19 Mart 2009 01:00

YEREL SEÇİMLER


Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), 29 Mart yerel seçimlerine gidilirken, “yerel yönetimlere bakışını” içeren bir kitapçık hazırladı. Bir bakıma, mühendisliğin çağdaş kentler oluşturmada önerdiği şeyleri içerdiğini söyleyebileceğimiz bu kitapçık, yerel yönetimler için de bir rehber özelliğinde. TMMOB’un bu çalışmasını, TMMOB Eskişehir İl Koordinasyon Kurulu (İKK) Sekreteri Maden Mühendisi Derya Özkar ile görüştük.

TMMOB nasıl bir kent ve nasıl bir yerel yönetim istiyor?
TMMOB, 29 Mart 2009 tarihinde yapılacak yerel seçimler öncesinde, demokratik katılıma açık, çağdaş bir yerel yönetim anlayışı geliştirilmesini tarihsel önemde görmektedir. TMMOB, bu belgeyle kentlerimizin yönetiminde kamu yararının, bilimin ve hukukun esas alınması için, seçim süreci ve yerel yönetim anlayışına ilişkin politika, düşünce, uyarı ve önerileri, kamuoyu ile paylaşmayı amaçlamaktadır.
TMMOB’un uzunca bir süredir değişik kentlerde düzenlediği Kent Sempozyumları ve yaptığı çalışmalar göstermiştir ki; yaşadığımız kentler çağdaş toplumlara yakışır biçimde yönetilmemektedir. Kentlerde sağlık, çevre, altyapı, ulaşım, barınma, ısınma, eğitim, kültür ve benzeri birçok konuda sorunlar bulunmaktadır. Diğer yandan, kentlerimiz deprem, sel, heyelan ve yangın gibi afetlere hazırlıklı değildir. Bu durum mevcut yerel yönetim anlayışımız içerisinde toplumsal çıkarların ve insan yaşamının yeterince önemsenmediğinin en açık göstergesidir.
TMMOB, kentlerimizde var olan sorunların aşılması, sağlıklı kentsel çevrelerin üretilmesi ve kentsel yaşam kalitesinin iyileştirilmesini öngörmekte; kent halkının ve meslek örgütlerinin demokratik katılımını ve denetimini sağlayacak bir anlayışın geliştirilmesini, öncelikli ve temel gerek olarak görmektedir.
Ülkemizde 1980’den bu yana, kent ortamlarında doğal ve kültürel varlıkların yağması artarak sürdürülmüş, ‘yerelleşme’ adı verilen bu süreç, sadece yağmayı derinleştirmeye hizmet etmiştir. Son beş yıllık dönem içerisinde de, izlenen birçok haber ve olaydan, görülen binlerce dava dosyasından anlaşılacağı gibi yerel yönetimler, merkezi vesayet altında birer çıkar tezgahı gibi çalışmaya devam etmiştir. Tüm kentsel kamusal hizmetlerin pervasızca özelleştirilmesi; planlama, imar, kentsel altyapı ve ulaşım hizmetlerinde yolsuzlukların artması, kentsel rantın yandaş ve varsıl kesimler lehine yönlendirilmesi son dönemde de birçok yerel yönetimin temel hedefi olmuş, icraatları arasında yerlerini almıştır.
Tüm bu sorunlara ve olumsuzluklara karşın, demokratik katılımın sağlandığı yerel yönetimlerin oluşturulması ve çözüm üretilmesi olanaklıdır.
Bugün, kentlerimizin ve toplumun yerel seçimlerde ihtiyacı olan temel yaklaşım, “toplumcu ve halkçı bir yerel yönetim” anlayışıdır. Bu anlayış, katılımcılığın önünü açan, toplumun değişik kesimlerine, karar alma, uygulama ve denetleme süreçlerinde söz hakkı tanıyan politika ve uygulamaların hayata geçirilmesidir. Kısaca TMMOB “Kentin sakini değil, sahibi olalım…” demektedir.

Yerel yönetimler, ülke genelinde bakacak olursak, TMMOB bünyesinde bulunan odaların uzmanlık alanlarından yeterince yararlanıyor mu?
Ülkemizde eğitimli işsizlik oranı yüzde 20’lere varmaktadır. Bu oran TMMOB ortamında yeni mezun mühendis, mimar, şehir plancıları arasında yüzde 30’ları geçmektedir. Ayrıca başka iş kollarında çalışmak zorunda olan meslektaşlarımız, bu oranlara dahil değildir.
Yerel yönetimlere baktığımızda; mühendis, mimar, şehir plancısı istihdamı, gelişmiş ülkelerin çok altındadır. Birçok belediyede teknik eleman hizmetleri tekniker-teknisyen kadrolarıyla yürütülmektedir. Oysa; planlama, projelendirme, tasarım, uygulama, denetim ve değerlendirme aşamalarında, doğal ve kültürel varlıkların korunmasında, mühendislik, mimarlık ve şehir planlama disiplinlerinin önemi ortadadır. Yerel yönetimlerde, mühendis, mimar ve şehir plancısı istihdamı bu değerlendirmeyle ele alınmalı ve kadroları arttırılmalıdır.

Sosyal- toplumcu bir yerel yönetim isteğiniz var. TMMOB’un bunun gerçekleşmesi için önerileri nelerdir?
TMMOB’un yerel yönetimlere yaklaşımında temel nokta “Kentin sakini değil, sahibi olalım” anlayışıdır. Yerel yönetimlerin; kendi kendini yöneten, katılımcılığı benimseyen, temel kentsel sorunların olabildiğince toplumun tüm katmanlarının mutabakatı ile çözüleceğine inanan, şeffaf, hesap vermeye ve demokratik denetime açık, gücünü halktan alan yönetimler olmaları gerekmektedir. Yerel yönetimlerde daha özerk ve özgür bir yapı için temel çıkış noktası, halkın yönetimde söz, yetki ve karar sahibi olmasıdır. Meclis toplantıları halka açık olmalı ve kararları duyurulmalı, encümen kararları hakkında bilgi verilmeli, plan-proje-program-bütçe konularında halk sürekli olarak bilgilendirilmelidir. Tüm kentsel karar üretme süreçlerinde en yaygın katılım mekanizmalarının sağlanması amaçlanmalıdır. Emek-meslek örgütleri, demokratik toplum örgütleri karar ve yürütme organlarında yer almalıdır. Var olan bu yapıların yanı sıra kent konseyleri, kent meclisleri ve mahalle komiteleri gibi halkın yerel yönetim faaliyetlerine ve karar alma süreçlerine doğrudan katılım olanaklarını sağlayacak yeni organlar tanımlanmalı ve oluşturulmalıdır.

Yerel yönetimler kültürel mirası korumalı

Kent kimliği ve kültürel mirasın korunması konularında neler söylemek istersiniz?
Her yerleşimin korunması ve vurgulanması gereken bir kimliği vardır. Yerleşimin bölgesel ilişkileri, konumu, nüfusu, fiziki sınırları, çevresi, iklimi, yapısı, kökeni, tarihi, işlevleri ve bunların tümü bir yerleşimin diğerinden farkını ortaya koyar.
Kent kimliği, kentin içinde bulunduğu doğa, kentin fiziksel biçimlenmesi ve sosyo-kültürel değerlerle oluşur ve gelişir. Doğal çevre verilerini topografik durum, iklim koşulları, su öğesi, bitki örtüsü, jeolojik durum ve genel konum oluşturur. Fiziksel biçimlenmenin verileri ise kentin ana formu ile bu formu oluşturan yapılar, yollar, meydanlar gibi kentsel öğelerdir. Sosyo-kültürel değerler ise, birey ve toplum tarafından oluşturulur. Bu bağlamda bireyin kendi geçmişiyle ilgili bilinçli-bilinçsiz tüm algıları, bilgileri, birikim ve deneyimleri, davranışları, gereksinim ve istekleri ayrıca içinde yaşadığı topluluğun adet, gelenek, inanç ve beklentileri kimliğini biçimlendirir. Bireysel kimlik grup ve toplum kimliğini oluşturur.
Günümüz yerleşmelerinin kimliği; hızlı kentleşme, göç ve bilimsel doğrulara dayandırılmayan planlamalar gibi nedenlerle hızla ve olumsuz yönde değişmektedir.
Süregelen olumsuz uygulamalar ve gelişmeler, kendine ve çevreye yabancılaşma, çevreyle özdeşleşememe, “aidiyet” duygusunun zayıflaması gibi birçok sosyal davranış bozukluğunu da beraberinde getirmektedir.
Yerel yönetimler, kentsel kimliğin en temel koruyucusudurlar. Kentle ilgili gelişmenin bu kimliği bozucu ve yok edici politikalar üzerine kurgulanmaması gerekir.

Kültürel Mirasın Korunması...
Kültürel mirasın korunmasında yerel yönetimlerin önemli işlev ve sorumlulukları olduğu bilinmektedir.
Taşınmaz kültür varlıklarımız kent ve kasabalarımızın kimliğini oluşturan öğelerin başında gelir. Bu nedenle, korunmaları, onarılmaları ve gerektiğinde çağdaş işlevlere tahsis edilerek kullanılmaları kamu yararına olan bir işlemler dizisidir. Kültürel mirasın korunması ve değerlendirilmesinin istenen ve özlenen düzeyde gerçekleşmesi için yerel yönetimlerin, kendilerine tanınan yeni yetki ve kaynakları kullanacak kadrolara sahip olması gerekir. Kamu yararını belli grupların ya da kişilerin yararı üzerinde tutacak bir politika benimsemeleri; doğal ve kültürel değerlerin, kalkınmanın ve gelişmenin karşısında değil, aksine yanında olan bir itici güç olduğunu kabul etmeleri; koruma ve geliştirmeyi bir yaşam biçimi olarak benimsemeleri ve bu doğrultuda çaba göstermeleri gerekmektedir.
Rahmi Emeç

Evrensel'i Takip Et