15 Mart 2009 01:00

GÖZLEM


Dönüşüm, herhangi bir maddenin ya da varlığın eski biçiminden çıkarak başka biçimlere bürünmesi olarak tanımlanıyor. Dönüşüm kavramı, her ne kadar son yılların moda kavramı olan “değişim” kadar rağbet görmese de bu iki kavram, her zaman aynı durumu ifade etmiyor. Değişim, çoğu zaman “kaçınılmaz” anlamında kullanılırken, zihinlerde genellikle “olumlu” bir izlenim bırakıyor. Oysa değişim “olumlu” olabileceği gibi “olumsuz” da olabiliyor. Olumsuz anlamda değişimden bahsedilecekse çoğunlukla “dönüşüm” kavramı tercih ediliyor.
Ekonomik, sosyal ve siyasal yaşamda yaşananlara bakıldığında, dönüşümün “ideolojik” yönü ve pratik sonuçları daha net görülebiliyor. Dönüşüm kavramını daha somut ifade etmek için çok sayıda örnek vermek mümkün. Örneğin “sağlıkta dönüşüm” dediğimizde sağlığın ticarileştirilmesi ve sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesini, daha az maliyetli koruyucu sağlık hizmetleri yerine, daha çok maliyetli tedavi edici hizmetlerin yaygınlaşmasını, kamudan özel hastanelere nasıl kaynak aktarıldığını, sağlık harcamalarında halkın cebinden çıkan paraların kaç kat arttığını vb. sorunları hatırlıyoruz. Eğitim sisteminde dönüşüm dediğimizde, eğitim hizmetlerinin tüm kademelerinin ticarileştirilmesini, “kayıt parası”, katkı payı”, “temizlik parası” vb. adlar altında 60’ın üzerinde kalemde velilerin resmen soyulmasını, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ucuz işgücü uygulaması olan sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik uygulamasını anlıyoruz. TÜBİTAK tarafından çıkarılan Bilim ve Teknik dergisinin son sayısında Evrim Teorisi ve Darwin’e karşı yapılan akıllara ziyan davranış, yine eğitim sisteminde yaşanan ve sürmekte olan “dönüşüm” sürecine verilebilecek en son örnek.
Yerel seçimler sürecinde çeşitli yönleriyle gündeme “kentsel dönüşüm” de, bugünlerde sıkça tartışılan güncel konulardan birisi. Özellikle AKP’li belediyeler eliyle yeniden biçimlendirilen kentlerin hali, dönüşümü en iyi ve en somut şekilde açıklıyor. Bugüne kadar gerçekleşen uygulamalar, kentsel dönüşümün kamuoyuna sunulmaya çalışıldığı gibi kentleri halkın beklentileri ve ihtiyaçları doğrultusunda dönüştürme, güzelleştirme ya da halka ucuz ve sağlıklı konutlar sunmak olmadığını gösterdi. Tam tersine; yaşanan örnekler, nasıl yoksul emekçilerin “yüksek rant” getiren yerlerinden edildiğini, belediyelerce oluşturulan şehir rantından egemen sınıfların nasıl daha fazla faydalandığını gösteriyor.
Dünyada ve Türkiye’de çeşitli düzeylerde ve kimi zaman farklı şekillerde yaşanan dönüşümlerin ortak özelliklerine bakıldığında, hiçbirinin kendiliğinden ya da olağan gelişim süreci içinde ortaya çıkmadığı çok açık. Bu anlamda yaşanan her dönüşüm, egemen sınıfın önceden belirlenmiş ekonomik, sosyal, siyasal ve hatta ideolojik amaçları doğrultusunda gerçekleştirilen yenilenmeleri ifade ediyor. Burada dönüşümü belirleyen, uygulayan, denetleyen ve yönlendiren uluslararası (IMF, Dünya Bankası, AB, DTÖ, OECD vb.) ve yerel (hükümetler, parlamento, “sivil” toplum örgütleri vb.) aktörler var.
Türkiye’nin her yönden dönüşümünde 24 Ocak 1980 Kararları ve sonrası dönemde yaşananların etkisi elbette çok büyük. Ancak özellikle son yedi yılda AKP’nin tüm merkezi ve yerel yönetim deneyimleri, Meclis’te çıkarılan halk ve emek düşmanı yasalar, fiili uygulamalar, işkence ve gözaltında ölümler gibi yaşamın her alanında etkisini hissettiren korku yaratma, baskı ve sindirme politikalarının giderek artması, bu dönemin her yönüyle özel olarak ele alınmasını gerektiriyor.
AKP dönemi ile ilgili geçtiğimiz ay Phoenix Yayınevi tarafından “AKP Kitabı: Bir Dönüşümün Bilânçosu” adıyla bir kitap çıktı. Kitapta, çeşitli alanlarda yaşanan genel dönüşüm süreci içinde AKP ve onun politikalarını irdeleyen çok sayıda makale var. Yaşamakta olduğumuz dönüşümü anlamak, yorumlamak ve politika geliştirmek için kaynak olarak değerlendirilebilir.
ERKAN AYDOĞANOĞLU

Evrensel'i Takip Et