17 Mart 2009 01:00

ALBATROS


MESOP’un ANFAL’DEN HALEPÇE’YE başlıklı bildirisi, beni alıp yeniden o günlere götürdü. Arap milliyetçiliği gibi Türk milliyetçiliği de dini kendi insanlık dışı amaçları için kullanmıştır. İttihatçılar jakoben ve positivist idiler. Ama Anadolu halklarını tekleştirme projesi adına dini kullanmaktan kaçınmamışlardı. CİHAD ilan ettiklerinde, bunu kendi coğrafyasının başka dinden Ermeni, Süryani, Rum, Ezidi insanlarına karşı kullanırken, arkalarında Alman emperyalizminin Doğu’ya yayılma planları vardı (Drang nach Osten). Sözde Hint ve Mısır Müslümanlarını İngiliz sömürgeciliğine karşı ayaklandıracaklardı. Ama İngilizler daha becerikli çıktı bu tehlikeli oyunda. Peygamber soyundan gelen Mekke Emiri’ni ayaklandırdılar. Saddam da, Arap milliyetçiliği adına İslam’ı sömürdü. İnsanlığa karşı suç işledi, savaşta İranlılara karşı zehirli gaz kullandığı gibi, Kürt halkına karşı İttihatçıların Kürtlere yaptığı gibi çöllere tehcir başlattı. Harekatın adı Anfal’di. Ve bunu dinsel bir alıntı ile meşrulaştırmaya çalıştı. İran-Irak savaşında saldıran taraf Irak’tı. 1. Dünya Savaşında saldıran taraf Osmanlı Türkiyesi idi. Alman savaş gemileri Rusya’nın Odessa kentine Osmanlı fesi giyerek saldırdı. Irak da Iran’a saldırırken arkasında Batı’nın lojistik desteği vardı. En modern silahları ve kimyevi silahları yürekleri sızlamadan Saddam canavarının eline teslim ettiler. 1 milyon insan öldü Iran-Irak savaşında. 2. Dünya Savaşında bile kullanılmayan zehirli gazı Baas faşistleri İranlı askerlere ve Kürt sivillere karşı kullandı. Peki bu malzemeyi verenler yargılandı mı? Asla!
Aradan 21 yıl geçtiği halde, Irak rejimine kimyasal gazları ve silahları verenlerden ve Halapçe’de yaşanan katliama göz yumanlardan hâlâ hesap sorulmadı.
MESOP şöyle diyor:
“16 Mart günü karardı Halepçe. Kara bir duman çöktü Halepçe’nin üstüne. Çöken kara dumanı soluyan herkes birer birer öldü. İnsanlar, ağaçlar, hayvanlar…Halepçe’de bir kez daha insanlık öldü. Halepçe’de Kürtlerin şahsında dünyanın egemenleri bir kez daha insanlığı öldürdüler…
Kürtlere karşı uygulanan Anfal hareketi, Irak’ta Baas rejiminin iktidarı ele geçirmesinden sonra uygulanmaya konulan bir Araplaştırma politikasıdır. Bunun mantığı ; Kürtlerin yaşadıkları bölgelerden zorla sürülerek, Arapların yaşadığı yerlere yerleşmesini sağlamak ve böylece asimile edilmeleridir. Buna karşı direnenler ise yok edilmelidir. Tıpkı diğer parçalarda olduğu gibi. Anfal hareketini Irak – İran savaşının bir uzantısı olarak görmek doğru değildir. Sadece savaş bunun kamufle edileceği elverişli bir ortam hazırlamıştır.
Anfal operasyonu 23 Şubat – 6 Eylül 1988 tarihleri arasında Kürt bölgelerinde yürütülen askeri saldırıya verilen addır. Burada trajik olan, yok etme ve katliam operasyonuna Kur’an’da geçen bir surenin adının verilmesidir. Kur’an’da Enfal Suresi’nde Müslümanların ordularına düşmanlarının ganimetlerini ele geçirme izni verilmektedir. Buradan da anlaşıldığı üzere “Anfal” ganimet anlamına gelmektedir. Saddam diktatörlüğü bu dini terimi kullanarak kendisini İslam’ın temsilcisi, katlettiği, soykırıma uğrattığı Kürt halkını ise kafir olarak nitelemektedir. İşte Anfal operasyonu çerçevesinde gerçekleştirilen Halepçe katliamı da bunlardan biridir. Verilere göre Anfal operasyonunda 180 bin Kürt katledilmiştir. Bu nedenle Anfal ve onun bir devamı olan Halepçe katliamı bir Jenosittir.”
Baas yetkilileri bundan dolayı yargılandı ve mahkum oldu. Ama, “21 yıl sonra yükseltilmesi gereken talep; Saddam rejimine kimyasal gazları ve silahları satan ve bu katliama göz yumanların da hesap vermeleri, yargılanmalarıdır.”
16 Mart aynı zamanda Türk faşistlerinin öğrenci gençliğe karşı yönelttiği katliamın uğursuz tarihidir: “Öğrenci gençliğin yükselen mücadelesini engellemek, devrimci, sosyalist gençlere gözdağı vermek için egemenler harekete geçmişlerdi. Egemenlerin işaretiyle üniversitelerde devrimci, sosyalist öğrencilere yönelik sivil faşist saldırılar her geçen gün artarak devam ediyordu. İşte 16 Mart’ta öğrenciler kitleler halinde üniversiteden çıkmaya başladıkları sırada üzerlerine bomba atılarak, ateş edilerek yedi devrimci öğrenci katledildi. Bu yedi öğrencinin katledilmesi tarihe 16 Mart katliamı olarak geçti”. Ve bunun failleri de yargılanmadı. Kıyımı organize edenler yargılanmadığı gibi başka cinayetlerin düzenlenmesinde kullanıldılar.
“BİR DAHA ASLA!” diyemediğimiz için…
RAGIP ZARAKOLU

Evrensel'i Takip Et