17 Mart 2008 00:00

EMEK DÜNYASI


Başbakan Erdoğan, Cumhuriyet Başsavcısı’nın, “AKP’nin, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu gerekçesiyle kapatılması”nı istemesine pek celallendi. Önceki gün Siirt’te, partisinin kadın kolları toplantısında yaptığı konuşmada; başsavcının girişimini “halkın iradesine”, “milli iradeye” yönelik bir saldırı olarak niteledi. Özet olarak da AKP’nin vatan-millet için çalıştığını ve çalışmaya devam edeceğini; kimsenin kendilerini yollarından döndüremeyeceğini vb. yineledi. (Belki, “bağırdı” demek daha doğru.)
Başbakan çok kızgın, çok öfkeliydi. Ama, AKP’nin kapatılmasına karşı çıkan demokrat çevrelerden farklı olarak, bütün öfkesine karşın, ilkesel olarak “parti kapatmanın yanlış” olduğuna, “Türkiye’yi böyle bir ayıptan kurtarmak gerektiği”ne filan hiç değinmedi. Tersine; Erdoğan, AKP’ye yönelik sözü edilen suçlamaların doğru olmadığını iddia etmekle yetindi, ya da vatan-millete hizmet edebiyatı ile AKP’ye yönelik suçlamalara karşı çıktı.
Oysa, öncesini bir yana bıraksak bile son 25 yılda, Türkiye’de içinde iktidar partileri de bulunan, çeşitli görüşlerden 33 parti kapatılmıştır. Çok yinelenen bir söyleyişle, Türkiye gerçek bir “partiler mezarlığı”dır.
Son altı aydır; Meclis’te grubu bulunan, Demokratik Toplum Partisi için kapatma davası açılmıştır. Ama Erdoğan ve AKP’nin, DTP konusunda ana tutumları; “Canım onlar da PKK ile aralarına sınır çeksin, PKK’nin terörist olduğunu ilan etsin. Yoksa kapatmayı hak ederler!” biçimindedir. Bu tutum elbette ki; Anayasa Mahkemesi’ne, “Bu teröre yataklık eden partiyi kapatabilirsin” mesajı vermektir. En son Başbakan; “DTP PKK’ye terörist demedikçe onlarla görüşmem” diyerek, daha Anayasa Mahkemesi karar vermeden DTP’yi muzır bir mihrak olarak ilan etmiştir.
AKP, demokrasi ve özgürlükler alanında, tüm diğer taleplerde olduğu gibi, parti kapatma konusunda da “kendine Müslüman bir parti” olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır.
Bu AKP için bir ibret tablosudur. Başka partiler kapatılırken, “bu kapatmadan bana ne düşer” hesapları yap, el ovuştur; aynı tehdit kendine yönelince, Kuran’dan ayetler okuyarak muhataplarına hakaret et, ortalığı velveleye ver!
Bu konuda MHP’nin tavrı da AKP’ye benziyor ama biraz daha açıkça. MHP’ye göre; “DTP bölücü olduğu için kapatılmalı; ama AKP kapatılmamalı”dır. Bunun için de MHP “Anayasa değişikliği” öneriyor: “Bölücü partilere kapatma olsun ama, diğer suçlarda o suçu işleyen ceza görsün, partiye zeval gelmesin!” Bu da MHP’nin demokratlığı!
CHP ise beklendiği gibi; “Madem başsavcı suçlu bulmuş dava açmış, ne olacağına da Anayasa Mahkemesi karar verir!” diyor.
Hukuka saygıya bak! Sanki Anayasa Mahkemesi bugüne kadar hep “hukuk açısından bakmış” davalara.
Oysa herkes bilmektedir ki, Anaysa Mahkemesi bir hukuk mahkemesi değil tümüyle “siyasi bir mahkeme”dir. Onun için Anayasa Mahkemesi’nin üyelerinin yargıç olması bile gerekmemektedir.
Nitekim, “AKP kapatılır mı” sorusuna verilen yanıtta; kimse suçlamaların dayandırıldığı kanıtlara bakmıyor. Tersine, az çok olup bitenden haberdar olanlar, kaç Anayasa Mahkemesi üyesinin A. Necdet Sezer, kaçının Turgut Özal, kaçının Süleyman Demirel tarafından seçildiğine bakarak sonuç çıkarmaya çalışmaktadır. Ve genellikle de bu tabloya bakılarak çıkarılan sonuçlar, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarıyla örtüşmektedir.
Onun içidir ki AKP’nin kapatılma süreci bir hukuki süreç değildir; egemen güç odaklarının iktidar kavgasında bir kol bükme, bir hesaplaşama süreci işleyecektir. Halk, bu çatışmanın argümanlarını dayanak alan dayatmalarla yeniden yeniden bölünüp saflaşmaya zorlanacaktır.
Demokrasi güçlerine düşen ise bu çatışmanın ortaya çıkaracağı gerçekler üstünden halkın aydınlatılmasına hız vermek; demokrasi güçlerini, halkı, geçekten demokratik; partilerin mahkeme kararıyla kapatılmadığı, halkın iradesinin tam tecelli ettiği bir Türkiye mücadelesine çekmek için daha büyük bir gayretle çalışmaktır. Bu, “kendine Müslüman” AKP demokratlığına ve kendilerinden başka vatansever kalmadığına hükmedip özel harpçi yöntemlerle tepeden cumhuriyet kollayıcılığına karşı da mücadele demektir.
Toplam açısından bakıldığında; girilen dönemin, gerçek demokrasi ile sermaye partilerinin yığınları aldatma, demokrasiyi kendilerini seçtirmeye indirgeyen tutumlarının ayrıştırıldığı bir dönem olacağını söylemek doğru olur. Buna Kürtlerin hak ve özgürlük mücadelesinin kabarışı ile son günlerde alanları dolduran emekçi yığınların AKP ve temsil ettiği ekonomik politikalarla hesaplaşama isteğinin olağanüstü artışını da eklersek, AKP ve kendisine Kemalist diyen kesimlerin, halkın sırtından hesaplaşmasının önü kesilebilir. Dahası, demokrasi mücadelesinin ayakları üstüne oturduğu bir dönemin kapısı aralanabilir.
İhsan Çaralan

Evrensel'i Takip Et