarak ilgilenip ilgilenmediğini düşünüyorum. Hani eski ayaktopçulardan kırpıp kırpıp yorumcu, yazıcı gibi şeyler yapılıyor ya!.. Gürcan Bilgiç de onlardan biri mi, yoksa “babam sağ olsun” dedirten türden bir iş mi bu yaptığı? Babadan geçmeyse bir şey denilemez de, bir oyuncu eskisiyse ve emekliliğinde böyle bir işe soyunmuşsa kendisine kesinlikle sorulması gereken bir soru vardır, “kız sen İstanbul’ un neresindensin” gibisinden. “Bilgiç, sen bu oyunun neresindensin?” İlerisinden mi, gerisinden mi? Akıncılar birliğinden mi, savunmacılar dirliğinden mi? Hızlı düşünenlerden mi, ağır çekimlilerden mi? Neresindensin?
Eğer gerçekten oynamışsa, bir bildiği var ki böyle bir şey söylemiş denilebilir rahatlıkla, “doktor kim, başından geçen” sözünden esinlenilerek. Yok oynamamışsa, belli ki körle yatıp şaşı kalkmağa başlamış ya da sağındakine solundakine baka baka üzüm gibi kararacağı tutmuş.
Gürcan Bilgiç ayaktopu oynamış mı, oynamışsa nerede oynamış bilemiyorum kuşkusuz. Bilebilir miyim, onu da bilemiyorum. Ne var ki takım arkadaşı Ahmet Çakar onun yerini biliyor gibi. “Ben oyuncuların kapasitelerine kepaze demedim. Oyuncuların kişiliklerine kepaze derken de hakaret anlamında söylemiyorum” dedikten sonra, bilgiç Gürcan Bilgiç’e bakarak “Senin gibiler. Mesela sen de yanında yangın çıksa, ortalıkta kan gövdeyi götürse sükunetini, soğukkanlılığını koruyorsun. Hırslı bir yapın yok, bu bir mizaçtır” sözleriyle sürdürmüş konuşmasını. Kimi oyunculara, bu arada kimilerine de dokunması gereken bu sözden sonra söylenenler de Gürcan Bilgiç’in düşünce hızına ilişkin söyledikleriyle örtüşüyor gibi. Sanki kendisi de ağır düşünenler sınıfındanmış gibi. Yani, kendi tanımladığı gibi bir savunma oyuncusu olmuş olması gerekiyor, eğer bir zamanlar ayaktopçu idiyse. Ya da ancak savunma oyuncusu olabilirmiş gibi bir sonuç çıkıyor ortaya, eğer hiç ayaktopu oynamamışsa.
Ahmet Çakar’ın “oyuncuların kapasitelerine değil kişiliklerine kepaze” dediğini söylemesinden sonra “senin gibiler” bağlantısıyla onları ona ya da onu onlara benzetmesi sonrasında Gürcan Bilgiç yine de düşünüyorsa savunma oyuncularının yedeğinde kalmış olması bile olası, on sekiz kişinin arasına girebildiyse kuşkusuz. Ayrıca, üstüne basa basa “ kapasiteleri değil, kişilikleri kepaze” olduğu söylenen oyuncuların tümü, Gürcan Bilgiç’in ayrımına göre savunma sınıfında yer alanlar mıdır, içlerinde hızlı düşünen akıncılar da var mıdır bilinmez, ama eğer varsa hiç değilse onların bu söze karşı bir atakla yanıt vermeleri gerekir gibi. Artık bu yanıt yargılı mı olur, yargısız mı olur, kendilerinin bileceği bir şey. Her ne kadar çakar çakmaz çakan Ahmet Çakar “hakaret anlamında söylemiyorum” dese de kepaze sözcüğünün başka anlama gelir bir yanı bulunamamıştır. Üstelik kapasitelerine değil de kişiliklerine söylendiğinin altı da çizilmişse... Kaldı ki Ahmet Çakar, arada bir de olsa bu tür sözleri çakmaktadır. Örneğin, yaklaşık iki yıl önce birisi için “... yaptığı bu hareket tam anlamıyla dangalaklık” demiş ve arkasından da “Dangalaklık derken bunu hakaret anlamında kullanmıyorum” açıklamasını(!) yapmıştı. Gel şimdi bu dangalaklık sözcüğüne de hakaret içermeyen bir anlam bul.
Böyle bir durumda herkesin herkese, bu arada çakar çakmaz çakan Ahmet Çakar’a da, hakaret anlamında olmadığını söyleyerek kepaze ya da dangalak diyebilmesi gibi bir gerçek ortaya çıkıyor ki, yeme de yanında yat gibi bir şey oluyor bu. Yani dense bir şey olmaz gibi. Olmaz mı gerçekten?
Kurtlar Vadisi ile uğraşanlar, vadideki diğer kurtları (hakaret amacıyla kullanmıyorum) görmüyorlar nedense? RTÜK’ü geçtik Basın Konsey’i, Spor Yazarları Derneği’ni geçtik, Profesyonel Futbolcular Derneği görmüyor bunları. Nedense!..
Haşim Şahin’in aydınları karanlıkta kapışıp dururken, kimileri de Gürcan Bilgiç’in savunmacıları gibi bakıp duruyorlar öyle.
Bu memlekette herkes savunmada mı oynuyor yahu!..
Üstün Yıldırım
ÖNCEKİ HABER

ABD’de meclisten çekilme takvimi

SONRAKİ HABER

Beşiktaş’ın hazırlık sınavı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...