22 Şubat 2009 01:00

Ne demeli? nasıl demeli?


Gerçekliğin yansıtılmasında bir araç olan fotoğrafla bir hafta daha geçirdik.
Bu bir haftada kim bilir dünyada kaç milyon, hatta milyar görüntü kaydedildi?
Bu görüntülerden bir kısmı bilgisayarlarda çöp kutularını boyladı. Kimi bilgisayarlarda arşivlendi, kimi sokaklarda devasa boyutlarda kullanıldı, kimi sergilendi, kimi bizim gazete dahil basında kullanıldı. Kimi ise sevgiliye sunuldu. ‘Ya fotoğraf olmasaydı?’ diye düşünmeyi bile istemiyoruz değil mi?.. O zaman daha nitelikli ve güzel fotoğrafları görmek istemek de hakkımız.
Şöyle bir soru sorulabilir:
Ne demeli? Nasıl demeli?
Ne demeli; fotoğrafın anlatılmak istenen tarafıdır. Yani fotoğrafın içeriğidir.
Nasıl demeli ise fotoğrafın içeriğinin sunuluş biçimidir. Fotoğrafta anlatılmak istenen içeriğe göre anlatıma güç katacak doğru biçimsel yöntemi kullanmak zorundayız. Fotoğrafta kompozisyon bu açıdan önem kazanır. Kompozisyonun eksikliği, fikrin anlatımını gölgeler. İleride bu konuya tekrar döneceğiz.
Arap Çataroğlu arkadaştan e-posta ile gelen fotoğrafı paylaşmak istiyorum. Öncelikle beynine sonra da gözüne sağlık diyorum. Düşünüp tartıp sonra da görsel bir dil ile anlatım yolunu seçmiş. Peki bu gördüğümüz fotoğraf başka türlü anlatılamaz mıydı? Yani şiirle, öykü ile ya da resimle… Önemli olan, tercih ettiğimiz bir dil ile anlatmak. Arap, fotoğrafın dili ile düşüncelerini çevresiyle paylaşıyor. Evet, gördüğümüz bir fotoğraf. Peki yalnızca bir fotoğraf mı? Hayır değil; o artık bir söz söyleyen, eleştiren, düşündüren ve üzerine uzun uzadıya yazı yazılabilecek yepyeni bir sunum. Yani gerçekliğin yorumlanıp yeniden başka bir gerçekliğe dikkat çeken bir çalışma olması önem kazanıyor.
Yazı ile sayfalarca anlatmayı, okuma yazmayı gerektiren ve bilinen dillerde okunabilecek bir çalışma. Fotoğrafla kapladığı somut hacmi kadar bir alanda uluslararası, yani hangi ulustan olursa olsun okunabilecek ortak bir dili sunuyor.
Evet, yemek yaşamak için bir ihtiyaç. Masada, genel yemek ihtiyacı dışında vazgeçilmez olan su ve sofra düzenini görüyoruz. Tabakta iletişimin mobil hali olan cep telefonunun olması ise hayatımızın vazgeçilmezi noktasında durduğunu gösteriyor. Bu ironi, iletişimin ya da teknolojinin bizi nasıl esir aldığını gösteriyor. Bunları yaparken de ışık oyunu ile estetize ediliyor. Uzayan gölgeler telefonla birleşip bakış yönümüzü ana noktaya, telefona topluyor. Bir şey söylemek gerekirse; beyaz bir yansıtıcı ile telefonun üstüne gelen gölge, biraz daha yumuşatılabilirdi. Bir de arkadaki siyahlıkta, hayal meyal görünen bir sandalye olabilirdi. Büyük stüdyolar ve paraflaşlar gerektirmeden, eldeki olanaklar içindeki yaratıcılığı alkışlamak gerektiğini düşünüyorum.
Fotoğraflarınızı beklediğimi hatırlatarak, bol fotoğraflı bir hafta diliyorum!..

İlk fotomontaj fotoğraf
1858’de Henry Peach Robinson, ilk fotomontajı yapmış. Birçok negatifi birleştirerek tek bir fotoğraf yaratmış. Robinson’un ilk ve en meşhur fotoğrafı beş negatiften oluşuyor. Tüberkülozdan ölen bir kızın etrafında bu kompozisyonu oluşturmuş. Fotoğrafın ismi “Fading Away”.
Kadraj - Özcan Yaman

Evrensel'i Takip Et