22 Mart 2009 01:00

BAŞYAZI


Diyarbakır’dan İstanbul’a, Hakkari’den İzmir’e, Viranşehir’den Gebze’ye kadar Türkiye’nin pek çok yerinde bir haftadan beri Newroz kutlanıyor. Bayramlık giysileriyle Kürt kadınlar, gençler, yetişkin erkekleriyle Kürtler on binlik, yüz binlik kitlelerle alanları dolduruyorlar. Newroz’u bir özgürlük, kardeşlik ve barış bayramı olarak kutluyorlar.
Kutlamalarda ellerindeki bayraklarla; pankartlarla, artık “çözülmezse olmaz” hale gelmiş olan Kürt sorununun demokratik çözümü için taleplerini öne sürerken; bu çözümün koşullarını ve kimlerle nasıl konuşulması gerektiğini de dünya aleme ilan ediyorlar. Bunu bazen sloganlarda, bazen Kürt ulusal mücadelesinin önde gelenlerinin ağzından ifade ediyorlar.
Ama Türkiye’yi yönetenler Newroz’u ya bir “baharı karşılama şenliği” ya da “suç işlemek için bir araya gelenlerin yasadışı gösterisine dönüşme potansiyeli taşıyan bir gösteri”, bir polisiye vaka olarak gördükleri için; Newroz’un alanlara yansıttığı talepleri görmek istemiyorlar; görmüyorlar.
Öyle olunca Kürt sorununun çözümü konusunda artık kendi geleneksel “asimilasyon”, “ezerek çözme” yollarının çıkmaz olduğunu görüp başka bir yol aradıklarında bile çözümü Washington’da, Brüksel’de, Erbil’de, Bağdat’ta aramayı tercih ediyorlar. Oysa, çözümün koşulları da muhatabı da gözlerinin önündedir. Kürt mücadelesini sözcüleri, ısrarla, “Çözüm Ankara’da!” deme basiretini gösterdikleri halde egemenler, buna yanaşmıyorlar. Üstelik bu, bu sefer Newroz alanlarından bir kez daha ilan edilmiştir.
Bu görmezli açık gerçeği görmezden gelmek, Hattuşaş’da 40 yıl kazı çalışması yaparken, dönüp yaşayan insanlara hiç bakmamış Alman arkeologla ilgili öyküyü akla getiriyor.
Öykü şöyle:
Hattuşaş’da da Hititlerle ilgili kazı çalışmalarına katılan ve burada 40 yıl boyunca Hititler hakkında araştırmalar yapan Alman arkeolog; emekli olup artık ülkesine dönmek üzereyken; “Bir de pazara gidip, yaşayan insanların hakkında bir şeyler göreyim de, Almanya’ya döndüğümde soranlara canlı insanlar hakkında da bir şeyler anlatırım” diye düşünür.
Boğazkale’nin köylülerinin de geldiği pazara giden arkeolog, gün boyu pazarda dolaşıp, oradaki insanlarla sohbetler ettikten sonra akşam eve alı al moru mor bir vaziyette döner.
Arkadaşları, “Hayırdır; ne var öyle, hayalet görmüş gibisin” diye karşılar kendisini.
Adam gayet üzgün ve perişan; “Yahu ben 40 yıldır Hititleri nasıl insanlardı, ne yer ne içerlerdi, ne giyerlerdi, geçimlerini nasıl karşılardı, gibi sorulara yanıt bulmak için, gece gündüz toprağı kazdım, çalıştım, okudum, düşündüm durdum. Ama adamlar yerin üstünde ve yaşıyorlarmış! Bugün pazarda gördüm; bizim yerin altında aradıklarımız oradaydı!” der.
Newroz; aslında Kürt sorununun çözümü için Amerika’da Avrupa’da, Irak’ta muhatap arayan ülkeyi yöneten güçler; Newroz’da meydanlara bakarlarsa hem halkın ne istediğini, hem de muhatapların kim olması gerektiğini görecekler.
Ama egemen güç odakları, dönüp sorunun muhatabı olan dinamik güçlere bakacağına, olmadık yerlerde “çözüm formülleri” aramaktadır.
Newroz’a gelen günlerde; “Kürt sorununun demokratik çözümü” konusunda hep egemenlerin yanında durmuş olmakla övünen Hürriyet’in Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök bile “Eğer PKK ya da Öcalan çözüme yardımcı olacaksa, onun eli de itilmemelidir” diyerek bu gerçeğe işaret etmişti.
Yıllardır Newroz alanlarının dile getirdiği gerçek de buydu.
2009 Newroz’u; bunu önceki yıllardan çok daha büyük bir yığınsal destekle, daha güçlü bir biçimde ortaya koydu. Ama “demokratik çözümün artık daha fazla ertelenmesi”nin yol açacağı tehlikelere ve şiddet yolunun çıkmaz olduğunu da işaret ederek.
Newroz; “Kürt sorununun demokratik çözümü”nün yolunu göstermiştir.
Umalım ki, görmek istemeyenler bunu bu sefer görürler.
(*)Çorum’un bir ilçesi olan Boğazkale, aynı zamanda Hititlerin başkenti Hattuşaş’ın kalıntılarının bulunduğu yerdir. Buradaki kazıları, 1950’lerden beri Alman Arkeologlar sürdürmektedir.
İHSAN ÇARALAN

Evrensel'i Takip Et