17 Şubat 2008 00:00

türkiye barış meclisi’nin konferansı


Türkiye Barış Meclisi’nin Yeni Anayasa Sürecinde Demokratikleşme ve Kürt Sorunu Konferansı (Ankara İnşaat Mühendisleri Odası toplantı salonunda) 9-10 Şubat 2008 tarihinde gerçekleştirildi. İlk gün toplantı sürerken, fazla uzak olmayan Büyük Millet Meclisi’nde de ‘ümmetçi’lerle ‘milliyetçi’ler yeterli oyu bir araya getirerek ‘türban’ için Anayasa’yı değiştirmenin çılgınlığını yaşıyordu. Ne diyelim, canları sağolsun.
***
Bilen var bilmeyen var. 2007 Ocak ayında Ankara’da yapılan Türkiye Barışını Arıyor Konferansı’nın hedeflerinden birinin Türkiye Barış Meclisi olduğu o sıra açıklanmıştı. Sonunda, bir anlamlı günde, 1 Eylül 2007’de 375 delegenin katılımıyla Türkiye Barış Meclisi hayata geçirildi. Meclis’in çalışma programının ilk üç maddesini aynen verelim:
1. Silahlı çatışmaların durdurulması ve Kürt sorununun barışçıl çözümü başta olmak üzere, Türkiye’de ayrımsız herkes için demokrasinin, insan haklarının, özgürlüklerin ve sosyal adaletin tesisi barış çalışmalarının temel amacıdır.
2. Türkiye Barış Meclisi, bu amacın gerçekleşmesine yönelik, TBMM başta olmak üzere toplumun her kesiminden geliştirilecek olan tüm öneri, program, eylem ve çalışmaları destekleyecek, güçlendirilmesi ve koordine edilmesi yönünde çaba harcayacaktır.
3. Barış dilde başlatılmalı; özellikle siyasetin dili, şiddete yol açan ayrımcılıktan ve milliyetçilikten arındırılmalı, ötekileştirici, yabancılaştırıcı ve düşmanlaştırıcı tüm söylemler terk edilmelidir. Çünkü siyasette soy mensubiyetine dayandırılan milliyetçi söylem ve özcü yaklaşımlar, karşıtını da doğurmakta, yurttaşlar arasında güven ve birlik ortamının oluşmasına zarar vermektedir.
***
Türkiye Barışını Arıyor Konferansı ile Türkiye Barış Meclisi Konferansı’nın arasındaki on üç ayda ülkemizde ve dünyada çok şeyleri değiştiren, değiştirecek olan olaylar yaşandı. Barış ve demokratik haklar için verilen savaşım, dünyada olduğu gibi ülkemizde de aynı coşkuyla sürdü. DTP’nin Meclis’te grup kurarak bölgenin temsilcisi olma görevi elbette önemli idi. Gazeteci-Yazar Fikret Bila’nın emekli genelkurmay başkanı ve orgenerallerle Kürt ve Güneydoğu sorunu üzerine yaptığı mülakatı da (Milliyet gazetesi) anımsatmalıyım. Sonradan kitaplaşan bu görüşmelerin yeterince değerlendirildiğine inanıyorum.
***
Konferansın açılış konuşmasını Türkiye Barış Meclisi Sözcüsü Prof. Dr. Cengiz Güleç yaptı:
“ (…) Yöntem ve amaç ne olursa olsun, her türlü düşünce açıklamasını ülkenin bölünmez bütünlüğüne yönelik bir tehdit olarak yorumlamak, açıkça düşünce özgürlüğünü mahkum etmektir.”
***
Bu yıl konferansa katılamayan Yaşar Kemal, gönderdiği mesajda özetle şöyle diyordu:
“21. yüzyıla, kardeşleri birbirine öldürterek girmeyelim! 21. yüzyıla alnımızda kardeş kanının kapkara lekesiyle girmeyelim! İnsanlık karşısında boynumuz bükük olmasın!(…) Artık dünya çok küçüldü. Buradan aşağıladığın, zulmettiğin, haklarından mahrum ettiğin kişilerin haklarını, dünyanın öbür ucundan sana soruyorlar.(…) On beş milyon insanının insan haklarını veremezsen, demokrasiyi nasıl gerçekleştirebilirsin? Sevgili dostlar, çabalarınızla gerçek demokrasiye, barışa giden dikenli yolu sizler açacaksınız. Bu çağda demokrasi ile yönetilmek bir ülkenin en büyük onurudur. Yürekten sevgiler.”
***
Konferansın ilk günü yoğun dört oturumun gerçekleşmesiyle geçti.
1. Cumhuriyet’in Kuruluşundan İtibaren Kürt poltikaları. Oturum Başkanı Prof. Dr. Mete Tuncay, konuşmacılar Ayşe Hür, Murat Belge, Tarık Ziya Ekinci ve Cemil Koçak’tı.
Murat Belge’den: “(…) Cumhuriyet döneminde Kürt politikaları değil, Kürt politikasızlığı vardı.(…) Mitolojide Midas neye dokunsa altın oluyorsa, burada da TC neye dokunsa sorun oluyor. Ama bizim bir kader birliğimiz var. Siz Kürtler neden vazgeçmeyeceğinizi, en çok ne istediğinizi netleştirin (abç) ona göre biz de bunun başını sonunu görerek arkadan sizi destekleyelim.”
Tarihçi Prof. Dr. Cemil Koçak, “Bölgede (tarihten bu yana) asimile politikalarının yürütüldüğünü ‘Takrir-i Sükûn’ ve ‘Ohal’ uygulamalarından örnekler vererek anlattı.
2. Anayasal Vatandaşlık oturumunun başkanı Prof.Dr. Yücel Sayman’dı. Konuşmacılar ise Aysel Tuğluk, Prof. Dr. Haldun Gülalp, yazar ve eski diplomat Akın Özçer ile Dicle Üniversitesi’nden Dr. Vahap Coşkun idi. Akın Özçer’den: “(…) Hiçbir ayrım taşımayan bir vatandaşlık tanımının Türkiye demokrasi sorununa katkı sağlayacağına inanıyorum.”
Barış Meclisi Konferansı’nın mesajı da açıktı: “Kürt sorununun çözümü anayasal vatandaşlıktan geçiyor.”
***
Konferansın ikinci gününde 1. Oturum Kültürel Haklar ve Kimlikler’in oturum başkanı Ercan Karakaş idi. Katılımcılar Kâmil Ateşoğulları, Prof. Dr. Doğu Ergil, Prof. Dr. Baskın Oran ile Diyarbakır Sur Belediyesi eski Başkanı Abdullah Demirbaş idi. Demirbaş geçen yıl çok dilli belediyecilik hizmeti verdiği gerekçesiyle görevinden alınmıştı. Dört katılımcının da bu konuda söyleyecek sözü vardı. Almanya’yı ziyaret etmekte olan Başbakan Erdoğan’ın, Alman Başbakanı Merkel’le birlikteyken oradaki Türk işçileri için söylediği sözü o günkü gazetelerde herkes okumuştu. Erdoğan konuşmasının bir yerinde; “Entegrasyona evet, ama asimilasyona hayır. Asimilasyon bir insanlık suçudur!” diyordu. Abdullah Demirbaş şöyle dedi: “Katılıyorum size Başbakan, ama siz aynı suçu işliyorsunuz. Bizi görevden aldılar, aynı AKP’nin adamları Kosova’da aynı projeyi uygulamaya başladılar. Kosova’nın Giran Belediyesi üç dille hizmet edeceğini bizim görevden alındığımız gün açıkladı.”
Baskın Oran, “Kürt sorununun çözümsüzlüğü bu devlette. Azınlık Raporu, ‘Üst kimlik Türk değil Türkiye olmalıdır’ diye yazdığı için beş yılla yargılanıyoruz.(…) Mahmut Alınak’ın q, w ve x harflerini kullandığı için 6 ay hapis istemiyle yargılandığını” da söyledi.
Doğu Ergil, “Başbakan Merkel’le birlikteyken çok güzel bir şey söyledi. ‘Entegrasyona evet, asimilasyona hayır.’ Muhteşem bir tespit. Ama bu bizim siyasetçilerimizin aklına Karaağaç’ı geçince geliyor. Başka ülkelerin yapmasını istemediğimiz şeyi neden biz yapmak istiyoruz? Bunun adı sosyal şizofreni oluyor” dedi.
***
Başbakan’ın Almanya’da söylediği bu pek veciz söz hemen unutulmadı. Avrupa Parlamentosu’nun Türk asıllı Yeşiller Milletvekili Cem Özdemir bir İtalyan gazetesine şunları söyledi: ”Kürt televizyonu olmayan, okullarında Kürtçe konuşulmayan Türkiye, Almanya’ya ders veremez. Bu konuda bir tehlike varsa bu Türk hükümetinin sorunu değil, Almanların sorunudur.”
***
Tarhan Erdem de ‘Başbakan’ın Kürt Sorunu Tanımı!’ başlıklı enfes yazısında aynı konuyu işliyordu. Yazının ironik son cümlesini okuyalım: “Sayın Erdoğan özgürlükleri Almanya’da başka, Türkiye’de başka tanımlayacak değil ya; yakında Almanya’daki Türkler için söylediklerini, Kürtler için de tekrarlayacaktır.” (Radikal, 14.02.08) (Büyük yazar ve demokrat Aziz Nesin’in ünlü kitabını anımsadım: Bulgaristan’da Türkler, Türkiye’de Kürtler)
***
Konferansın bence ilginç oturumlarından biri de başkanlığını Prof. Dr. Ayhan Bilgen’in yaptığı Bölgesel Yönetim başlıklı olandı. Katılımcılar Hatip Dicle, Prof. Dr. Oktay Uygun, Tarhan Erdem ve Prof. Dr. Cengiz Aktar’dı. Yine tartışmalı ve öbürleri gibi öğretici olan bir başka oturum: İhtilafların Şiddet Dışı Yöntemlerle Çözümü. Prof. Dr. Mithat Sancar’ın başkanlığındaki oturumun katılımcıları Hayat Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni Yazar Aydın Çubukçu, Seydi Fırat, Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu ile Gazeteci-Yazar Ruşen Çakır’dı.
***
Dolu dolu geçen bir başka oturum da Kadın Hareketi ve Barış adını taşıyordu. Prof. Dr. Şebnem K. Fincancı’nın başkanlığındaki oturumun katılımcıları, Diyarbakır Kadın Platformu’ndan Sara Aktaş, Prof. Dr. Fatmagül Berktay, SES MYK Üyesi İlknur Başer, KA-Der Başkanı Hülya Gülbahar ile Şair-Yazar Sennur Sezer’di.
***
Konferansın son gününde (başı tülbentli) Barış Anneleri İnisiyatifi üyeleri Sosyolog-Yazar İsmail Beşikçi’ye tülbent armağan etti. Birlikte sahneye çıkan kadınlar ile Beşikçi uzun süre ayakta alkışlandı. Kürtçe konuşan Emine Özbek, barış talebini dile getirdi. İsmail Beşikçi de şunları söyledi: Barış Anneleri’ni saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Duygu ve düşüncelerini biliyorum. 25 yıllık Kürt savaşının sonuçlarından birisi Kürt kadınlarının yoğun olarak siyasal yaşama katılmalarıdır. Kadınların herhangi bir toplumsal mücadelede toplumsal ve siyasal yaşama katılmaları, o mücadelenin de önemli bir göstergesidir. Çözüm için de yol açıcıdır.”
***
İki gün süren konferansta, Kürt sorunuyla birlikte ülkemizin insan hakları ve demokratikleşme sorununun çözümü, konularında uzman seçkin aydınlarımızca tartışıldı. Katılımcıların konuşmaları sırasında gözlediğim bilgi ve anlatım düzeyi, birbirlerine karşı tutuculuktan uzak, zihin açıcı geniş perspektifleri beni son derece umutlandırdı. Bir daha, bir daha inandım barışın mümkün olduğuna; hatta yakınımızda olduğuna…
evrensel olmak - Remzi İnanç

Evrensel'i Takip Et