6 Mart 2008 00:00

Türban memleketin tek meselesi değil


Üniversitelere türbanlı öğrencilerin girişini düzenleyen yasanın Meclis’ten geçmesinin ardından Cumhurbaşkanı Gül’ün de yasayı onaylaması yeni bir tartışma yarattı. Birçok üniversite türbanlı öğrencileri üniversiteye almazken, Bilkent, Boğaziçi Üniversitesi gibi bazı üniversiteler ise artık türbanlı öğrencilerin üniversiteye girmelerine izin verildiğini açıkladı. Türban serbestisi ve üniversitelerde demokrasi üzerine ODTÜ Sosyoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Mesut Yeğen ile konuştuk.

Son günlerde üniversite tartışmaları türbanlı öğrencilerin üniversiteye girip girmemeleri üzerinden yürüyor. Bu tartışmaya sıkışmış bir üniversiteyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Üniversitenin bu tartışmaya sıkışmış olduğu doğru. Bu da ilk bakışta iyi bir durum değil. Üniversitenin başörtüsünün haricinde de büyük problemleri var. Akademik özgürlük, üniversitenin giderek kalitesizleşmesi ve YÖK’ün üniversiteler üzerindeki hükümranlığı gibi. Başörtüsü meselesinin hallolmayışı bu meselelerin konuşulmasını engelliyor. Öte yandan, başörtüsü yasağının üniversitenin çok büyük bir meselesi olduğunu da kabul etmek gerekir. Bu anlaşılmaz yasak yıllardır devam ediyor ve bu yasağın mağdurları var. Dolayısıyla, başörtüsü yasağının üniversiteyi kilitlemiş olması, bu yasağın önemini azaltmıyor. Yasağın hemen kaldırılması gerekiyor. Ancak şunu da teslim etmek gerekiyor: Başörtüsü meselesinin içinden çıkılmaz hale getirilmesinin tek sorumlusu yasakçı üniversiteler değil. Bu işin böyle olmasının esas sorumlusu AKP-MHP uzlaşması ve bu uzlaşmadan çıkan anayasal düzenlemedir. AKP-MHP düzenlemesi kadar yasakçı üniversite anlayışını devam ettirmek isteyenler de üniversitelerin başörtüsü meselesi etrafında felç olmasına sebep oldular. Uzlaşmaz, yasakçı tutumlarını sürdürerek mevcut durumun hazırlayıcısı oldular.

Üniversite öğretim elemanları olarak imzaya açtığınız “Özgürlüklerimizden de laiklikten de taviz vermeyeceğiz” başlıklı metin üniversitelerde nasıl bir etki yarattı? Bundan sonra özerk, demokratik bir üniversite için akademisyenler başta olmak üzere üniversite bileşenlerinin alması gereken tutum sizce nedir?
Bu metin benim beklediğimin ötesinde müspet bir etki yarattı. Yaklaşık 850 civarında imzacısı var. Bugün baktığımızda başörtüsü yasağına dair esas olarak iki akım var gibi görünüyor üniversitelerde. Bir tarafta yasağın devam etmesinden yana olanlar, öte tarafta yasağın kaldırılmasından yana olan, daha muhafazakar, İslamcı kesimler. Benim de imzacıları arasında bulunduğum, bana sorarsanız yanlış olarak “üçüncü yol” diye bilinen metin, başörtüsü yasağına açıkça hayır diyordu. Ancak başörtüsü yasağında nasıl adım atmak gerektiğine dair yeni bir şey söyledik, üçüncü bir yol önerdik. Söylediğimiz şuydu; bu ülkenin başörtüsü yasağı gibi başka birçok acil sorunu var. 301 meselesi, çok daha önemlisi Kürt meselesi gibi. Kürt meselesini halledemediğimiz için gencecik insanlar ölüyor. Yani başörtüsü memleketin tek meselesi değil. Demokrasi meselesinde samimi bir tutum, bu türden meseleleri başörtüsü yasağıyla birlikte genel bir özgürlükler paketi içinde ele almayı gerektirirdi. Ancak AKP Hükümeti bunun yerine yangından mal kaçırır hızıyla yapılan bir düzenlemeyle başörtüsü yasağını kaldırma yoluna gitti. Mevcut durumun da gösterdiği üzere, meseleyi çözmek yerine içinden çıkılmaz hale getirdiler.

Bazı akademisyenler türban üniversitede serbest bırakılır da öğrenciler türbanlı derse gelirlerse dersi boykot edecekleri yönünde açıklamalar yaptılar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Boykota dahil olmak isteyenler olabilir. Benim açımdan ortada boykotu gerektirecek bir durum yok. Aksine, bir yasağın yarattığı mağduriyeti gidermeye dönük başarısız bir teşebbüs var. Başörtüsü yasağının kalkmasının laikliğe bir zarar vereceğini düşünmüyorum. Aksine, başörtüsü yasağını savunmak türünden otoriter tutumların laikliğe sadakati azalttığını düşünüyorum. Öte yandan, boykot etmek isteyenlere diyeceğim bir şey olamaz. Boykot etme haklarını elbette kullanabilirler. Ancak oluşacak durum biraz nahoş olacaktır. Çünkü, boykot bu yeni düzenlemenin sorumlusu iktidara karşı bir eylem gibi görünmeyecek, öğrencilere, yani iktidar mevkiinde olmayanlara yönelik bir eylem gibi görünecektir. Bu da pek hoş bir manzara oluşturmaz diye düşünüyorum.

YÖK Başkanı’nın göreve başladığı günden bu yana üniversitelerin paralı olmasına dair yaptığı açıklamalarla ilgili ne düşünüyorsunuz?
YÖK Başkanı’nın AKP’nin neoliberal programına evet dediğini gösteriyor. Eğitim ve sağlık alanlarının metalaştırılması, pazar güçlerinin insafına bırakılması kabul edilemez. Bunun mağdurlarının kim olacağı şimdiden bellidir: Hali vakti yerinde olmayanların çocukları.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Belki şunu ekleyebilirim: Başörtüsü yasağı etrafındaki tartışmalarda yeni bir durum ortaya çıktı. Başörtüsü yasağının kalkması gerektiğini düşünen muhafazakar çevreler, başörtüsü takan kadınlar da dahil, otoriter laikçilerin sandığı gibi homojen bir cemaat değil. Burada epey bir çeşitlilik var. Aralarında, laikliğe, özgürlüğe, demokrasiye inanan insanların kol kola durabileceği gruplar var cemaatin içinde. Daha da önemlisi, bu kesimlerle özgürlükçü, laikliğe inanan solcular arasında müzakere yapılabileceğini gördük tüm bu tartışma içerisinde. Durumun değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Memleketi, ne otoriter laikçilere ne de kendine demokrat İslamcılara bırakmayıp, bu kesimler arasında müzakereyi geliştirmek gerekiyor diye düşünüyorum. (Ankara/EVRENSEL)
Ezgi Aksoy

Evrensel'i Takip Et