30 Mart 2009 00:00

İZMİR DEMİR ÇELİK İŞÇİLERİ 1

Aliağa Ağır Sanayi Bölgesi’ni oluşturan demir-çelik fabrikalarında işçiler krizden nasıl etkileniyor?

Paylaş

Aliağa Ağır Sanayi Bölgesi’ni oluşturan demir-çelik fabrikalarında işçiler krizden nasıl etkileniyor?
2002 krizinden bu yana neler değişti, şimdiki krizde neler oluyor, ileriki süreçte işçileri neler bekliyor?
Krizde işçilere nasıl bir fatura kesiliyor; yükü “ağır” olan işçilerin çalışma koşullarının karşılığı olan ücretler ve sosyal hakları, neden bu kadar hafifliyor?
Bu süreci, Türk Metal Sendikası nasıl atlatıyor, işçiler sendika hakkında neler düşünüyor?
İşçilerin sendikacılara olan tepkileri, krize bakış açıları, sorunlara çözüm yolları, gelecekten beklentileri…
Dosya yazımıza başlamadan önce pek çok işçiyle bu ve buna benzer sorunları tartıştık. 2002 krizinden bu yana pek çok hak gaspı yaşamış işçiler, tam da patronların altın çağını yaşadığı bir dönemde, kaybettikleri hakları telafi edebileceklerini düşündükleri sırada yeni bir kriz patlak verdi. Hâlâ önceki haklarını kazanamamış olan işçiler, sözleşme döneminde bu hakları telafi edebileceklerini düşünürken, büyük beklenti içinde oldukları toplusözleşme dönemini neredeyse sıfır zamma yakın bir ücret artışıyla geçirdiler. Hatta bir kısmı hiç zam almazken bir kısmı da sözleşme zamları ödenmeyerek geri çekildi. Eski kuşak işçilerin tepkisi, öfkesi çok fazla. Ancak bir o kadar da dirençleri kırılmış, kendilerinin deyimiyle “yıldırılmış” haldeler. Gelecekten bir beklentileri kalmadığını söyleyen işçiler, kendi deyimleriyle “havayı koklayarak” yürüyorlar… İşçilerin büyük çoğunluğu patronların krizden çok fazla etkilenmediğini düşünüyor.
Patronlar, Türk Metal yöneticilerini arkasına almanın rahatlığının yanı sıra işsiz kalma silahını resmen işçilerin alnına dayayarak ‘ya paran ya canın’ diyen gaspçılardan daha acımasız davranırken, kendi hukuklarını bile ayaklar altına almaktalar; sendikacılar ise kendi kaderlerini işçilerin kaderinden çoktan ayırmış durumdalar.
Dosyamız içerisinde iki önemli konu büyük ölçüde eksik. Bunlar, Aliağa Ağır Sanayi Bölgesi’nde sendikacıların tutumu ve işçilerin buna karşı ne tepki verdiği, neler düşündüğü, neler yaptığı.
İkinci önemli konu, bütün bunlar yaşanırken yeni nesil işçiler, namı diğer “genç işçiler” nasıl yaşarlar, ne düşünür, neler yapar neler yapmazlar, eski işçilerle ve sendikacılarla ilişkileri nedir, geleceği nasıl görüyor, neler bekliyorlar gibi konular, özel bir ilgiyle incelenmesi gereken konular. Bölgede çalışan işçilerin yaklaşık yüzde 45-50’sini oluşturan 1980 ve sonrası doğumlu genç işçiler, eski işçilerin deyimiyle hiçbir şeyle ilgilenmeyen, futbol konuşup müzik dinleyen bir kuşak. Dosyayı hazırlarken eski işçiler şimdiki durumlarını eski halleri ile kıyaslarken, genç işçilerin durumlarını organize sanayideki fabrikalarda çalışan işçilerle kıyasladığını görüyoruz. “İşsizlikten iyidir”, “Asgari ücretle çalışmaktan iyidir”, “Sendikayla ilgilenmiyorum”, sıkça karşılaşılan cevaplar arasında yer alıyor. İşten çıkarılma korkusu en fazla olan kesim de bu kesim.
Birinci bölüm “İş Güvenliği, İşçi Sağlığı ve 3A Uygulaması”, ikinci bölüm “Ücretler”,
üçüncü bölüm ise “Çalışma Koşulları (Esnek Çalışma Uygulamaları)”.
DEMİR-ÇELİĞİN YÜZDE KIRK’I İZMİR’DEN
Ark ocaklı demir çelik üretiminin yüzde 40’ı İzmirli işçiler tarafından üretiliyor. Türkiye’de 10 milyon tonun üzerinde demir çelik üretim kapasitesi varken, üretimin dörtte biri İzmir’de gerçekleşiyor ve bu fabrikalarda 6 bin civarında işçi çalışıyor. Cer Çelik dışındaki bütün fabrikalar Aliağa Ağır Sanayi Bölgesi’nde bulunurken, işçiler yoğunlukla Menemen ve Aliağa’da yaşıyorlar. Ancak buralarda yeterli donanıma sahip hastane olmadığı gibi lokal, dinlenme tesisi gibi sosyal alanlardan da yoksunlar. En fazla istihdamı 3 bin 200 kişi ile Habaş gerçekleştirirken, bu firma Türkiye’nin en büyük 500 firması arasında 13., Ege Bölgesi’nde en büyük 100 firma arasında 3. sırada yer alıyor.
Türkiye’de 30’a yakın firmanın 11’i İzmir’de üretim gerçekleştirirken, İstanbul Sanayi Odası’nın Türkiye’nin en büyük 500 firması arasında da İzmir’de üretim yapan 5 firma yer alıyor. Aliağa bölgesinde hemen her fabrikanın kendine ait özel limanı bulunurken, firmalar bu limanlar aracılığıyla hurda demir getirip, mamul demir olarak başta Ortadoğu ülkeleri olmak üzere birçok ülkeye ihracat yapıyor. Ayrıca Gemi söküm atölyeleri de buradaki demir-çelik fabrikalarına hurda satıyor. Gemi söküm atölyelerinde çalışan işçileri de hesaba kattığımızda, bu alanda çalışan işçi sayısı 7-8 bini buluyor.
Aliağa’da 1980’li yıllarda üretime haddehane olarak başlayan fabrikalar, 1990’lı yıllarda artan demir çelik tesisi yatırımları ile bugün sadece bu işkolundaki Türkiye’nin dev kuruluşları ile rekabet ediyor.
Bölgede faaliyet gösterip Ege’nin en büyük 100 firması arasına giren 9 çelik firmasının toplam üretimden satış rakamı 4.5 milyar lira civarında. Firmaların hemen hemen tamamı ihracattan kazandıkları parayı tesislerini büyütmeye ve modernleştirmeye harcıyor.

Beyaz zenciler: Taşeron işçiler
Habaş’ta taşeron işçi olmanın en sıkıntılı anı iş kazaları zamanında yaşanıyor. Bu kadar kara düzen çalışan bir fabrikada iş kazaları da önlem ve sınır tanımıyor. Bölgenin en çok kaza yaşanan ve işçi ölümü yaşanan fabrikası olan Habaş’ta, iş kazaları en çok taşeron işçiler arasında yaşanıyor. Genelde iş kazası eğer ölümlü olursa duyuluyor. Ölümlü olmayan onlarca kazalarda ise hâlâ çalışabilecek durumda olanlar doktorun verdiği istirahat dönemini evde geçiriyor, sonra işten çıkarılmazlarsa işe devam ediyorlar. Çalışamayacak kadar yaralanan işçiler ise kıdem tazminatına ek olarak biraz para verilip çıkarılıyor.
Taşeron olarak çalışan bu işçiler Habaş’ı hiç etkilemiyor, çünkü “kâğıt” üzerinde Habaş işçisi görünmüyor. “Habaş bünyesinde pek çok taşeron şirket var ve bu şirketler de yine belli işçiler üzerine yapılmış şirketler. Hem üretimde hem de liman, hurda sahası, paketleme gibi yan ünitelerde taşeronlar çalışıyor. Ne kadrolu işçiler, ne sendika, ne fabrika yönetimi bizi işçi yerine koyuyor. Ama biz herkesten daha fazla çalışıyoruz. Hepsinden çok yoruluyor, yıpranıyoruz.
Kaza olduğunda bile, eğer kaza yapan veya ölen arkadaş taşeron işçisiyse konu hemen kapatılıyor, herkes duymazdan ve görmezden geliyor” diyor bir taşeron işçisi. İDÇ ve Ege Çelik’te en azından üretimde taşeron işçiler çalıştırılmıyor. Limanlar, paketleme gibi tali bölümlerde çalışan taşeronlar, bu fabrikalarda da işçi yerine konmuyor.

TAŞERON İŞÇİLERİNİN SENDİKALAŞMA GİRİŞİMİ

Dört yıl önce Habaş’ta atölye bölümünde kaynakçı ve bakımcı olarak çalışan taşeron işçiler, bağlı bulundukları taşeronda çoğunluk sağlayarak adeta zorla sendikaya üye oldular.
60 dolayındaki taşeron işçinin bu girişimi, sendika tarafından yeterince sahiplenilmedi. Diğer taşeron işçiler, “Eğer atölyedeki işçiler başarırsa biz de sendikalaşacağız” diyerek, yalnızca bekleyen bir durumda oldular. Kadrolu işçilerin yaklaşımı ise sendika gibi daha işin başında, “Habaş’ta bu olmaz” şeklinde olunca, taşeron işçiler yalnız kaldılar. Bunun sonucunda fabrika müdürü, “Sizin burada kötü örnek olmanıza izin vermeyiz” diyerek, öncü işçileri işten attı. Diğer işçileri de baskılarla sendikadan istifa ettirdi.
Bu şekilde sonuçlanan girişim, havzanın en büyük sorunu olan taşeronlaştırmaya karşı mücadelenin dayanağı olamadı ama taşeron işçilerin sonsuza kadar sessiz kalmayacağını göstermesi bakımından önemli bir gelişme oldu.
ÖNCEKİ HABER

‘Bir fotoğraf şövalyesiydi’

SONRAKİ HABER

Nüfus memurlarına ek ödeme

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...