15 Mart 2009 01:00
Adana Devlet Tiyatrosunda modern Pygmalion öyküsü: Rita
İngilterede yapıtları en çok okunan yazarlar arasında üçüncü sırada yer alan, 1947 Liverpool doğumlu Willy Russellın Educating Ritası, Işıl Kasapoğlunun rejisiyle Adana Devlet Tiyatrosunda sahnelenmekte ve bizzat tanık oldum ki Adanalı tiyatroseverlerin yoğun ilgisiyle bilet kuyruklarına girilmekte, seyredilmekte.
Ritayı bu kaçıncı izleyişim, doğrusu tam olarak anımsayamıyorum. Galiba, en fazla Muammer Esi-Işık Yenersulu versiyonundan etkilenmişim. Deniz Gökçerin Ritası da aklımda. Russellin bu oyununu her izleyişimde modern bir Pygmalion öyküsü olarak tanımlarım. Nedenine gelince, Willy Russellın öyküsü, George Bernard Shawın (1856-1950) 1913te yazdığı, çiçek satan bir kızın ve ona doğru İngilizce konuşmayı ve görgü kurallarını öğretmeye çalışan profesörün öyküsüyle bence pek benzeşir de ondan. Anımsarsınız mutlaka, Shawın Pygmalionunun My Fair Lady adıyla müzikali de yapılmış, hatta (Profesor Henry Higginsi Rex Harrison, Çiçekçi Kız Eliza Doolitlei ise Audrey Hepburn oynamıştı) aynı adla anılan filmi de çekilmiştir.
Rita ile Pygmalionun öyküleri hemen hemen aynıdır, ama içeriklerde hiç mi hiç benzerlik bulunmaz. Konumuz Russellın Ritası olduğuna göre görüşlerimi şimdi doğal olarak Ritaya yoğunlaştırmalıyım. Usta çevirmen Sevgi Sanlının çevirisinden işe başlamam gerektiğinde, ayağa kalkıp önümü iliklemeliyim de, işitme cihazının kordonu değil kablosu olduğunu düzeltmesini açık yüreklilikle istemeliyim. Hakan Dündarın dekor tasarımı, oyunun yorganı gibi olmuş, oyunu sadece fiziksel anlamda değil ruhuyla birlikte sarıp sarmalamış. Esra Selahın kostümleri iyi. Karakterlerin tavır ve görenekleri hakkında çok iyi bilgi toplamış, belli ki dramaturjik yapıyı da titizlikle irdelemiş. Ortaya, doğrusu birbirinden zevkli, oyuna ve oyuncuya renk veren kostümler çıkmış. Özer Kuşkaya, ışık tasarımında iletinin oluşması çalışmasında hiç kuşkum yok ki, oyunun sahneleniş tarzını da fevkalade dikkate almış. Joel Simon, metnin altına kaliteli müziği başarıyla döşemiş.
Her ne kadar, Louis Armstrongun Daha dün annemizin kollarında yaşarken/Çiçekli bahçemizin yollarında koşarken dizeleriyle başlayan ilkokul şarkısının caz versiyonu(!) sayılabilecek; I see trees of green red roses too/I see them bloom for me and you/And i think to myself what a wonderful world sözlerini içeren şarkısını araya sıkıştırıp, Özer Kuşkayanın mavi fon üzerine oturttuğu Half Moon gobosu eşliğinde kar yağdırmasının oyun metniyle ilişkisini kuramadıysam da, Işıl Kasapoğlunun oyuna başarılı bir yorum getirdiğini söylemeliyim. Kasapoğlu, sözlü ya da sözsüz arasındaki alışverişin gerçekleşebileceği sözceleme durumlarını fevkalade uygun kurmuş, bir de güzel ayarlamış. Bu ayarlama, yaratıcı ekibe ürettirdiği sahnelemeyle, seyirciler tarafından üretilen sahneleme arasındaki devrenin artı kutbu olmuş.
Şimdi de, bu ülkenin yetiştirdiği en önemli oyunculardan olan Çetin Tekindorun (1945) ve Tülay Günalın (1970), Kasapoğlunun yorumuna katkılarını bilerek ve isteyerek kendi özgür irademle ballandırmaya başlayayım. Ballandırırken, Tekindor ve Günalın oyunculuklarını beynimin gri kıvrımlarından soyutlayıp, gözlerimin önüne alayım. Oyunu izlerken olduğu gibi oyun değerlendirmesini yazarken de içimden sürekli olarak; Oyunculuk budur diye mırıldanayım.
Oyunun ilk tablosu, Rita karakteriyle başlamakta benim değerli okurum. Rita, Frankın odasına girmek için kapı kulpunu kurcalar, ama içeri giremez. Çetin Tekindorun burada Ritanın azmini görmezden gelememesini göstermesi tablosu vardır. Seyirci, Çetin Tekindorun bakışından Ritada diğer öğrencilerde olmayan çekici bir tazelik olduğunu anlamalıdır. Çetin Tekindorun Ritaya buradaki bakışı, tiyatro oyuncusunun yaratıcı iradesinin arzularını sahne üzerinde nasıl uyandırdığının somut belgesi olarak tiyatroseverin belleğine kazınacaktır.
Duvardaki çıplak ama dini tema içeren resim hakkında konuşurlarken, Rita, Franka, resmin erotik olduğunu düşünüp düşünmediğini sorar. Frank; Sanırım öyle der. Rita ise Sanılacak bir şey yok, şunun memelerine bak diye yanıtlar. Sahneyi Kasapoğlu, adeta bir tanışma şöleni gibi çizmiştir, ama tam da bu anlar, Tülay Günalın Rita için yaşama kavuşturduğu ve üzerinde titizlikle çalıştığını belli ettiği, kendi capcanlı arzularına tanık olmamız için fırsattır.
Bir başka black-out sonrası sohbet konuları değişir. Rita, Franka bir sigara verir ve ölmekten korkan insanlardan söz eder. Bu sözleri Ritaya aynı konuda şiirler hatırlatacaktır. Frank, Ritanın ünlü şair Dylan Thomastan söz ettiğini sanır, ama Rita çağdaş Liverpoollu yazar Roger McGoughtan bahsetmektedir. Frank; Senin söz ettiğin bu kişiyi bildiğimi sanmıyorum der. Der de; derken, bir oyuncu (yani Çetin Tekindor) olarak resmettiği karakterin içsel-ruhsal imgeler veren tutkularını üreten olarak, aynı türden bireysel malzemeleri nasıl olur da böylesine cömert kullanabilir diye seyircisini şaşırtır.
Başka bir sahnede Rita, kuaförde çalışmasının gerekçesini ve nasıl 26 yaşındayken kendisini başkalarına ayak uyduramayan olarak duyumsadığını anlatır. Herkes, Ritadan bir yere yerleşip yakın gelecekte çocuk sahibi olmasını beklerken, o kendisini keşfetmek, kendisi için yeni bir kimlik yaratmak istemektedir. Yaşamında yeni anlamlar aramaktadır ve Frank bu aramanın sonucudur. Eğitim eksikliği ve edinme arzusu, farklı şekillerde karşımıza çıkacaktır. Rita, Franka assonancenin (telaffuz benzerliği) anlamını sorar. Eğitim, bir bakıma Rita için çalıştığı sınıf çevresinden kaçmaktır. Işıl Kasapoğlu, bu tabloda estetik ve öznel olan dramatik bir metni özel olarak oyunlaştırmış gibidir. Karakterlere anlam ilişkileri içinde anlamı ürettirmiştir. Frank, şair Roger McGoughı önemsememesine karşın, Rita onun yeteneğinden etkilenmektedir. Oyunun akışında seyirci anlar ki, Frank kendi şiirlerini yazmakta sorunlar yaşamaktadır ve hiçbir şeyi McGough kadar özgürce kaleme alamayacaktır. Çetin Tekindor, bu aşamada Frankın doğasını bilerek Frankı oynar. Frankın tutkularının ruhsal özüne derinlemesine iner, seyirciyi silkeler.
Rita, ikinci gelişinde kapı kolunu çevirir, çevirir ama içeri giremez. Sonunda Frank kapıyı açtığı zaman Rita ile karşılaşır. Rita bozuk kulpu onarmaya çalışmaktadır. Neden olarak da Frankın bunu yapamayacağını söyler. Öykünün bu kısmında Rita hedefine ulaşamamış ve kendini gereksinimlerini karşılayamamış olarak duyumsamaktadır. Frank ise mükemmel bir eğitim almış olmasına karşın başarısız ilişkileri, alkol sorunu ve şiirsel yaratıcılığı yadsımasıyla başarabileceklerinden korkmaktadır. Yazar Willy Russell, burada eğitimin mutluluğu ve kişisel başarıyı garantilemeyeceğini söylemek istemekte, hatta açıkça söylemektedir. Eğitim, sadece Rita gibi kişilerin yeğleme yapabilme gücünü artıracaktır. Işıl Kasapoğlu, bu bölümü seyirciye aktarırken iletiyi hamur gibi yoğurur. Tülay Günal da, Rita karakterini artık iyiden iyiye fiziksel hayata eriştirir. Ritanın içsel yüzeylerini sadece gözleri, yüz ifadesi ve sesiyle değil, gövdesini de kontrol altında tutabilecek oranda mükemmelleştirir.
Frank, armağan olarak Ritaya aldığı elbiseyi verir. İşte oyunun burası ve de bundan sonrası, Tekindorun ve Günalın canlı ve psikolojik yönelimlerden oluşan sonuca tepe noktada ulaştıkları yer(ler)dir. Her iki oyuncu da, yaratıcılığın bütün yollarını ve yöntemlerini kullanıp tüketir.
Ve sonrasında aklın değil duyguların, düşüncenin değil yaratıcı coşkuların girebildiği bilinçdışının, sezginin alemini başlatırlar.
Tekindorun ve Günalın cilalanmış oyuncu tekniğiyle işleri yoktur.
Sadece ama sadece sanatsal doğa ile buluşup, öpüşüp koklaşırlar!..
Gözlemevi - Üstün Akmen
Evrensel'i Takip Et