11 Mart 2008 00:00

DURUM


Son harekatın nasıl bittiği ya da bitirildiği tartışmaları, ordu, hükümet gibi “iktidar” kanadının ve CHP, MHP gibi “muhalefet” partilerinin birbirlerine girmelerine, oluşmuş ittifakların ‘çözülmesine’ -bu ittifakın içine yüksek devlet bürokrasisini de koymak gerekir- yol açtı. Bu dörtlü daha önceden “ikili”, “üçlü” gruplaşma ve ittifaklar içerisine girmişlerdi. Ama “sefere çıkarken” bu dörtlü bir arada idi. Sadece bunlar değil, ABD de bunların destekçisi ve akıl hocasıydı. Hatta CHP Genel Başkanı Baykal, Kuzey Irak’ta bulunan PKK kamplarına hava saldırıları başladığında memnuniyetini dile getirmiş, “ABD’nin büyük bir müttefike yakışır davranış içine girdiğinden” söz etmişti.
Harekatın apar topar bitirilmesi ve bu bitirilişte ABD etkisinin açık saçık görülmesi, harekatta ve askeri çözümde bir arada olanların birbirine girmelerine yol açtı. Devlet, hükümet ve muhalefet cephesi bir anda dağıldı ve çözüldü. Kuşkusuz bu dağılma ve çözülme, demokrasi, barış ve özgürlük isteyenlerin güçlü hamlelerinin olmadığı koşullarda yerini yeniden ve yavaş yavaş “görünüşte” bir toparlanmaya bırakır. Zaten büyük basın da durumun ciddiyetini hemen kavradı ve toplan borusunu çalmaya başladı. Şimdi tartışmalar sürüyor ve kırıklar yapıştırılmaya çalışılıyor.
Yüzeyden bir bakışla olup bitenlerin anlamı aşağı yukarı böyle. Ancak olaylara ve gelişmelere daha derinden bakıldığında, iflas eden ve çözülen ittifakların ve politikanın, sadece son harekata ilişkin bir araya gelişlerle ve sonrasında kapışmalarla sınırlı kalmadığını görmek gerekiyor. Olayları ve gelişmeleri daha köklü ve üzerlerinde yükseldikleri politik temellerle birlikte ele almak ve değerlendirmek gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında görülen ise bu iflas etme ve dağılmanın, sadece bu dönemin bir özelliği olmadığıdır. Yani geçici bir durum olmadığıdır.
Gelişmelere bu açıdan bakıldığında ilk olarak iflas edenin ve çözülenin seksen küsur yıllık devlet politikası olduğunu görmek gerekir. Artık bu devlet politikasının ve statükonun iflas ettiği ve çöktüğü açık seçik ortaya çıkmıştır. Üstelik bu ortaya çıkış, sadece politika yapan ve statükoyu savunan üst kesimlerin kapışmaları biçiminde değil, ilk defa halk arasında da sorunun yaygın biçimde tartışılması ile de -burada sanatçı Ersoy’a teşekkür etmek gerek, moda deyimiyle sorunun görünenden farklı biçimiyle “popülize” olmasına, yani halkın geniş kesimlerine götürülmesine katkıda bulundu- gerçekleşmiştir. Açıkçası inkar, asimilasyon ve askeri “çözüm” politikası iflas etmiş ve çözülmüştür.
Bunun partilerin dönemsel olarak bir araya gelmelerinden ve kapışmalarından çok daha köklü bir gelişmeye işaret ettiğinden kuşku yoktur. Bundan sonra gerici partiler, hükümet ve ordu, hangi politikalarda birleşirlerse birleşsinler, geleneksel inkarcı ve asimilasyoncu politikada ısrar ettikleri sürece halk nezdinde inandırıcı olmaları, kalıcı birlikler kurmaları, bugüne kadar sürmüş statükoyu sağlamlaştırmaları olanaklı değildir. Çünkü bu gerici politikaların “çözüm” olmadığı kanıtlanmıştır. Bunun anlamı Kürt sorununda bir dönemin kesin olarak kapanmış olmasıdır. Son harekat bu durumu sadece dünya aleme ilan etmiş ve kanıtlamıştır.
Devlet ve düzen partileri inkar ve asimilasyon, mevcut statükonun savunulması üzerinde yükselen gerici politikalar temelinde dönemsel olarak bir araya geliyor veya ayrışıyorlardı. Şimdi bu politik temel çökmüştür. Kuşkusuz bu durum gerici partilerin yine bir araya gelmeyecekleri, gruplar oluşturamayacakları anlamına gelmiyor. Ancak hangi birliği ve grubu oluştururlarsa oluştursunlar, ülkenin bu temel sorununa çözüm bulamayacakları, halka güven verecek politikalar oluşturamayacakları, bir umut yaratamayacakları gerçeğini ortadan kaldırmayacaktır. Etkileri demagoji yoluyla inandırdıkları kesimleri etraflarında toparlamakla sınırlı kalacaktır.
Üstelik bu durum sadece Kürt sorunu ile sınırlı kalmamıştır. Laiklik, türban vb. konularda da -bu konuyu gelecek yazımızda işleyeceğiz- yürüttükleri demagoji de teşhir olmuştur. Kürt sorunu ve bu sorunun çözümünde artık uygulanamayacak politikalar açık seçik ortaya çıkmıştır. Altını kalınca çizerek ifade edecek olursak, inkarı ve asimilasyonu sürdürerek, mevcut statükoyu savunarak, Amerikancılık yapılarak bu sorun bir çözüme kavuşturulamaz. Geriye sadece demokrasi ve eşitlik içerisinde kardeşlik, özgürlük ve Amerikancı değil, Kürtlerin ve Türklerin çıkarlarını temel alan bir politika izlemek kalıyor. Son olayların ve gelişmelerin kanıtladığı temel gerçek işte budur.
Ahmet Yaşaroğlu

Evrensel'i Takip Et