29 Ağustos 2009 00:00

YENİGÜN


Birkaç yıl önce askeriyeye ait çöplükte buldukları el bombası, çocukların elinde patlamıştı.
Olay Elazığ’da yaşanmıştı. Üç çocuk hayatlarından olmuştu. Askeri çöplüklerde patlayan bombalara, mermilere ve artıklara az can vermedik.
Bu tür olaylar önemsenmez. Askerler ‘kaza’, ‘zayiat’ gibi gerekçeler ileri sürerek, bu tür ölümleri olağan sayarlar. Toplum da sineye çeker.
Sorup sorgulamaktan hoşlanılmaz. Askerler ise hesap vermezler. Kaymakamlara, valilere, hatta Savunma Bakanlığı’na bile bilgi vermezler. İşler emir komuta zinciri içinde halledilip kotarılır.
Topluma empoze edilen de “Devlete, askere sual olunmaz” denip geçilmesidir
Askeri artıklar, askerler tarafından döşenen mayınlar, ellerde patlayan silahlar, tatbikatlarda gerçekleşen ölümler, kafası bozulan komutanın hiddeti ve şiddetine maruz kalmaktan kaynaklı ‘kaza’ ya da zayiatlar sorgulanmaz, sineye çekilir.
Askeri tarih bu tür olaylar ve öykülerle doludur. Bu alanda yapılmış inanılır ve güvenilir bir istatistik de bulunmuyor.
Bölgede süren çatışma ortamı, Kürt sorununu ‘terör’ sorunu olarak görme ve gösterme tutumu, bu tür vakaları daha da çoğalttı.
Son olarak Elazığ’da yaşanan olay, akıllara durgunluk verecek cinsten. Basına düşen haberlere göre önceki hafta ölen askerler, ‘kaza’ ile değil komutanlarının cezalandırması sonucu hayatlarından olmuşlar.
Düşman askerleri bile birbirlerine böyle şeyler yapmazlar.
Düşmanlığın, esir düşmenin, savaşın bile bir kuralı vardır.
Komutanlardan birinin, askerin disiplinsiz davrandığını gerekçe göstererek, ceza olarak pimi çekilmiş el bombasını eline tutuşturması, bir vahşete; dört askerin hayatına mal olmuştur.
Ancak haber kamuoyuna böyle aktarılmadı. Dört asker şehit olmuştu! Yaşanan bir kazaydı.
“Elazığ Kolordu Komutanlığı’nda yaşanan bir kaza sonucunda dört asker şehit olmuştur.” Askeriyede olurdu böyle şeyler, kimse de sormaz sorgulamazdı.
Vatan için canımız fedaydı. Üstelik şehitlik gibi bir mertebe ihsan edilmişti; ailesi, çevresi, tüm Türkiye bununla gurur duyabilirdi. Türkiye’de yaşayan herkes, Türk sayıldığına ve “Türk için şehitlikten daha yüksek bir mertebe yoktur’ denildiğine göre kim ne diyebilirdi ki?..
Böylece, askerlerin aileleri ve tüm Türkiye halkı kandırılmıştı.
Ancak gerçeğin çok farklı olduğu kamuoyuna yansıyınca, pimi çekilmiş el bombasını askerin eline tutuşturan teğmen tutuklandı.
Bu tür olayların haddi hesabı yok. Bölgede sağlıklı bir araştırma ve soruşturma yapılsa, tutuklanacak çok sayıda suçlu çıkacağını söylemek pekala mümkün.
Diğer bir haber ise patlayan bir mayın ile ilgili.
Başbakan Erdoğan’ın “Ben DTP’lilere randevu vermiştim, görüşecektim. Ancak Hakkari Çukurca’da patlayan mayın sonucu altı askerin şehit olmasından sonra nasıl görüşebilirdim?” diye izah ettiği olay.
Bu patlamanın da asker kaynaklı olduğu basında çıktı. Hatta asker ile komutanı arasındaki konuşma, internete düştü. Asker, patlayan mayının uzaktan komutalı olmadığını, kendi döşedikleri mayın olduğunu söylüyor. Vicdan azabı çektiğinden söz ediyor.
Er ile komutan arasında geçen diyalog şöyle:
Asker: Komutanım, uzaktan komutalı değil. Maalesef.
Komutan: Değil mi?
Asker: Değil komutanım. Uzaktan komutalı değil. Biliyorsun bunları korumak için ben, burada sıkıntılı oldukları için kendim risk alarak geldim. Bizzat kendim yerleştirdim.
(…)
Komutan: Hiç önemli değil. Kahrolacak bir şey yok. Biz elimizden geleni yapıyoruz. Bu mücadelenin içerisinde birileri ufak tefek hata yapacaktır. Bunun bedeli ağır olacaktır...
Evet, durum böyledir. Halk çocukları sürüldükleri çatışma hayatının baharında aramızdan ayrılmaktadırlar.
Ve ‘münferit’ olaylar denemeyecek kadar çok yaşanıyor. Öncesi bir yana, 25 yıldan bugüne devam eden çatışmalarda ‘kaza’ ve ‘askeri zayiat’ hanesine yazılan binlerce ölüm var.
Halkın sırtından yürütülen, halk evlatlarının cesetlerine basa basa sürdürülen bu savaş halinden kurtulmak için daha ne kadar acı yaşayacağız?..
ENDER İMREK

Evrensel'i Takip Et