12 Eylül 2008 00:00
DURUM
İktidar yalakası. Haydi oradan, patron uşağı. Bugünlerde büyük gazetelerin anlı şanlı köşe yazarlarının birbirlerine karşı savurdukları en hafif suçlamalar bunlar. Peki bu suçlamaların nedeni ne? Başbakan Erdoğan ve Doğan Medyanın patronu olan Aydın Doğanın birbirlerine yönelik suçlamaları. Doğan Medya Grubu birden bire Almanyadaki Deniz Feneri skandalını keşfetti -gazetemiz bunu yaklaşık 1.5 yıl önce verdiğinde görmemişlerdi!- ve Başbakan Erdoğanın bu davada adının geçmesini manşete çıkardı.
Buna karşın Başbakan Erdoğan eski defterleri açtı ve bu saldırının nedeninin Hiltonla ilgili inşaat işi olduğunu duyurdu. Doğan gazetelerinde yazan pek çok yazar -aralarında demokrat, solcu, ilerici bilinenlerde var- patronlarını savunan yazılar kaleme almaya başladılar. Hükümet yanlısı olarak bilinen gazeteler de Erdoğanı savunan makaleler yayınlamaya başladılar. Tahmin edileceği gibi bu makaleler ben patronumu... ben hükümeti savunmuyorumla başlayıp, savunmanın parlak örnekleri ile devam edip gidiyor. Tek istisna yine tahmin edilebileceği gibi Umur Talu ve o soruna dürüstçe yaklaşan neredeyse tek yazar.
Burada bu anlı şanlı yazarları tek tek ele alıp iki yüzlülüklerini teşhir etmek gibi bir niyetimiz yok! Onlar birbirlerine karşı bu işi gayet güzel yapıyorlar. Birinin diğerine karşı yazdığı pek çok şey doğru. Karşılıklı olarak söylediklerine şöyle bir göz atmak, hepsinin ne mal olduğunu ortaya koyuyor. Gidişata bakılırsa olay büyümeye devam edecek. Ama bir uzlaşma noktası bulunursa ortalık durulacak ve karşılıklı olarak söylenilenler yenilip yutulacak. Nereye kadar? İkinci bir rant kavgası patlak verinceye kadar. Bütün bu olup bitenlere bakıldığında ne görünüyor? Burada namusun, vicdanın kırıntısı var mıdır? Ve önemlisi bu tablo bağımsız basının tablosu mudur?
Bu tablo büyük sermayeye ait basınının, televizyonların tablosudur. Bir kez daha görülmüştür ki, basın sermayeden bağımsız olmalıdır. Basının bağımsızlığının bunun dışında bir anlamı bulunmamaktadır. Eğer gazeteler, dağıtım ağları, kağıt tüccarlığı, matbaalar sermayeye aitse, gazete patronları her alanda iş yapıyorlarsa orada gerçek bir basın özgürlüğünden söz edilemez. Halk kitleleri eğer gerçeğe biraz ulaşabilirlerse, bu ancak sermaye ve güç odaklarının birbirine girmesi, birbirlerinin gerisini açmaları ile olanaklı olmaktadır. Ama bu konularda da sermaye basını ve onun kalemşörleri son derece kıvraktır. Onca atıp tutmadan sonra, hiç bir şey olmamış gibi yollarına devam ettikleri gibi, ne kadar dürüst ve namuslu olduklarını da yaza yaza bitiremezler.
Bu rezilliğe mahkum olmak halkın kaderi midir? Kader olmadığını Evrensel Gazetesi ve Hayat Televizyonu açıkça gösteriyor. Bu gazeteyi okuyup, bu televizyonu izleyenler olup bitenin, yaşanmakta olanların hiçte anlatılanlar, yansıtılanlar gibi olmadığını görüyorlar. Böylece milyonerlerin değil, milyonların televizyonu, sermayenin değil halkın gazetesi nitelemeleri gerçek içeriklerine kavuşuyor. Halk buralardan nefes alıyor, işçi, emekçi derdini burada anlatıyor, ülkenin gerçek tablosu burada ortaya çıkıyor.
Peki Evrensel Gazetesine, Hayat Televizyonuna basın cenahından suçlamalar yöneltilmiyor mu? Yöneltiliyor. Konumuz açısından ele alacak olursak, bu suçlamanın başlıcası ama onlarda belli bir ideolojinin savunuculuğunu yapıyorlar, bu nedenle bağımsız değiller suçlamasıdır. Evet bu gazete ve televizyon açıkça taraf tutmaktadır ve belli bir ideolojiye de sahiptir. Büyük patronların gazeteleri, televizyonları nasıl sermayeyi, kurulu düzeni, gericiliği savunuyor, bu köhne dünyanın ideolojisini ayakta tutmaya çalışıyorsa, Evrensel ve Hayat TVde işçi ve emekçi halkın çıkarlarını savunuyor, onların yaşamlarını yansıtıyor, yeni bir dünya kurmanın ideolojisini savunuyor.
Ama Evrensel yazarlarının, çalışanlarının, Hayat TV çalışanlarının ve yorumcularının bağlılıkları, bağımlılıkları gönüllü ve içtendir. Onların ne vazgeçemeyecekleri maaşları, ne tepip atamayacakları yaşam tarzları ve statüleri var. İşleri ne zorluklarla yaptıklarını ancak bu mekanlara gelip gidenler bilebilir. Eğer halk bu gazeteyi, bu televizyonu kurmuş ve yaşatmaya karar vermişse, bu gazetenin güçlenmesinin, bu televizyonun yaygınlaşmasının önünde hiç bir engel yoktur. Ama yapılacak bir şey var; bunu yapmak, sermaye medyasının durumunu bir kez daha gördükten sonra daha da acilleşiyor; yapılacak olan maddi manevi olarak daha fazla destek vermek, bunu sistemli hale getirmek, daha fazla çaba göstermek olarak özetlenebilir. Halk görmekte ve anlamaktadır. Yeter ki ona gidilsin, desteği istensin. Bağımsız yayıncılık da, bağımsız gazetecilik de ancak böyle yaşatılıp, geliştirilebilir. Herkese büyük görevler düşüyor.
Ahmet Yaşaroğlu
Evrensel'i Takip Et