11 Mart 2009 01:00

GERÇEK


Önceki gün gazetemizde, Seyit Aslan’ın, Ambarlı liman işçileriyle görüşerek yaptığı bir haber yayımlandı.
Haber, “İşçilerin yerel seçimlerde ne yapacakları” sorusu etrafında gerçekleştirilmiş.
İşçiler sorulan sorulara; genellikle AKP’nin, bazı yönleriyle de CHP’nin eleştirisini yapıyorlar. Bu partilerin bugüne kadar işçiler için bir şey yapmadığını, işçiden oy alıp patronlara hizmet ettiğini söylüyorlar. Yerel seçimdeki tutumları için de; çoğunluğu Emek Partisi’ne oy vereceklerini söylüyor. Bir işçi de “Yerelde EMEP’e büyük şehirde AKP’ye oy vereceğini” söylüyor. Bu, tutumlarının gerekçelerini söylerken, Emek Partisi’nin son iki yıl içindeki mücadelelerinde kendilerine yardım eden tek parti olduğuna vurgu yapıyorlar ve bu mücadele içinde kimin ne olduğunu gördüklerini belirtiyorlar. Ancak işçiler EMEP’i de;”Sesini yeterince yüksek çıkarmamakla” eleştiriyorlar.
Tabii ki; kime nasıl oy kullanacağı tartışılabilir. Dahası işçilerin, Emek Partisi’ni çalışmasına ilişkin şikayetleri de kuşkusuz ki, doğrudur ve daha fazlası da söylenebilir. Ancak, Emek Partisi’ne oy verecek kadar dünyada olup bitenleri anlamayı başlamış bir işçi, sadece “EMEP şöyle yapıyor, EMEP’e oy veriyorum. Şunu da yapmalı” demekle yetinemez. Çünkü bu işçiler; epeyce bir zamandan beri orada Emek Partisi’nin faaliyetlerini izlediklerine göre, “Emek Partisi bizim için çalışıyor” demeyi aşan bir ilişki içinde olmaları gerekmez mi?
Eğer işçiler, “Emek Partisi’nin sesini daha çok çıkartması gerektiğini” söylüyorlarsa (ki bu doğrudur) ve Emek Partisi bu açıdan çalışmasını gözden geçirmelidir. Ama, tartışmayı burada bırakırsak, doğru yapmış olmayız. Çünkü şu da bir gerçek ki; eğer bir parti ya da kişi gelip size, “Oyunuzu bana verin sizin haklarınızı ben savunacağım, ne istiyorsanız onları size vereceğim” diyarsa, söyleyen kim olursa olsun, isterse Emek Partisi olsun, buna inanmamak gerek.
Burada kritik nokta; işçinin siyaset tarzı, bir partiye oy verip, sonra da ondan vaatlerini yerini getirmesini beklemek değil, doğrudan siyasete girmektir. Yani işçiler, kendi partilerine girip siyaset yaparak kendi taleplerini bir partinin programı haline getirerek, bu programı gerçekleştirmek için de bizzat kendileri partiye girip çalışmıyorsa işçi, bir işçi gibi davranmış sayılmaz. Bu Emek Partisi için de doğrudur. Yani; Emek Partisi işçilerin kurduğu ve az çok işçilerin içinde yer aldığı bir parti olduğu için liman işçilerini, hiçbir çıkar gözetemeden desteklemiştir. Ama bundan sonrası için liman işçisine düşen, sadece “EMEP’e oy vermek ve ondan daha yüksek sesle çalışmasını beklemek” değil, partiye katılmak, kendi sesini öteki partililerin sesine katarak, sesin yükselmesine dolaysız bir biçimde katılmaktır. Çünkü partinin sesinin yüksek çıkmasının nedeni sadece doğruları ha bire tekrarlamak değil; ama mümkün olduğu kadar geniş emekçi kesimlerin partiye girmesi, onu işçi, emekçi karakterini daha açık bir biçimde ortay koymasına katılmaktır.
Evet, liman işçilerinden bazılarının partiye katıldığını da duyuyoruz. Belki haberde konuşan işçilerin bazıları da partilidir. Ama burada sözü edilmek istenen, bir yandan partiye katılan işçilerin sayısını artırmak öte yandan bu katılımı, şeklen katılmış olmanın ötesine geçirerek, “EMEP şunu yapmalıdır”ı aşarak, işçilerin partinin içinden, onun adına konuşacak biçimde parti faaliyetinin değişik alanlarında, tüm sınıfın çıkarlarını gerçekleştirmek için var gücüyle katılmak, partiyi kendi dışında bir varlıkmış gibi görmekten vazgeçerek onunla, amaçlarıyla (programıyla) ve örgütsel olarak bütünleşmektir. Göreceğiz ki, o zaman emek partisinin sesi daha yüksek çıkacak; bugünkünden daha ileriden mücadele eden işçi partisi olacaktır. Bunun tek yolu da işçilerin partiye daha büyük yığınlar halinde katılması, parti içinde ağırlıkların mümkün olduğu kadar artırmalarıdır.
İ. Sabri Durmaz

Evrensel'i Takip Et