8 Mart 2008 00:00

15’inde kuma 23’ünde hayatından oldu


Adı Zozan. Yaşı 23. Geçtiğimiz hafta Diyarbakırlı kadınların omuzlarında mezarına taşındı. Ayrılmak istediği ‘eşi’ tarafından tek kurşunla öldürüldü. Ardında iki küçük çocuğu kaldı.
Diyarbakırlı Zozan, 15 yaşındayken ailesi ile yaşadığı köyünden kendisine “üçüncü eş” arayan babasının arkadaşı Ş.L. tarafından kaçırıldı. Diyarbakır’a getirildi. Ş.L’nin eşi ve kuması ile birlikte ikinci kuma olarak yaşamaya zorlandı. Geri dönmek istedi; ailesi “Artık olan olmuş” diye kabul etmedi. Halbuki “yaşı küçük birine tecavüz”den daha ilk günlerde kurtarılabilirdi. Ama adam babasının arkadaşıydı, hali vakti yerindeydi. Yoksul olan ailesi kızlarını ‘kurtulmuş’ sayıyorlardı. Bu yüzden tecavüzün adı “evlilik” oldu.
Önce evdeki ikinci eş, yani diğer kuma kadın zehirlenerek öldü. Kayıtlara “intihar” diye geçti. Ama herkes onu da eşinin öldürdüğü iddialarını fısıldadı. Ve sonra nüfus kağıdına göre Ö.E, ama ailesinin verdiği isimle Zozan da aynı akıbete uğrayarak ‘eşi’ tarafından öldürüldü. Kocası kaçtı. Evdeki cesedini komşuları buldu.
“Dine uygun değil” diye kadınların kendi elleriyle Zozan’ı gömmelerine izin verilmedi. Şimdi tecavüzcüsü cezaevinde ama Zozan da yaşamıyor artık.
‘Dayak, işkence...’
Zozan’ın hikayesini onun tabutuna omuz verenlerden biri; Selis Kadın Danışma Merkezi Yöneticisi Fatma Gül anlatıyor:
“Çok gençti. Kaçırılmıştı zorla, rızası dışında. Kocası çok belalı biri. Oldukça zorlu bir evlilik geçirmiş. Üçüncü eş, ikinci kuma olarak kocası kaçırmış onu 15-16 yaşlarında. Daha önceki kuması kendini zehirleyerek öldürmüş. İntihar ettiği söyleniyor ama şaibelidir, kocası tarafından yapılmış olabilir diye iddialar da vardı. Zaten evliliği süresince sürekli dayağa, işkenceye, zulme maruz kalıyor, esrar içiriliyor, çok farklı işkencelere maruz bırakılıyor eşi tarafından. İki erkek çocuğu var, biri beş diğeri üç yaşlarında. Sürekli ailesine diyormuş zaten ‘Ben acı çekiyorum, bana zulmediyor’ diye. Ama geleneksel bir yaklaşım var; ‘Artık olmuş bitmiş kaderine razı ol’ tarzında. Ayrılmak istiyor, kocası da sürekli tehdit ediyormuş ‘Öldürürüm seni’ diye. En sonunda da öldürüyor. Öldürdükten iki üç gün sonra ailenin haberi oluyor, cesedini adli tıbba kaldırıyorlar. Tanıdıkları haber veriyor.”
Ailesi pişman ama…
“Cenazesini ailesi çok sahiplendi. Gömülürken herkes yaşananlara lanet ediyordu. Annesi çok etkilendi, kız kardeşleri sürekli bayıldı. Gömülme esnasında kadın arkadaşlar olarak gitmiştik, kendi ellerimizle gömmek istedik ama biliyorsunuz, feodal yargılardan kaynaklı bizim gömmemize izin vermediler, erkekler gömdü. Kadınları geride tuttular. Hiç okula gitmemişti Zozan. Yoksul bir ailenin çocuğu. Adamın durumu iyiydi sanırım, biraz da o mantıkla, kaçırıldıktan sonra ailesi razı olmuş. ‘Durumu iyi ise hayatı kurtulur’ anlayışı ile izin vermişler anladığımız kadarıyla. Kız defalarca istemediğini söylemesine rağmen, çok mutsuz olduğunu, geri dönmek istediğini söylemesine rağmen aile pek oralı olmamış. Annesi pişman, ‘Onu dinlemedik vicdan azabı çekiyorum, kızım zulüm altındaydı ama hep göz yumduk, hep katlan dedik, düzelir geçer dedik, ta ki canına mal olana kadar’ diyordu. Kendisini suçlu hissediyordu.”
Ölüyü sahiplenmek
Zozan’ın ailesi çok pişmandı ama iş işten geçmişti. Bölgede yıllardır bitmeyen savaş, bölgenin kalkınması bir yana bölgeyi daha da gerileten devlet politikaları, feodalizmi, gericiliği ve cahilliği destekleyen hükümet uygulamalarının yıllardır gözlerini kör etmesiyle, küçük çocuklarının üçüncü kuma yapılmasında pek bir sakınca görmemişti ailesi. Ancak cenazesi gözlerindeki perdeyi biraz olsun aralamıştı. Şöyle demişti erkek kardeşi ablasını gömerken: “Biz yaşarken sahiplenmiyoruz ama öldükten sonra cesedi sahipleniyoruz. Bizim en büyük trajedimiz budur!..” (Diyarbakır/EVRENSEL)
Elif Görgü

Evrensel'i Takip Et