27 Mart 2009 01:00
DURUM
GÜNÜN YAZILARI
Son yılların gelişmeleri Kürt Sorununda eskiye dönüşün olamayacağını açık seçik ortaya koymuştu. Yani inkar politikası iflas etmişti. Kürt yoktur, Kürtçe diye bir dil yoktur politikasından TRT 6ya gelindi. Bugünlerde ise Cumhurbaşkanı Gülün son Irak gezisinde Kürdistan deyip demediği tartışılıyor. Oysa Irak Anayasasına göre Iraklı kürtlerin yaşadığı bölgenin adı, Kürdistan ve bölgesel bir kürt yönetimi, onun başkanı ve başbakanı bulunuyor. Zaten Gülde Kürdistan Başbakanı Neçirwan Barzani ile Bağdatta görüştü.
Şimdi Nisan başlarında Türkiyeye gelecek ABD Başkanı Obama ve nisan ortalarından sonra Erbilde yapılacağı söylenen Kürt Konferansı ve bunun sonuçları bekleniyor! Yani Obama ile, Barzani ile, Talabani ile Kürt Sorunu tartışılıyor ve konuşuluyor! Türkiye Kürdistanında yaşayan Kürtlerin sorunları ise onları temsil eden, parti ve kişilerle konuşulmuyor. Üstelik bunların bir kısmı TBMMde ve bu ülkenin yasalarına göre politika yapıyorlar. O zaman çözüm için ülke ülke dolaşmak, Türkiyede yaşayan Kürtlerden başka herkesle konuşmak niye?
Bütün bunların özeti şudur; Türkiyeyi yönetenlerin kendi Kürt Sorunlarının çözümüne olumlu anlamda- ilişkin bir politikaları bulunmamaktadır. Gelişmelerin kendilerini ittiği noktada bazı gerçekleri kabul etmekte, bu kabul ettikleri yerde yeni bir savunma hattı kurmaktadırlar. Bugün durdukları nokta kültürel bazı hakların kabul edilmesi, etnik kimliğin, yerel bir zenginlik olarak kabul edilmesidir. Ama burada da duramayacaklar, burada ördükleri savunma duvarları da parçalanacaktır, hatta şimdiden parçalanmaya başlamıştır.
Milliyet Yazarı Taha Akyol geçtiğimiz gün köşesinde üniter devlet ve resmi dilin kesin şart olmasının dışında kalan çözümlerin gelişmelere göre belirlenmesi, politikalar izlenmesi gerektiğini yazıyordu. Üniter devlet tanımı kullanıldığında arkasından tek devlet, tek millet, tek dil tekerlemesi kendiliğinden geliyor. Burada şunun altını çizmek gerekiyor ki; bugün Kürtler adına politika yapanların açıkladıkları programlarda, öne sürdükleri taleplerde bölücülükle suçlanabilecek bir talep bulunmuyor. Ulusal sorunlarda aynı ülke içinde farklı yönetimler ve idari biçimlerle çözüm olanaklı. Dil sorunu ise bütünüyle farklı bir sorun ve bu alanda tam bir özgürlüğün Türkçeye tanınan tüm hakların- tanınması gerekiyor.
Ama bütün bunların ötesinde Kürtlere ne istiyorsunuz, bu sorunu nasıl çözebiliriz diye de sorulmuyor! Bu durumda Türkiye Kürdistanında yaşayan Kürtlerin iradesini temsil etmeyen bir çözümün, kalıcı bir çözüm olabilmesi, olanaklı mı? Onların dışında yakın ve uzak çevredeki herkes bir çözüm önerecek ve bulacak, ama Türkiye Kürtleri hiç bir biçimde kendi iradelerini ortaya koyamayacak! Bu ülkenin vatandaşlarının size sağda solda hangi soruna çözüm arıyorsunuz diye sorma hakları bulunmuyor mu? Bu durum ne ülkenin geçekleri ile, ne de buna bağlı olarak yaşanan süreçlerle bağdaşmaktadır. Ama işin buralara da geleceğini öngörmek için kahin olmak da gerekmez!
Burada Kürt Sorunu açısından bir tehlikeye dikkat çekmek gerekir; Bugün devlet ve egemen sınıflar, bölge gericilikleri katında bölgedeki Kürt sorunu, Türkiyenin Kürt Sorunu ve bunlar üzerine yapılan bütün tartışma ve temaslar, Ortadoğuda yeni güç ilişkilerinin nasıl şekilleneceği, aslında iflas etmiş bulunan ABD politikasının nasıl yeniden etkinlik kazanabileceği, bunun içinde yerel aktörlerin nasıl bir rol üstlenebileceği çerçevesine bağlı olarak yürütülmektedir. Bu zemin oldukça kaypaktır, gizli pazarlıklara ve anlaşmalara açıktır. Türkiye Kürtlerine de buradan size düşene razı olun denilmektedir. Ancak Kürtlerin talepleri bellidir ve bu talepler karşılanmadan sağlanacak bir çözümün, gerçek bir çözüm olmayacağını herkesin açık seçik görmesi gerekir.
Ahmet Yaşaroğlu
Evrensel'i Takip Et