19 Ağustos 2008 00:00
KENT YAZILARI
GÜNÜN YAZILARI
AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişlinin adının karıştığı, İstanbul Silivrideki bir arsanın imar planı değişikliği ile ilgili konu günlerdir tartışılıyor. Tartışmanın özünü hiç kuşkusuz CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlunun açıkladığı, iki şahitli dört imzalı protokol oluşturuyor.
Açıklanan ve anlamı konusunda üzerinde uzlaşılamayan söz konusu protokol, Kemal Kılıçdaroğlunun iddia ettiği gibi, imar planı değişikliğinin yaptırılması karşılığında istenen rüşvetin belgesi mi? Yoksa, Şaban Dişlinin gecikmeli basın toplantısıyla, protokolde imzası bulunan Akademi Ofsetin Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Karasunun gazetelere tam sayfa ilan vererek anlatmaya çalıştığı, ancak ne olduğu da bir türlü anlaşılamayan bir başka şey midir?
İşin bu yanı hep tartışmalı kalacak ve yaşanan tartışmalar önümüzdeki günlerde de sürecek gibi görünüyor. İşin tam olarak açıklığa kavuşmaması, gerekli yasal soruşturmaların açılamaması nedeniyle, basın açıklamalarının, yalanlamaların, tam sayfa ilanların, yeni belge iddialarının sürüp gideceği anlaşılıyor.
Tartışılan plan değişikliğine teknik açıdan bakıldığında, son yıllarda oldukça sıradanlaşan, birçok belediyede rastlanabilecek türden bir plan değişikliğinin söz konusu olduğu görülüyor. İrili ufaklı, benzer değişiklikler hemen her belediye tarafından yapılıyor yıllardır. Tabi ki bu sıradanlaşma, yapılan değişikliğin yarattığı değer artışını, bu artışın paylaşımını, aracılık edilmesini, kolaylaştırıcılığı masumlaştırmıyor, aklamıyor
Aslında her ne kadar sıradanlaşmış olsa da tartışılan plan değişikliği de dahil olmak üzere, yapılan değişikliklerin büyük bölümü, bugün için geçerli olan ve aslında son derece yetersiz olan, keyfi değişikliklerle önemli düzeyde bozulmaya uğramış olan mevzuatımız açısından bile sakat ve aykırı.
Yapılan plan değişikliğinin, özel mülkiyette olan bir alanda, kişisel taleplerden yola çıkılarak, var olan imar planı kararının kişiye özel, üstelik çevredeki diğer parsellerden farklılaşacak, yapılaşma haklarında artış getirecek biçimde yapılmış olduğunu görüyoruz. Bu durum, ülkemizde bu konularda geçerli olan 3194 sayılı İmar Yasası uyarınca çıkarılmış olan Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelikin 3. maddesinde yer verilen Plan Değişikliği tanımına açıkça aykırı.
Plan kararları üretilirken ve bu planlarda değişikliğe gidilirken uyulması zorunlu olan bu yönetmelikte yer alan tanımda; Plan Değişikliği: Plan ana kararlarını, sürekliliğini, bütünlüğünü, teknik ve sosyal donatı dengesini bozmayacak nitelikte, bilimsel, nesnel ve teknik gerekçelere dayanan, kamu yararının zorunlu kılması halinde yapılan plan düzenlemeleri olarak tanımlanmış durumda.
Yönetmelikte yer verilen tanımla, basına yansıyan plan değişikliği bir arada değerlendirildiğinde; yapılan değişikliğin bilimsel, nesnel ve teknik gerekçelerinin bulunmadığı, tümüyle kişisel bir tercihin söz konusu olduğu açıkça görülüyor. Bunun yanında, plan değişikliklerinin yapılmasında belki de en önemli kural olan, kamu yararının zorunlu kılması ilkesinin de bu değişiklikte söz konusu olmadığı, arsayı satan, satın alan ve yapılan işlemlere aracılık edenler açısından tümüyle kişisel bir yararın söz konusu olduğu, bir zorunluluktan da asla söz edilemeyeceği anlaşılıyor.
İşin, yaşanan tartışmalarda ortalığa saçılan, siyasi ahlak açısından sorgulanması gereken yanı bir yana, ülkemizde geçerli mevzuat açısından da sakat olduğu açıkça görülüyor.
Yaşanan olay, diğer yandan bir başka konunun da tartışılmasını zorunlu kılıyor. Ülkemizde arazi geliştirme, emlak geliştirme, gayrimenkul geliştirme gibi isimlerle sürdürülmekte olan ve başta küresel sermayenin düzenli gelir vantuzları olan, market, alışveriş merkezi gibi yatırımların yer seçimlerine yönelik yoğunlaşan çabalar, planlama kararlarını hiçe sayan, plan bütünlüğünü bozan, kişisel çıkarları, kamu yararının üstüne taşıyan bir sürece karşılık geliyor.
Planlamaya saygılı gelişmiş ülkelerde, ana plan kararlarıyla uyum içinde, plan kararlarında kişisel değişiklik beklentisi içine girmeden, projeler üzerinden sürdürülen geliştirme işleri, ülkemizde bir adım öteye geçerek, plan kararlarını da geliştirerek (!) sürüp gidiyor. Özellikle yerel politik güç sahipleri ile ortaklaşarak ve planlama yetkisini, plan değiştirme gücünü ele geçirerek, Türk usulü geliştirme işlerine girişenler, geliştirmenin doruklarında geziyor. Dişli ya da dişsiz, çark bir şekilde işliyor
Yaşananlar, 1990lı yılların başlarında, Şehir Plancıları Odasının Serbest Şehircilik Hizmetlerine ilişkin yönetmeliklerinin hazırlanması sürecinde, bu türden işlerin (emlak alım satım, geliştirme vb.) planlama işleri ile bağdaşmayacağı, planlama işleriyle uğraşan kişi ve kurumların bu tür işleri yapmaması gerektiğine ve kendilerine bu tür bir çalışma alanı belirlemiş olanların da planlama işlerinden, planlama meslek alanından uzak tutulması gerektiğine ilişkin getirilmiş olan kuralların haklılığını bir kez daha kanıtlıyor.
Her ne kadar, geliştirme işlerini yürüten firmaların en gözde elemanları şehir plancıları olsa da
Necati Uyar
Evrensel'i Takip Et