2 Eylül 2008 00:00
RAMP IŞIKLARI
Bir baktık ki hem dosta
hem düşmana sessizlik çökmüştü.
Her iki yanda da yalnızca anneler ağlıyordu.
Bertolt Brecht
Geçtiğimiz pazar günü Kadıköy Meydanında siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri ve sendikaların katılımıyla düzenlenen 1 Eylül Dünya Barış Günü mitinginde bir kez daha Kürt sorununa demokratik çözüm arayışı dile getirildi. Yaklaşık 30 yıldır ivmesi değişen, kapsamı genişleyen ve her geçen gün acısı artarak devam eden ve etki alanını toplumsal hayatın her alanında pekiştiren bu savaşın artık sona erdirilmesi ve demokratik yaşamın yeniden inşası için insanlar duyarlılıklarını ortaya koydular.
Bilinmedik bir durum değil ama tekrar tekrar vurgulamakta sayısız yarar var: Bu savaş ortamından en başta ücretli çalışanlar ve suçsuz ve masum olduğu halde elinden bir şey gelmeyen analar ve çocuklar etkilendiler ve sayısız acıyla baş başa bırakıldılar yıllarca. Diğer yandan ülkede sanat, edebiyat ve kültürel hayatın bütün üretimleri savaşın soğuk yüzüyle karşı karşıya bırakıldı. Bir yanıyla şoven bir söylemle ortam iyice gerilerek savaş çığırtkanlığı yapılır ve toplum, sosyal ve psikolojik olarak sürekli savaşa hazır hale getirilirken, diğer yandan bu pespayeliğe karşı, demokrasi ve insan hakları bağlamında kültürel haklar talebiyle barış ve özgürlüğün mücadelesini veren ve savaş gerçeğini bütün travma ve tahribatıyla ortaya koyan farklı ve muhalif bir söylem çatışmaya başladı. Bu karşılıklı çatışma söyleminde her zaman yine kazanan kutsal devletin ne pahasına olursa ayakta kalması ve kendisini koruması üzerine kurgulanan içi boş ve hamaset kokan söylem ve tavır oldu.
Yıllar boyu süren bu ikili çatışmada geçen zaman içinde hiçbir hükümet ve iktidar sahibi, bir yetkili, bir gün olsun barış ve demokrasi gibi kelimeleri telaffuz etmedi ya da edemedi. Şimdilerde yeni oluşan askeri kademenin gündeminin en önemli konusunu, daha önceleri kısa aralıklarla yapılan sınır ötesi hareket ya da operasyon oluşturuyor. Her komuta kademesinin görev teslim töreninde dile getirilen ve büyük oranda uygulamaya konulan bu acımasız uygulama, bir kez daha her iki tarafta da yeni acıların yaşanmasına neden olacak. Bu biliniyor, ancak yetkililer bu konuda yaşanmış onca deneyime rağmen bu yolda ısrar etmeye devam ediyorlar.
Türkiyede iktidar sahipleri, söylem ve eylem düzeyinde askeri düşüncenin göbeğinde kümelenmiş; basın, kitle örgütleri ve sendikaları da yanına alarak kronikleşmiş bir soruna kökten bir çözüm olarak gördükleri sınır ötesi operasyonu tartışıyor bugünlerde. Ancak bu tartışmalarda tarihsel bellek ve akıl, adeta devre dışı bırakılmış, şoven bir öfke bezemesi ile güdülenmiş güruh, fevri tavırlarla ve hamaset kokan kabadayılıkla lokal düzeyde yönlendirilerek toplumu bir iç çatışmanın eşiğine taşıyor.
Bu tartışmalarda en başta bilimsel, bilinçli, soğukkanlı olması ve akıllı davranması gereken üniversiteler bile fazlasıyla duygusal ve milliyetçi bir retorikle, çatışma kokan bu dalgayı daha da genişletmek için ellerinden geleni ardına koymuyor. Sınır ötesi operasyon Kürt toplumsal kalkışmasının en boyutlandığı dönemlerde defalarca yapıldı ve bu, sorunun hiçbir biçimde çözümüne yardımcı olamadı. Tersine, sorun daha da çetrefilli bir mecraya taşındı. Bu mantık ve yaklaşım, tamamen askeri operasyonları çözüm yolu olarak görme eğiliminde olan odakların önermesiydi ve hâlâ bu yolda ısrar edilmesi, en hafif deyimiyle bu ülkeye iktisadi, askeri ve kültürel olarak kötülük etmek anlamına geliyor. Artık bu fark edilmeli ve iletişim ve çözüm yollarını tıkayan bu yaklaşım terk edilmelidir.
Diğer yandan, olası bir operasyonun toplumsal yaşamda sürekliliğe dönüşmüş bir gerilimi iyice belirginleştirerek toplumsal ve bireysel anlamda tedirginliği daha da körükleyeceği kesindir. Ayrıca zaten dengesiz bir biçimde kurulmaya çalışılan iç barışı ve demokratik yaşamı da uzun vadede onarılmaz bir biçimde tahrip edeceği de açıktır.
Bugün 2 Eylül, Barış Haftası etkinlikleri kimi kentlerde devam ediyor. Bize düşen, bu etkinlikleri daha sürekli hale getirmek ve daha bir gür sesle yeniden ve bir kez daha hep beraber barışı haykırmak. Ancak o zaman savaş halinde elinden bir şey gelmeyen sessiz tanık sıfatından kurtuluruz. Yazıyı Yunanlı ünlü Şair Yannis Ritsosun bu haftanın içeriğine en uygun düşen bir şiiriyle bitirelim.
...Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda
Yüreği korkuyla ürpermediğinde sokaktaki ani fren sesi ve çalınan kapı, arkadaşlardır demek olduğunda sadece.
Barış, açılan bir pencereden, ne zaman olursa olsun gökyüzünün dolmasıdır içeriye;
Gökyüzünün, renklerinden uzaklaşmış çanlarıyla, bayram günlerini çalan gözlerimize. Barış budur işte!..
Metin Boran
Evrensel'i Takip Et