30 Mart 2009 01:00
YAZILAMA
Bize şarkı söyleyin. Bir yanı dünyanın hiç görmediğimiz, ihtimal hiç de göremeyeceğimiz bucaklarından haber versin. Bir yanı, tezeğinin kokusu bile burnumuzda tüten köyümüzün türkülerini hatırlatsın.
Bize şiir okuyun. Bir kıtasını köşe başında sevdiğimizin kulağına fısıldayabilelim. Diğer kıtasını küfür diye bağırabilelim boğazımızdan geçen son lokmaya kastedene. Duyduğunda sevdiğimiz boynumuza atılsın, düşmanımızın ödü çatlasın.
Bize film yapın. Ama aptalca yaparsanız hemen fark ederiz. Akıllı görünmek için numara çekerseniz, onu da anlarız. Harbi olun canımızı yiyin. Afişlerinizi, yattığımız yerlerin nemli duvarlarına bile asarız ki bu sizi Yılmaz Güney mertebesine çıkarır.
Bize roman yazın. Anlatacak hikaye bulamıyorsanız, bize sorun. Bizim hayatımız roman. Başka hayatlar da var, onlar da roman. Bize başkalarının ve bizim hayatımızı anlatın. Öyle anlatın ki gün ağardığından yıldız çıkana kadar yolları toplamış da olsak, iki sayfa olsun okumadan gözümüze uyku girmesin.
Bize öykü anlatın. Çöpleri altın madeni gibi kazıyanların öykülerini de, çöplerinde altın çıkanların öykülerini de. Ama bu yetmez. Bize kimsenin çöp karıştırmak zorunda olmayacağı dünyaları da anlatın. Geceyi ezberiz biz, sabahı da anlatın. Anlattığınız hikayeleri seversek biz de başkalarına anlatırız. Öyle anlatırız ki, insanın canına okuyan bu dünyada hiç okuma öğrenmemişler şevke gelir, öğrenmek ister. Öğretiriz de.
Bize tiyatro oynayın. Bütün dünya bir sahne, diyormuşsunuz. Bize de öyle geliyor. Bazen durup kendimize dışarıdan bakıyoruz da sanki birilerinin yazdığı bir piyesin artistleriyiz biz. Bazen çok gülüyoruz, bazen çok ağlıyoruz kendi oyunumuza. En çok da ağlıyoruz. Galiba bizim piyesin yazarı bizi pek sevmiyor, çünkü şu ana kadar hiç de iyi şeyler gelmedi başımıza. Bizi seven yazarların yazdığı bir şeyleri oynasanız da izlesek diyoruz hani.
Haa, şarkınızı söyleyip konser salonlarında, kitaplarınızı çıkarıp kitapçılarda, filminizi yapıp sinemalarda, oyununuzu çıkartıp tiyatro salonlarında bizi beklemeyin!
Çok beklersiniz.
Bize gelmenin bir yolunu bulmanız gerek. Bizim işimiz çok, paramız az. Aslında biz işimizin hakkını veriyoruz, işimiz bizim hakkımızı vermiyor da o yüzden bizim işimiz çok, paramız az.
Bizi iyi dinleyin. Bize şimdiye kadar kimse bir çöp vermedi ki hak gibi kıymetli bir şeyi versin. O yüzden de onu kendimiz alacağız. Almamız gereken o kadar çok hak var ki. Ama bir tane hakkımız var ki, bazen aklımıza bile gelmiyor. O da şarkı söyleme, saz çalma, şiir okuma, roman yazma, öykü yazma, tiyatro yapma, film yapma hakkı.
Bakın en önemlisini unutuyorduk az daha
Bizimle şarkı söyleyin. O kadar bağırmak istiyoruz ki dünyanın suratına, o kadar özlüyoruz ki hiç gitmediğimiz dünyaları ve doğduğumuz köyü, bağrımızdan çıkan ezgiler en yağlı yüreklerin yağını eritir.
Bizimle film yapın. Bizimle roman yazın, öykü yazın. Bizimle tiyatro yazın, oyun oynayın. Karnımızda sözümüz çok. Göğsümüzde soluğumuz çok. Cilt cilt kitapları doldursak hep birlikte, yine de ne söz biter bizde ne soluk.
Bizimle şiir okuyun, şiir yazın, yazdığımız şiirleri dinleyin. Aşkınızı nefretinizi en iyi biz anlarız. Aşkın nefretin en sahicisi bizde var. Güzeli ve çirkini karşı dağda görsek seçeriz.
Dünya insan için varsa, sanat bu dünyadaysa, biz de insansak, biz de bu dünyadaysak eğer, sanat da bizim için, bizimle olmalı.
Gelin şarkı söyleyelim.
Öyle söyleyelim ki en yorgun kulaklar bile duysun, bu dünyaya artık böyle katlanmak istemediğimizi!
NOT: Bu yazı,Kapitalizmi tarihin çöplüğüne atmayın, beş para etmiyor! diyen geri dönüşüm işçilerine ait Katık dergisinin 7. sayısı için hazırlandı. Evrensel sayfalarındaki ilk yazılama, dolayısıyla ilk selam, kültüre ve onun önemli bir kısmı olan sanata nereden baktığımın ipuçlarını içersin istedim. Her formülleştirme biraz eksiktir, ama yazılama, halktan biri olarak, halktan yana, halkla birlikte, halk için sanata dair olacak. Ve, merhaba!..
BARIŞ YILDIRIM
Evrensel'i Takip Et