9 Temmuz 2008 00:00

Ezan özelleştirildi sıra camilerde


Cehaletimi mazur görün, ama ben Türkiye’de bazı şeyleri hiç mi hiç anlamıyorum. Örneğin ülkemizin önde gelen kişilerinden biri, özel bir konu hakkında yargıya başvuruyor. Sonra, söylenenlere bakılırsa, yargı sürecinin bir an önce başlaması için yetkili makamlara baskı yapıyor… Bunun benzeri bir olay daha var. Bir başka güçlü kişi, o da kendisi ve arkadaşlarıyla ilgili bir davanın hemen başlamasını istiyor, tabii hemen sonuçlanmasını da… Olaylara bakınca, isteklerin kabul edildiği anlaşılıyor… Ama öte yandan bazı davaların aylarca, yıllarca geç başlamasının yanında yıllar sürüyor yargılanma. Böylesi olaylarda tapu ile ilgili konuları da, politik ve düşünce konularını da görüyoruz… İşte ben bunları anlayamıyorum…
Meclisteki ceylan derili koltukların değiştirilmesini isteyen, içtikleri çayın bardağını sorun yapan milletin vekilleri kendilerine sağlık konusunda her türlü kıyağı geçerken, milletin asilleri hastane kapılarında sefilleri oynuyor. Bazıları 5 yıl sonraya gün alıyor, tedaviye başlanması için; başka bazıları da hastane koridorlarında ölüyor… Bunları da anlayamıyorum…
“Halk düşmanı” işkenceciler zamanaşımından kurtarıyor paçalarını. Ama düşündükleri için insanlar, yurtseverler, yıllarca zindanda kalıyor… Öldüren görevliler sokaklarda dolaşıyor, ama öldürdükleri kişinin ailesini ya mahkemeye veriyorlar ya da tazminat istiyorlar… Bunları hiç anlayamıyorum…
Biri kalpazanlık yapıyor, öteki sahte fatura kesiyor, bir başkası trilyonu düdüklüyor, bir şey olmuyor. Ama bunun yanında “85 kuruş” gasp ettiği için bilmem kaç yıla mahkûm oluyor, çocuğun biri… İşte benim buna da kafam basmıyor…
“Çal, Çırp, Götür” metodunu uygulayanlara bakıyorsunuz, “İslamcı” çıkıyor çoğu. Yani bu “İslamcılık” denilen şey, insanlara “Götür, götürebildiğin kadar” hakkını mı veriyor, bunu da çözemiyorum…
Ahlâksızlık, nerdeyse kol geziyor ülkemizde. Bakıyorsunuz, en ahlâklı kesimden olması gereken “İslamcı”lar içinden de yığınla böylesi kişiler çıkıyor. İşte bilmem kaç yaşında, şeyinin kılı ağarmış bir İslamcı gazeteci torunu yaşındaki kıza saldırıyor. Ya bazı imamlar?.. Sonra da “Elhamdülillah Müslümanım” tatavası… Bunu anlayamıyorum…
Yıllardır söylüyorum, Türkiye ılımlı-mılımlı değil, bir “İslam Devleti” olursa, tüm diğer İslam ülkeleri İslamiyet’i bırakır. Çünkü bizim insanımız öylesine canını okur ki, birçok İslami kuralın…
Son Avrupa Şampiyonası’yla ilgili bir haber daha. Belki gözünüzden kaçmıştır… Almanya maçından önce, Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Doğan bir basın toplantısı yapmış ve “Hırvatistan maçından sonra yüz on bir kurban kestik, Almanya maçını kazanırsak bin yüz on bir kurban keseceğiz,” demiş. Bir Alman gazeteci korkmuş, “Niye bizi yenerseniz koyunları öldüreceksiniz?” diye sormuş. (N. Yılmaz, Milliyet, 3.7.2008) Neyse Almanya’ya yenildik ve hem bin yüz on bir koyunun canı kurtuldu, hem de “Barbar Türk” ünümüze bir yıldız daha eklenmedi… İşte ben bunları, bu ilkelliği, bu cehaleti anlayamıyorum…
Bir anlamadığım konu da, artık Türkiye’nin elinde satılacak mal kalmaması konusu… AKP’lilerin Başbakanı bile bir süre önce, artık özelleştirilecek/satılacak bir şeyimiz kalmadığını söylemişti.
Aslında özelleştirilecek/satılacak, reklâm alınacak, sponsora verilecek çok şeyimiz var. Örneğin Ulusal Marş’a ya da Ezan’a reklam alınabilir. Yıllardır söyledim, yazdım bu konuyu… Meclis’in, Çankaya Köşkü’nün, hatta camilerin de özelleştirilebileceğini belirtmiştim, yine birkaç yıl önce… Ulusal futbolsal rengimiz turkuaz olduğuna göre, niçin bayrağın altına, örneğin bir cola firmasından reklâm alınmasın? Ya da banknotların arkasına bir Japon otomobil fabrikasından?..
Evet, camiler özelleştirilebilinir. 80 binden fazla cami var ülkemizde. Evvel Allah iyi para getirir. Dubaililere Süleymaniye, Kuveytlilere Selimiye ve Suudilere de Sultanahmet camileri “babalar gibi” satılabilir…
Yıllarca önce, Almanya’daki Türkler “Allahspor Futbol Takımı”nı kurmuşlardı.(Bkz. Gerçek Dergisi’nin 1990’lardaki nüshalarının birindeki “Maden” sayfasına.) Yıllar geçti, Bodrum’un bir köyünde, bir ezan şöyle başlıyordu: “Allahu ekber, Allahu ekber/ En büyük Fener.” İlk ezan özelleştirmesi böyle oldu.
Ve günümüz: “Urla’da Atatürk Mahallesinde, Gazeteciler Sitesi var. Buradan aldığımız şikâyetler sonucu, uydudan alınan resimde (Yandaki fotoğraf) görüldüğü gibi 1800 metre arayla, Kalabak ve İskele camilerinden vakit namazları için ezan okunmakta olmasına, okunan ezanlar hoparlörlerle yapıldığından, duyulmama gibi bir sorun olmamasına karşın, yine resimde görülen özel bir eve, hem valilik, hem kaymakamlık, hem de müftülük tarafından sağlanan özel bir izinle adı geçen ve kimlik bilgileri hem kaymakamlık, hem de Urla Müftülüğünce bilinen zata, ezan, mevlüt ve benzeri yayın yapma hakkı sağlanmıştır.” (Özgür Urla, 1 Temmuz 2008)
Neyse, eski Kaymakam’ın yerine yenisi gelmiş. Yeni Kaymakam Şahin Bayhan işe el koymuş, böyle bir izin verilmeyeceğini, eğer orada ezan okunması isteniyorsa, evin Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağışlanması gerektiğini ve lüzum görülürse bu işleri o kurumun yapacağını söylemiş. Böylece Türkiye’nin en batı ucundaki Urla gibi aydınların, gerçek Müslümanların bulunduğu bir beldede şimdilik bu eylem durdurulmuş. Ama ilerde başka beldelerde de bu tür “Özel Ezanhane”ler çıkabilir. Belki reklâm da alırlar bu ezanlara: “Allahu Ekber, Allahu Ekber/ En iyisi bizim burger” gibilerinden… Sonraki aşama mı? Tabii camilerin özelleştirilmesi…
Camiler gider ama, saraylar bize kalır. Vallah-billah kimseye satmayız. Çünkü Topkapı Sarayı’na Halife Feto oturacak, tahminime göre. Dolmabahçe Sarayı Recep Bey’in, zaten iki oda var orada. Yıldız Sarayı da Abdullah Bey’imizin, onun da orada yeri hazırlanıyor…
Haa, bir de Yedikule var. Orası kime ya da kimlere nasip olur, bilemiyorum…
Bülent Habora

Evrensel'i Takip Et