19 Eylül 2009 00:00
Çiğ süt ve kutu sütlerin anlamsız seyahati
Aydından İzmire dönüyoruz. Yanımızdan çiğ süt taşıyan kamyonlar geçiyor. İzmirin çok uzağındaki illerde üretilen sütü İzmire işlenmek üzere getiriyorlar. Aydın yönüne giden yolda ise paketlenmiş süt taşıyan kamyonlar İzmirden çeşitli illerdeki tüketicilere ürünleri ulaştırmaya çalışıyor. Benzer şeyler başka bölgelerde örneğin Marmarada da görülmekte. Bu durum çok mu normal? Çiğ süt her ilçede yapılacak olan daha küçük tesislerde işlense idi, bu gereksiz taşımalara gerek kalmayacaktı. Bu, yollardaki gereksiz trafiği ortadan kaldırdığı gibi ülkenin petrol faturasını, dolayısıyla ödemeler dengesini de rahatlatırdı. Dahası bu gereksiz taşıma nedeni ile hava kirletiliyor. Küresel ısınmanın durdurulması için de tarım ürünlerinin olabildiğince yerel üretilip, yerel tüketilmesi gerekli. Olayı dünya çapında düşündüğümüzde durum daha da korkunç. Örneğin Türkiye pekala kendisi için gerekli pamuğu üretebilecekken, öncelikle ABDde pamuk üreticilerine verilen yüksek düzeydeki primler, pamuk ithal edenlere verilen uygun koşullu krediler ve Türkiyenin de pamuk ithalatında vergiyi sıfırlaması nedeniyle bunu yapamıyor. ABDden bir milyar dolar değerinde pamuk ithal ediyoruz. Bu olayı başka birçok ürüne genişletebiliriz.
Peki, neden böyle oluyor? Temel neden, süt işleyen şirketlerin gittikçe büyümesi, küçükleri yutmasıdır. Bunu hızlandıran bir etmen de SEKin özelleştirilmesi idi. Süt ürünlerinde dört firma üretimin yüzde 52sini gerçekleştiriyor. (Bakınız: Necdet Oralın makalesi, Mülkiye dergisi, sayı: 262, Bahar 2009) Buna sektörde yoğunlaşma veya oligopolleşme diyoruz. Halk dilinde tekelleşme de diyebiliriz. Süt ürünleri piyasasını yedi şirket kontrol ediyor. Bu kontrol şirketlere ne sağlıyor? Tabii ki köylüden aldıkları sütün fiyatı ile tüketiciye sattıkları sütün fiyatını nerede ise istedikleri gibi belirleme gücünü. Nitekim SEKin özelleşmesini takiben bu durum açık bir şekilde gözlenmektedir.
İşletmelerin çok büyümesi teknik bir gereklilik nedeni ile değil, bu tekelleşmenin bir sonucu olarak gerçekleşmektedir. Tabii şirketlere sorarsanız sizi ikna edecek birçok şeyler söyleyeceklerdir. Bu aslında gereksiz olan merkezileşme nedeni ile sütü çoğumuz gereksiz yere, UHT denilen aşırı ısıtılmış şekilde içmek zorunda kalıyoruz.
Sonunda aşırı trafik, küresel ısınma, üreticinin sömürülmesi, tüketicinin pahalı ve daha az sağlıklı süt ve ürünlerini tüketmek zorunda kalması gibi bir sürü gelişme (aslında bozulma) ile karşılaşıyoruz. Eğer bütün bunları kader diye karşılıyorsanız diyeceğim yok. Yeni bir dünya mümkündür diyorsanız, yerel kooperatifleri geliştirmekten başlayarak yapılacak birçok şey var.
TAYFUN ÖZKAYA - Prof. Dr, EÜ Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi
Evrensel'i Takip Et