5 Eylül 2009 00:00

BAŞYAZI


Daha eğitim ve öğretim yılı başlamadan eğitimin sorunları emekçilerin kapısına dayandı.
Dün gazetemizde yer alan haberde, bu sorunun para boyutuna ayrıntılı bir biçimde olmasa da değiniliyordu. Özellikle de ilk ve ortaöğretim kurumlarında 40 kaleme varan “veliyi yolma” yöntemi doğrusu yılların birikimiyle oluşturulmuş bir liste gibi görünüyor. Hani veli, bin bir manevrayla birinden kurtulsa ötekine takılmak zorunda kalacağı bir engelli koşuya sokulmuş gibi.
Madem tebeşir parasını vermedin öyleyse perde yenileme parasına katıl!.. Hadi temizlik parasını vermedin o zaman çocuğun takdir ve teşekkür belgesi için bir ödeme yapman lazım!.. “Buna da ‘hayır’ dersen çocuğun takdir ya da teşekkür belgesini alamaz!...”
Çünkü öğretmenin masa örtüsünden kaloriferi yakan kalorifercinin ücretine kadar tüm masrafların, öğrenci velisine yıkıldığı bir sistem işliyor okullarda. Sadece kayıt için bile 100 TL’den başlayıp 2000 TL’ye kadar ücretleri görmezden gelen hükümet, öğrenci başına yıllık 20 TL’yi bulmayan kitapları “parasız veriyorum” diye yıllardır velilerin başına kakıyor: “Bak AKP Hükümeti çocuklarınıza kitapları bedava veriyor. Öncekiler böyle miydi?”
Ama eğitim masrafları sadece okulda istenen “masrafları karşılama”dan da ibaret değil elbette. Servis, kurs paraları, defter-kalem ve öteki alet-edevat için gerekli para, artık olmazsa olmazdır ve bu giderlerin aylık toplamı bile her halükarda asgari ücretli bir işçinin aylık gelirini aşmaktadır. Üstelik de servisçi, kursun patronu, kırtasiyeci çocuğun ailesinin mali durumunu önemsememekte, “Paran yoksa okula yürü” ya da “Paran yoksa kursa gelme!” demektedirler.
Demek ki “parasız eğitim” dendiğinde anlaşılması gereken sadece okulda istenen paralar değil, öğrencinin kurs, servis gibi okulla ilgili masrafları da bunlara eklenmektedir. Bütün bu masrafları karşılamayan bir öğrencinin okula devam etmesi, bir üst sınıfa geçmesi ya da iyi bir okula yerleşmesi mümkün olmamaktadır.
Demek ki eğitimle ilgili talebin bir bileşeni olan “parasız eğitim”den kastedilenin doğru anlaşılması için; kurslara dayanmayan, servis parasının olmadığı, okul ya da okul dışında eğitimle ilgili masrafların merkezi ya da yerel yönetimler tarafından ödendiği bir eğitimdir. Bu talebin üniversitedeki karşılığı da; eğitimle ilgili, öğrencinin ihtiyacına göre barınma, ulaşım, harç ve benzeri giderlerin yerel ve merkezi yönetimler tarafından karşılanmasıdır.
Ancak kendi başına bir “parasız eğitim talebi” de anlamlı değildir. Çünkü eğitimin parasızlığı kadar, ondan bile fazla önemli olan eğitimin içeriğinin demokratik olmasıdır. Yani ırkçı, şoven laik ve bilimsel olmayan bir eğitim kabul edilemezdir.
Elbette ki; “Parasız ve demokratik eğitim” talebi günümüzün gerçekleri açısından bakıldığında; tek başına, tüm diğer talep ve sorunlardan bağımsız bir talep de değildir. Tersine; “Parasız ve demokratik eğitim” talebi, bir yandan işsizliğe, yoksulluğa, emekçi ailesinin korunması taleplerine, emekçi sınıfların çocukları ve gençlerinin iyi bir eğitim görmesi için parasal sorunların ortadan kaldırılmasına, öte yandan anadilde eğitim ve Kürt kültürünün özgürce geliştirilmesi sorununun üstünden de Türkiye’nin demokratikleştirilmesi ve Kürt sorununun demokratik çözümü ile ilgili taleplerle birleşmektedir.
Kısacası veli-öğrenci-eğitimci birliğinin üstünde biçimlenen “parasız ve demokratik eğitim” talebi, içinden geçtiğimiz sürecin en yakıcı talepleriyle birleşen ve Türkiye’nin emek ve demokrasi güçlerinin mücadelesinin ana bileşenlerinden birisidir.
Eylül ayı ve sonraki aylar, bu talebin elde edilmesi mücadelesi bakımından önemli bir döneme karşılık geldiği gerçeğiyle birlikte ele alındığında, “parasız ve demokratik eğitim” talebi için mücadele, önümüzdeki günlerde hız ve yaygınlık kazanacaktır, kazanmalıdır da.
İHSAN ÇARALAN

Evrensel'i Takip Et