1 Mart 2009 01:00

BAŞYAZI


Onca işi arasında TSK, ‘Meclis’te Kürtçe konuşma’ya da karıştı. Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, TBMM Grup toplantısında DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk’ün yaptığı Kürtçe konuşmayla ilgili olarak, “Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Herkesin anayasa ve yasalara uygun şekilde hareket etmesi gerekir. Hukuk devletinde yasalara aykırı hareket edenler karşısında yargının harekete geçmesi de doğal bir husustur” diyerek savcıları göreve çağırdı.
Gürak, TRT’nin Kürtçe yayını ile ilgili olarak da “Üniter devlet ve ulus devlet yapısına zarar vermeyecek şekilde devlet kültürel açılımlar yapabilir” yorumunu yaparak TRT-Şeş yayınını olumlu bir açılım olarak değerlendirdi.
DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk’e; Uluslararası Anadil Günü’nde, DTP Meclis Grubu’nda Kürtçe konuştu diye, cümle milliyetçi ve şoven odaklardan tepkiler yükselmiş. Meclis Televizyonu Ahmet Türk konuşmaya başlayınca yayını kesmişti! Meclis Başkanı Köksal Toptan da; “Yine Kürtçe konuşan olursa Meclis TV yine yayını keser” diye kestirip atmıştı!
Bu faşizan tepkiler, “Meclis çatısı altında Türkçe konuşmak Anayasa’nın emridir!”e dayandırıldı.
Peki; TRT Şeş’in de Anayasa’ya aykırı olarak yayın yaptığı herkesin malumu değil mi?
Öyleyse; “TRT Şeş bu durumda yayın yapıyor da neden Meclis TV yapmıyor; bu ne tutarsızlık diye sormazlar mı?”
Ne var ki bu, AKP’nin, hükümetin ve önceki günkü açıklamadan anlaşıldığına göre Genelkurmay’ın politikası gereği olarak yapıldığı için Anayasa filan kimsenin aklına gelmiyor.
Sadece Meclis’te mi bu tutarsızlık?
Başbakan Diyarbakır’da seçim mitinginde “Kürtçe konuştu” ama kimse soruşturma açmadı. Ama DTP Siirt adayları, seçim bürosunun açılışında Kürtçe konuştukları için DTP Van adayı, “Van” yerine, TRT Şeş’te de yazıldığı gibi, “Wan” yazdığı için DTP Wan örgütü hakkında”Türkçeden başka dilde seçim propagandası yaptığı” için dava açıldı. Ama AKP Van’ı Kürtçe afişlerle donattı; önceki gün Başbakan’ı bu afişlerle karşıladı. Ama AKP hakkında soruşturma yapıldığını duymadık. Üstelik AKP Wan örgütü, önce parti örgütü adını da pankartlara yazdı, sonra da “örgüt adını kapatarak” hile yoluna saptığını da herkese gösterdi.
Öyle anlaşılıyor ki; Ahmet Türk’ün söylediği gibi, “Kürtçe konuşmak ve yazmak anadili Kürtçe olanlara yasak.” Ama Türklere, ya da başka milliyetten olanlara Kürtçe konuşmak ve yazmak serbest! Bu aslında yeni bir kriter, ülkeyi yönetenlerin yeni bir iki yüzlülüğü değil.
Şu örnek pek çok kez yaşanmıştır: Aynı haberi Evrensel; Gündem, Hürriyet, Sabah vb. gazeteler, neredeyse aynı cümlelerle yazmıştır. Ama savcılar sadece Evrensel ve Gündem’e dava açmıştır. Savcılar, bu açık tutarsızlığı; “Sizin niyetiniz farklı” diye açıklamışlardır.
Bir bakıma şimdi de Kürtçeden dolayı DTP’ye yönelik baskıların arkasında bu zihniyet vardır: “DTP’nin niyeti farklı!” demek istiyorlar.
Ama gerçekte Erdoğan’ın ve öteki Kürtçe istismarcılarının (TRT Şeş üstünden Kürt halkının gözünü boyamak isteyenler) niyeti kötüdür. Çünkü; Ahmet Türk, DTP’nin Van ve Siirt adayları, hatta AKP’nin Wan Örgütü anadili olduğu için Kürtçe konuşup yazıyor. Ama Erdoğan, TRT Şeş’ciler “kötü niyet”le Kürtçeyi kullanıyorlar.
Yani bir niyet aranacaksa Erdoğan ve ötekilerin niyetindedir. Savcıların buradaki tutumu da herhalde “kötü niyet” primi oluyor.
“Yasaların egemen olduğunun iddia edildiği bir ülkede, yasayı herkese karşı farklı uygulama olur mu; böyle olursa hukuk, adalet, demokrasiden söz edilebilir mi?” derseniz; elbette olmaz! Peki öyleyse, bütün bu tutarsızlıklar, iki yüzlülükler, askerin müdahaleleri ne demektir?
Elbette; “Demokrasi ve özgürlük mücadelesine devam” demektir. “Başka yol yok!” demektir.
İHSAN ÇARALAN

Evrensel'i Takip Et