28 Ağustos 2009 00:00
PKKnin silahlı unsurları iptal olsun, peki ya tümden silahlı bir unsur TSK?..
GÜNÜN YAZILARI
Kader bacılarının her daim kötü bir şeyler yazacaklarına inanan biri miyim? Zannetmem. Ama
Kürt Açılımı (!?) coğrafyanın yedi düvelinde, yedi tellalca, yedi zamandır çığırılıyor ama İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, gazetenin 14. sayfasında yer alan Toronto Üniversitesi Yakındoğu ve Ortadoğu Medeniyetleri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Amir Hassanpourun Gelişen Dünya Dilbilim Düzeninde Dilsel Haklar: Devlet, Pazar ve İletişim Teknolojileri başlıklı yazısını, örgüt propagandası sayarak gazete hakkında bir aylık kapatma cezası veriyor; dahilinde olduğum Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyonun organize ettiği Cumartesi Anneleri eyleminin 230uncusunda, Yazar Cihan Aktaşın destek metninden sonra söz alan devletin yok ettiği Menan Çaçanın annesi, Barış Annesi Saadet Çaçan, yeraltında çürümeye bırakılan yakınlarının kemiklerinin kendilerine teslim edilmesi ve bu cinayetlerin sorumlularının yargı önüne çıkarılmasını talep ettikten sonra, Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı bu cinayetlerin artık son bulması için Abdullah Öcalanın sunacağı yol haritasının dikkate alınmasını istiyorum ve herkesin barış için çağrıda bulunmasını istiyorum dediği için hakkında soruşturma açılıyor; Ordu Valiliği, fındık hasadının başlaması nedeniyle kente gelen mevsimlik Kürt işçileri güvenlik noktalarından geçirme ayrımcılığını yapıyor; Genelkurmay, Dersimi geçici güvenlik bölgesi ilan edip giriş yasağı koyuyor; Almanyanın Stuttgart kentinden annesi Şerife, ablası Rojda ile Malatyaya gelen 6 yaşındaki Ciwan, ismindeki W harfi sebebiyle Türkiyeye sokulmayıp Almanyaya geri gönderiliyor; Bismil Belediye Başkanı Cemile Eminoğlu, Yenişehir Belediye Başkanı Selim Kurbanoğlu ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir hakkında, Kürtçe konuştukları için birer sene hapis talebiyle davalar açılıyor; her gün TMK mağduru çocuklara yenileri ekleniyor
Ece Ayhan, TCyi kuran Osmanlı paşalarıydı demiş; maalesef Baskın Orandan seneler seneler önce ezber bozmaya kalkıştığında, şairliği bile es geçilebilmiş, meczup etikçi diye mimlenmişti...
TCnin güç vasileri, baştan beri militarist bir kesinlikle öyle çok ezbere maruz bıraktı ki bizi. Jakobence dayatılmış, kendimizin kılınmış taassubumuza kapalı kaldık, ezberlerimiz sabit doğrularımız oldu ve benzemezlerimiz ya da bize benzemezlerimiz olarak belletilenlere kalp ve akıl gözlerimizi kapattık.
Kürt Açılımına (!?) dair, sokak ekseriyet, meydanın konjonktürel çıkarlarına uygun konuşmuyor bugün. Wallersteinin bence çok isabetli tahlillerini yaptığı güncel kapitalizmin konjonktürü, bazen sokağa bellettiği ezberlerini değiştirtecek kadar bekleyemeden değişmek zorunda kalıyor.
Türk aidiyetiyle koşullandırılmış sokak, şoföründen bakkalına, subayından doktoruna, Sosyalist Gençliğine (!?) Bahçeliyi, Baykalı aratmayacak bir nefret söylemi içinde.
Foucaultun mikrodan-makroya tespitine paralel, modernist çekirdek ailesinden okuluna, kışlasına
Bu arada işaretlememden anlaşılacağı üzere, katılmadığım diğer bir nokta da, açılımın Kürt olması. Hakikatten bir açılım olacaksa bu açılım Nietszchenin soğuk canavar dediği TC devletine, yani aygıtlarını işleten aktörlerine ve doğuşundan beri ağır bir ötekileştirme zihniyeti ezberlettiği halkına dair olacaksa bir manası var.
Yoksa şiddetle, dinle vb. alt edemediği Kürt aidiyetini ikiye ayırmak için bir taktik olduğunda, beni endişelendiriyor bu açılım (!?). PKKnin silahlı unsurları iptal olsun, peki ya tümden silahlı bir unsur olan TSK?..
Şiddet karşıtı olan bir insan olarak senelerdir beni, PKKnin silahlı unsurlarına terörist demekten alıkoyan etik unsur, mevcut yasal düzenleme içinde TSKya terörist diyemiyor oluşumdur.
Tekrarlıyorum; şiddete sonuna kadar karşıyım ama majör milliyetçiliğin zulmü altında bir tarz, minör milliyetçiliğe sürüklenmiş bir halkın silahlı unsurlarını bir tarz demokrasi kisvesi altında hadım ettiğinde, o halkın aidiyetine dair vaat ettiğin serbestileri mevcut sistem içinde anayasal bir düzenlemeye oturtmadığın sürece, tıpkı verdiğin kolaylıkla alabilirsin de.
19. ve 20. asırlarda çokuluslu imparatorlukların dağılmasını, etnik olarak homojen devletlerin kurulması çabası takip etmiştir. 1919-1920 Paris ve 1923 Lozan antlaşmalarının sonucunda homojen ulus-devletler ya da tüm etniklerin eşit haklarla bir arada olacağı heterojen bir tarz üniter-devletler değil, içlerindeki etnik gruplardan birinin, kaderini tayin hakkını kendinde gördüğü ve kendini yeni devletin taşıyıcısı olarak tanımlarken, diğer etnik gruplara azınlık statüsünü atfettiği devletler vücut bulmuştur. Ancak bu yeni devletler, azınlıkları, genellikle ulus-devletin homojenleştirilmesi önünde bir engel ve hatta tehdit olarak algılanmışlardır. Devletin yeni meşruiyet zeminini meydana getiren unsur, ulusal üst kimlikli etnik-kültürel birlik olarak kabul edildiğinden, diğer etnik grupların varlığı, iktidarın statükosu tarafından yeni devletin bir zaafı olarak görülmeye başlanmıştır.
1935-1945 arasında düzenlenen CHP Konferans Serisinde sunulan bildirilerden bazılarının başlıkları: Alpin Irk, Türk Etnisi ve Hatay Halkı, Ojenik Tatbikatı, Anadolunun Irk Tarihi Üzerinde Antropolojik Bir Tetkik, Türk Beyinleri Üzerine İlk Antropolojik Araştırma, Irk Hıfzısıhhasında Irsiyetin Rolü ve Nesli Tereddiden Koruma Çareleri... (CHP yi kendi tarihi içinde hâlâ sol değerlendirmekte ısrar edenler kaldıysa, özellikle onların bilgisine!)
CHPnin azınlıklardan ve gelir dağılımından sorumlu 9. Bürosu tarafından hazırlanan Azınlıklar Raporu (1946) ise TCnin azınlıkları eşit ve özgür vatandaş gibi görmediğini açıkça ortaya çıkarıyordu. Büro raporunda, gayri Türk diye tanımlanan Kürt, Çerkez, Arnavut, Boşnak vd. Müslüman halkların hemen asimile edilmeleri gerektiği vurgulanırken, Türkleşmelerinden umut kesilen gayrimüslimlerin elindeki iktisadi güç vesayetinin sıfırlanması hedefleniyordu. Varlık Vergisinde mesela 500 liralık mülkü olan gayrimüslimlerden, 3 bin 500 lira vergi alınması öngörülmüştü!
TCnin ilk kurulan üniversite bölümünün Antropoloji olması manidar ve ırkçı teoriler üzerine Afet İnanın, Mustafa Kemal Atatürkün icazeti ve cumhurun parasıyla gösterdiği cabalar belgelidir.
Irk, din vd. sebeplerle, sistemli bir topluluk içinde ötekileştirilerek azınlık statüsü kazanmış (aslında kazanma +, söz edilen dir ya) minör topluluklar da, o coğrafyadaki güç vesayetlerini koruyabilmek için dış merkez ya da merkezsi güçlerin desteğine mecburdur. Ve bu müdafaanın bedeli de muhafızın üzerindeki vesayetini açık ya da örtük halde kabul etmektir. Irk, din vd. farklılıklar olmasa da, fiile geçtiği an gerçek mevcudiyetine kavuşan iktidar, aygıtları, aygıtların aktörleri ve halk üzerinde sağladığı korku temelli tahakkümle, artı değerin geri gaspı temelli bir ayaklanmayı bertaraf etmek için mütemadiyen millete (!?) sunacağı tehlike arz eden bir ötekiye ihtiyaç duyar...
Ve ulusal major iktidar da, tıpkı minor iktidarlar gibi kapitalizmin bugününde merkezden, merkezsilere evrilen güce dayanır. Tarihteki bir misalle, yaptığı ıslahatlarla Mısırı İstanbuldan daha müreffeh hale getiren Kavalalı Mehmet Ali Paşanın oğlu İbrahim Paşa, Kütahyaya kadar ilerlemişti. II. Mahmut ise İngiltere ve Fransadan iktidarının muhafazasını talep etmiş, Fransa tercihini Kavalalıdan yana kullanınca da, Rusyanın muhafızlığını arz etmişti. Yani dış merkez ya da merkezimsi güçlerin vesayetinden mahrum kalsaydı, o dönem Osmanlı güç vesayeti (hanedanı) el değiştirmiş olacaktı. Hünkar İskelesi Antlaşması ve Rus donanmasının boğaza demirlemesini hatırlayın
Özellikle Ortadoğuda sınırların cetvelle çizilmiş gibi olması, bu dış merkez güç vesayetinin ilginç bir ispatidir. Antlaşmalarla çizilen bu sınırlardan, mesela TC-Irak sınırı dağların doruklarından geçer, yani merkezler tarafından münasip zamanlarda değiştirilebilirliğini dahilinde muhafaza eder.
Unutmayalım; konjonktürel olarak ötekileştirme nesneleri, komünistten Museviye, Ruma, Aleviden Kürde değişiklik göstermiştir coğrafyada. TCnin ilk ötekileştirme nesneleri suni Müslüman dindar aydınlardır. Bk: İstiklal Mahkemeleri.
Diyarbakırdaki 1. JİTEM davası, Genelkurmay tarafından askerlerle ilgili olarak soruşturma izni verilmemesi üzerine, eylül ayında zamanaşımına uğratılıp kapatılıyor. İnsanlık suçlarında zamanaşımı uygulaması hukuki midir? Bence hayır!; alenen siyasi bir tercihtir.
Güdülen bir kinin menşei olarak değil ama bir idrakın teyakkuzu adına, tekrar etmemek ve tekrar ettirmemek için unutmamak ve affetmemek mühim! Çok mühim! Daha bencilce bakalım isterseniz (ne de olsa kapitalist bir sistemde yaşıyoruz); yarın bir katliam geleneğinin başka bir vakasından arda kalmış cesetlere dahil olmamak için zulmün iş birlikçisi olmamak için mühim unutmamak ve affetmemek. 1915 Ermeni kırımı/tehciri/soykırımı/mübadelesi (ismine ne derseniz deyin) felaketini, 1921-1927 İstiklal Mahkemelerini, 1934 Edirne Yahudi Pogromunu, 1938 Dersim Kırımını, 1939-1941 gayrimüslimlere iki kere askerlik yapma ve Varlık Vergisi zulmünü, 1955 6/7 Eylül alçaklığını, 1963-64 40 bin kişilik Rum Tehcirini, 1971 Nurhakı, 1972 Kızıldereyi, 1977 1 Mayıs Taksim Katliamını, 1978 Beyazıt Meydanı Katliamını, 1978 Malatya Katliamını, 1978 Maraş Katliamını, 1978 Bahçelievler Katliamını, 1980 Çorum Arbedelerini, 1993 Madımak cehennemini, Trabzon ve Malatyada boğazlanan Hristiyanları, 27 Mayıs-12 Mart-12 Eylül zalim tahakkümlerini-katliamlarını, Diyarbakır Cezaevi cehennemini, cebren boşaltılan 3 bin 500 Kürt köyünü, son senelerde öldürülen binlerce mevcut sisteme izafi legal ya da illegal Türk ve Kürt askerlerini ve aralarında pek çok çocuk olan sivilleri, Kontragerilla-JİTEM-TİT ve daha nice özel çalışma gruplarını; Susurluku, Ergenekonu, Manisalı öğrencileri, TMK mağduru çocukları, nefret cinayetlerini, devlet ve toplum tarafından kimisi fiilen kimisi şifahen katledilmiş nicelerini unutmamak ve maruz bırakıldıklarını affetmemek, bunun idrakını her daim teyakkuzda tutmak mühim! İnsan olmaktan imtina etmemek bir manada.
MEHMET ATAK - Tiyatro oyuncusu ve yönetmeni
Evrensel'i Takip Et