28 Eylül 2008 00:00
KİRVEME MEKTUPLAR
Kirvem,
Yıllardan beri kimi meselelerimizi halı altına süpürüp böylece kir ve pasaklarımızdan arındığımızı sanarken, aslında bu tarz yaklaşımlarla boşa kürek çektiğimizi, bile bile lades kulvarlarında dolanıp zamanı sebilullah harcadığımızı çeşitli vesilelerle bal gibi gördüğümüz halde, yine de aynı kafa yapısıyla, aynı inatla aynı rotayı izlemeye devam ettiğimize bakılırsa; anlaşılan o ki fırınlar dolusu somuna, tandırlar dolusu lavaşa, çökelek peynirinden tarhana çorbasına, bulgur pilavından nohuta, ya da ne bileyim işte tanrının bizlere bolca armağan ettiği hamsiye varıncaya kadar daha sürüsüne bereket nimetleri lüpleyip göbek bağlarken, öte taraftan en babasından, en cavalacozuna kadar uzayıp giden sorunlarımızı çözmektense başımızı devekuşu misali kuma gömerek böylece temize çıkmaya çalışıyoruz ama, nafile!
Nafile zira, irili ufaklı tüm sorunlarımıza öncelikle sağlıklı, doğru dürüst bir teşhiş koyup ardından gerçekçi, akılcı, rasyonel çözüm üretmek yerine işin kolayına kaçarak bir bakıma sanki görmezlikten gelip, veya tam aksine zaman zaman en ufak bir meseleyi büyütüp bu uğurda yatak yorgan yakmayı hüner bellerken, beri yandan da gerçekten de çözülmesi aciliyet arzeden kimi meselelerimizi de küçümseyip, burun kıvırıp, hatta neredeyse yok saymayı galiba hüner belliyoruz!
Aslında hangi tarafından ele alınırsa alınsın eninde sonunda kaknem bir zihniyetin kör kuyusunda debelendiğimiz için, meselelerimizi giderek çıkmaz sokaklara sürüklemekle yetinmeyip çok daha çetrefil boyutlara taşıyıp, hani deyim yerindeyse bir çuval inciri tümüyle berbat etmekten yana sanki yarışıyoruz ağparik!
Milletçe içinde bocalayıp durduğumuz sorunlarımızı çözme babında kimler, hangi akil kelleler daha önceki benzerlerinden farklı olarak bundan kellim nasıl ahkam kesip, ne tür çözümler üretirler ehh tabii ki ben özüm bilemem, ama bu konuda illa da iki satır laga luga etmem gerekirse bana öyle geloor ki; aynı coğrafyada yaşayan, hatta klasik söylemiyle birlikte iç içe yıllar yılı yan yana dirsek çürütüp, aynı kültürden nemalanan bu toprakların halkları arasında pireye kızıp döşek yakmaya kalkışacak boyutlarda sorun olmadığı halde,nedense ülkenin tepesindeki asker-sivil bürokratik elit kumkumalarının vatan-millet aşkı adına ortalarda cirit atıp, her ahvalde durumdan vazife çıkarmaya yönelik hassasiyetlerinin peydahladığı sorunlar, galiba asıl meselemiz mi ne!
Yani?
Yani yakim en basitinden bir örnek vermek gerekirse, mesela cumhuriyetin ilanının ardından altını kalın çizgilerle çizilip hesapça sosyal hukuk devleti diye nitelediğimiz ülkemizde; din, iman, inanç, mezhep,cinsiyet, etnik köken ya da falan feşmekan gibi tali unsurları bir tarafa dehleyip, bunun yerine herkesi kucaklayan en tepedeki asli unsur olarak sadece vatandaşlık kavramının geçer akçe yegane ölçü, kriter, şemsiye olması öncelikli koşulken, bunun ülke geneline yansıyan uygulamasına bakıldığında halimiz ne yazık ki içgüveysinden hallice mi ne!
Nitekim her biri başlı başına birer karın ağrısına dönüşüp giderek dal budak saran sorunlarımızı halı altına süpürmenin kimseye faydası olmadığını, bu ülkede vatandaşlık kavramının anayasaya rağmen çoğunlukla keyfe keder tanımlamalarla kağıt üzerinde kalıp her geçen günün ardından maalesef foyasının çoktan çıktığını, hatta minder, koltuk, kanepe altına süpürülünce kimi acı gerçeklerin gizlenip yok edilmesinin mümkün olmadığı gibi, bunun bedelinin de zamanla bu ülkenin gerçek ya da sözde vatandaşlarının başına şu ya da bu şekilde kabak misali patladığı gari malum!
Ülkenin en tepesindeki maroken koltuklarda yıllardan beri al gülüm ver gülüm! yarenliğiyle çöreklenip oturan bürokratik patronların zırt pırt dillendirdikleri birlik, bütünlük laforizmalarından nemalanan söylemlerinin yanı sıra ayrıca kim bilir hangi hinoğluhince hesaplarla suyun başını tutup, ardından da ortalığı kutsal vatan, yüce millet, al bayrak güzergahında bulandırıp böylece kendi işkembelerince yumurtladıkları hassasiyet teranesinin dönüp dolaşıp ülkeye kesilen faturası ne mi?
Birbirlerine giderek yabancılaşan, aynı coğrafyada yaşarken sanki dilleri tümüyle lalolmuşçasına birbirlerini anlamaktan yoksun; kimisi hasso, kimisi falso vatandaşlarının, faili meçhul on beş bin cinayetin gölgesinde beraberce sürdürdükleri acı kader birliği!..
Mıgırdiç Margosyan
Evrensel'i Takip Et