13 Mart 2009 01:00
BAŞYAZI
Kafkasyada Rusya ve Gürcistan çatışıyor; Başbakan, Biz arabulucu olalım diye soluğu Moskovada alıyor. Yandaş basın, Türkiyenin bölgedeki büyük inisiyatifinden, aktif girişimlerle, bölgenin lider ülkesi olduğunu kanıtladığı propagandası yapıyor. Aradan bir-iki hafta geçince, olayların yönünü belirleyenler masada konuşurken, bakıyorsunuz Türkiyenin esamisi okunmuyor.
İsrail-Filistin sorununda ya da Suriye-Filistin sorununda bir adım atılacak oluyor, yine Başbakan ve Cumhurbaşkanı ortaya atılıyor; Biz arabulucuyuz diye o başkent senin bu başkent benim dolaşıyorlar. Ama İsrailin Filistine saldırmak için hazırlıklar yaptığını bile fark etmeyen bu aracılar, bir de kedilerini ihanete uğramış göstererek, girdikleri labirentten Davos vakası ile sıyrılmak istiyorlar. Fakat İsrail-Suriye arabuluculuğu macerası da böylece sonlanıyor.
Nihayet ABD, İranla sorunlarını masada konuşmak istediğini açıklıyor; bizimkiler yine Biz arabulucuyuz, Zaten Bush zamanından beri bunu yapıyoruz filan diyerek kendilerini ortaya atıyorlar. Yandaş basın AKP Hükümetinin dış politikadaki ataklarını övmeye girişiyor. Ama bu sefer İrandan geliyor açıklama.
Cumhurbaşkanının Ekonomik İşbirliği Örgütünün zirvesi için gittiği toplantıda, arabulucu Gülün tutunma tepki gösteren İranlılar, arabuluculuğu açıkça reddettiler. Dahası, Türkiyenin bu role soyunmasına ve ABD ile ilişkilerini geliştirerek bölgede ABDnin stratejik müttefiki olmasına da sert biçimde karşı çıktılar. İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecat; Arabulucuya ihtiyaç yoktur. Eğer adalet ve saygı olsaydı dünyada çözülmedik sorun kalmazdı diye, Güle gayet net bir yanıt verdi. Dahası Ayetullah Hamaneyn, İslamın düşmanları İslamın sancağını İranın elinden almak istiyor diyerek, daha çok da Türkiyeyi ima ettiğini gösteren bir açıklamayla, bölgenin gerçeklerini hatırlattı.
Çünkü bölge halkları artık, hem ABDnin strateji müttefiki olmayı hem de bir arabulucu rolü oynamayı, Truva atı rolü olarak görüyorlar. Saddamın başına gelenler ve Filistinde olanlar; böyle bir rolün olamayacağını, olursa uğursuz bir rol olacağını herkese açıkça gösterdi.
Hele İran gibi 2 bin 500 yıla dayanan bir devlet ve diplomasi geleneği olan bir ülkenin, Türkiyenin tamamen Amerikan stratejisi etrafında girişeceği bir arabuluculuk rolünün, sadece ABDnin İrana yönelik dayatmalarının dünya kamuoyu gözünde meşruiyet sağlama girişimi olacağını anlamaması beklenemezdi. Hele bunu, Biz ABDnin stratejik müttefikiyiz. ABD en büyük dostumuz söylevleriyle birilikte yapmaya kalkmak, İran yönetiminin zekasını küçümsemektir.
Dahası, ABDnin Obama ile yenilemeye giriştiği stratejisinin; Türkiyeyi bölgenin lider ülkesi, bölge gücü ilan etmesiyle, aslında İranla Türkiyeyi bölge gücü olma konusunda rekabete sokmak olduğunu anlamamak için dünyanın gidişatını anlamamak demektir.
Hamaneynin, İslamın düşmanları İslamın bayrağını İranın elinden almak istiyorlar suçlamasının hedefi, bir yandan ABD ise daha somut olarak Türkiyedir.
ABDye yakınlaşan ve bölgede güç gösterisine girişecek, ABDnin taşeronluğuna soyunacak bir Türkiyenin İranla dünkü kadar bile yakın olması zordur. Bundan sonra Türkiye-İran rekabeti öne çıkacaktır. Bushun İranı kuşatarak ve tehditle yapamadığını Obama, Türkiyeyi yedekleyerek yapmak isteyecektir. Bölge gerçekleri göz önüne alındığında, ABDnin işine gelen de ikincisidir.
Bu yüzden de Türkiye-İran ilişkilerinde, dostluk ve yakınlaşmadan çok kimin bölgesel güç, kimin lider ülke rekabetinin etkili olacağını söylemek bir kehanet olmaz!
İHSAN ÇARALAN
Evrensel'i Takip Et