17 Şubat 2009 01:00

DÖNÜŞÜM


Egemenlerin korkusu her geçen gün artıyor. Ve bu korku şu veya bu ülke, şu veya bu bölge ile sınırlı değil. Dünyanın her yanında egemenler rahat uyku uyuyamaz hale geldiler.
Kriz derinleştikçe zorunlu olarak gündeme gelen saldırılar, hak gaspları, işsizlik ve yoksulluk artıkça bu korku da büyüyor.
Onlar açısından korkulmayacak gibi de değil: Uluslararası Sendikalar Birliği ITUC, önümüzdeki 11 ay içinde 50 milyon emekçinin işsiz kalacağını ve 200 milyon insanın daha mutlak yoksulluğa kayacağını söylüyor ve “Bununla birlikte sosyal bir saatli bombanın çalışmaya başladığı görülmeli” görüşünü savunuyor. ITUC Genel Sekreteri Guy Ryder bir adım daha ileri giderek, “Bazı ülkelerde gündeme gelecek olan istikrarsızlık bu demokrasiler için olağanüstü tehlikeli olabilir” diyerek uyarıyor.
Avrupa Sendikalar Birliği ETUC tarafından hazırlanan bir raporda, krizin bu hızla büyümesi durumunda Avrupa’da “sosyal patlamalar” tehlikesinin giderek büyüyeceğine dikkat çekiliyor. Sosyal protestoların yoğunlaşması nedeniyle İzlanda’da ve Belçika’da hükümetlerin düşmesi, Yunanistan’da pratik olarak hükümetin yenilendiğine dikkat çekilen raporda, AB’nin en zayıf halkaları ve hükümetin sosyal protestolar karşısında düşme tehlikesi altında olan ülkeler olarak Letonya, Litvanya ve Bulgaristan gösterilmekte.
Daha iyi incelendiğinde buna Romanya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti’ni eklemek mümkün.
ITUC ve ETUC’un bu uyarı maiyetindeki raporları neden yayınladıkları, neden asıl görevlerini, işçi ve emekçilerin krizin faturasını ödememek için değişik ülkelerdeki başkaldırışlarını uluslararası bir mücadeleye dönüştürmek için çaba harcamadıkları sorgulanması gerektiği gibi, işçi ve emekçilerin mücadelesinden neden öcüden korkar gibi korktukları da sorgulanmalı. Bu tutum sınıftan yana sendikacılar tarafından elbette sorgulanacaktır da!
Yazımızın başında “egemenler” diye söz ederken bundan şüphesiz ITUC ve ETUC kastedilmedi. Bu iki örgüt bugün egemenlerin iktidarlarını korumalarına destek veren örgütler konumundalar, o kadar.
ABD Gizli Servisler Koordinatörü Dennis Blair, geçtiğimiz hafta perşembe günü Kongre’ye sunduğu raporda, “Eğer içinde bulunduğumuz kriz bir, iki yıl daha devam ederse bu değişik ülkelerin istikrarsızlığa ve iktidar boşluklarına neden olacaktır” dedi. Blair’e göre istikrarsızlık özellikle eski Sovyet Cumhuriyetleri’nde, Afrika ve Latin ülkelerinde baş gösterecek. “İşin kötü yanı” ise bu bölgelerdeki hükümetler olası sosyal patlamalara karşı koyacak gerekli yöntemlere sahip değiller; Blair, “buralara ABD müdahale etmek ve istikrarı sağlamak zorunda kalabilir” diyor!
ABD’de giderek büyüyen krizin etkileri, “terörizmden daha tehlikeli” olarak değerlendirilirken Avrupa Birliği’nde (AB) “kriz masası” oluşturuldu bile! 27 AB ülkesinin özel görevlileri bir süredir haftada bir Brüksel’de toplanarak AB ve AB dışındaki sosyal gösterileri, grevleri ve bunların kamu yaşamını nasıl etkiledikleri üzerine “fikir alış verişi”nde bulunuyorlar! Bütün gelişmeler takip edilerek sonuçlar çıkarılıyor ve olası gelişmelere karşı neler yapılabileceği üzerinde duruluyor.
Resmi olarak adı konmamış olan “krizi masası” Fransa, İngiltere ve Yunanistan gibi ülkelerdeki gelişmeleri “kaygı verici” olarak değerlendirirken 2009 yılı içinde Almanya, Bulgaristan, Letonya ve Litvanya’da değişik seçimlerin yapılacağını ve halkın bu seçimler döneminde “uç güçler” tarafından kışkırtılabileceğine dikkat çekiyor.
Atalarımız “korkunun ecele faydası yok” demişler, elbette bunu sadece bize söylememişler. Yani ne kadar rapor yayınlansa ne kadar uyarılar yapılsa da “halka” kopacağı yerden kopacak. Asıl sorun “halka” koptuktan sonraki gidişatın hangi yönde olacağı.
Serdar Derventli

Evrensel'i Takip Et