25 Mart 2007 01:00
MERCEK
Bekir Bey, Bir taraf Nevruz, öbür taraf Nevroz diyor. Fark u ile o kadar mı? diye sormuş ve muzip bir cevap vermiş. Benim için fark etmez, ben pelteğim.
Bununla kalsaydı, topallığı görülür, fodulluğu gözden kaçırılabilirdi. Ama o, bağıra-çağıra illa da fodulluğuna dikkatleri çekiyor: Diyor ki; Devlet, aydınlar, medya, irili ufaklı bizler Nevruzu bayram yapmak, barış ve sevgiye dönüştürmek için çırpındık. Genelkurmay afiş bastırdı, Başbakan yumurta tokuşturdu, uyuyan adam Atilla Koç dahi havadayken uyuma tehlikesini göze alıp ateşin üzerinden atladı.
Ama kimi Kürt göstericilere baktık dün; illa bir katili, bu ülkeyi kana bulamış, onbinlerce yuvayı söndürmüş bir eli kanlı eşkıyayı başlarına taç yapmak istiyorlar.... Bu haksızlık diye devam eden -o her tür haksızlığa karşı(!)- Bekir Beye göre, Kürt kökenli işadamları İstanbulun, Ankaranın en görkemli binalarının sahibidir .Her zaman kabinelerin dörtte biri Kürt bakanlardan oluşmuştur! Bir tek gün olsun başaran ve yürüyen işadamlarına, akademisyenlere, devlet memurlarına, politikacılara, aydınlara, sanatçılara Kürt müsün? diye sorulmamıştır! Üniversiteler, siyaset, devlet kadroları, ekranlar onlarla doludur. Ve Bekir Bey, bu her tür hakka, üstüne üstlük fazlasıyla sahip Kürtlere sitemle seslenmektedir; Daha ne istersiniz? Ve bayımızın hükmü kesindir: Kürdün istediği kendi kimliği değil, ... kültürü de değil... İstediği bölünmek, parçalanmak, kavga ve kandır!!! Ve Kürt, Ona bölgenin tek demokrasisini sunmuş Atatürke ve onun kurduğu Türkiye Cumhuriyetine kızacak kadar ...akılsız.... Ve ahmak...tır!
Bekir Bey, politik, iktisadi ve sosyal adaletsizlik, haksızlık ve eşitsizliklere karşı yazılarıyla tanınmaktadır. Ancak Kürtlerin sahip oldukları ve olamadıkları karşısında, burada aktarılan sözlerinde de görüldüğü gibi sadece görmez ve duymaz değil aynı zamanda bölücü fitne bir anlayışa da sahiptir. Bünyesinde çalıştığı holdingin etkili ikinci gazetesinin 11 milyon 445 bin olarak saydığı Kürtlerin, öncesi bir yana; son 84 yıllık süreçte tabi tutuldukları baskı, tehcir ve asimilasyon politikasını, bir kalemde yok sayıp aklamaktadır. Kürt müsün? diye sorulmamasını demokrasi erdemi göstermesi bir yana, Kürdüm denmesini yasaklayan politika ve anlayışı olmamış-yaşanmamış saymaktadır. Hükümetler bünyesinde görevlendirilmiş Kürt kökenli bakanların, ya da aile şeceresinde Kürt köken bulunan üst düzey bürokratların, bu görevlere Kürt olarak değil Türklüğüyle duyduğu gurur üzerinden getirildikleri-geldiklerini inkar etmektedir. Körlük ve sağırlık fodullukla taçlandırıldığında, ortaya bir de yalancılık çıkmaktadır. Ben de senin gibi ulusal özellikleri olan bir toplumum. Ben de ulusal haklarına sahip öteki her ulus gibi kendi ulusal haklarıma sahip olmak ve onları engellenmeden kullanmak istiyorum demekten öte, -deyiş hoş görüle, bir şey istemeyen bir halkın özgürlük ve eşitlik mücadelesini bölünmek, parçalanmak, kavga ve kan olarak karalamaya soyunmaktadır. Ulusal-politik-kültürel hak istemlerini akılsızlık ve ahmaklık olarak göstermektedir. Yalan bununla da kalmıyor; İngilizcedeki W harfini hemen her alanda kullanmakta en küçük sakınca görmeyen devlet erkan-ı harbinin Kürtçedeki Wyi ceza kesme faturası olarak kullandıklarını bile bile, fark diyor, u ile o da!
Bay Coşkun, yuvası söndürülmüş onbinlerin Kürt kimliğini bilmezden ve duymazdan gelerek onbinlerce yuvayı söndürmüş eli kanlı eşkıya nakaratını tekrarlıyor. Devlet ve Genelkurmay belgeleri ve açıklamalarında yalnızca altı bin şehiti kendilerinden saymasını bile hesaba katmayarak Kürt mücadelesini ve Kürtlerin taleplerini karalamak için yalana sarılıyor. İstanbul ve Ankaranın en görkemli binalarının sahibi Kürt işadamlarının, Kürt kimlikleriyle iş yapmaya kalkıştıklarında, Kürtlerin Türk ulusuyla hak eşitliğini istediklerinde, nasıl boğazlandıklarını unutuyor! Kürt dilinin işbirlikçi gericilik, sermaye hükümetleri ve sermaye basını için haftada ancak dört saat kullanılabilir görülmesi dahi, anlaşılan B. Coşkuna ve onun gibi düşünenlere bir şey anlatmamış! Kürtler, daha ne istersiniz? diye soracak kadar pişkinler! Böylece akılsız ve ahmak olanın adresini de vermiş oluyorlar. Aynaya bakmaları yeterlidir.
A. Cihan Soylu
Evrensel'i Takip Et