22 Eylül 2009 00:00

RAMP IŞIKLARI


Bertolt Brecht’in “Üç Kuruşluk Opera” adlı oyunundaki bir şarkıdan alınan bu anlamlı söz, bu yıl 11.si düzenlenen Uluslararası İstanbul Bianeli’nin temasını belirleyen bir slogana dönüştürüldü. Hırvatistanlı dört kadın küratörün İngilizce What, How&for, Whom sözcüklerinin kısaltmasından oluşturduklar (WHW) kolektifinin içerik ve mekanını belirlediği bianel, ‘ne, nasıl ve kimin için' sorularından yola çıkarak günümüz dünyasının genel düzlemine politik bir ışık tutma amacını taşıyor. 40 ülkeden 70 sanatçı ve grubun yer aldığı bianelde mekan olarak Denizcilik İşletmeleri’ne ait alandaki 3 Numaralı Antrepo, Tophane’deki Tütün Deposu, Şişli’deki Feriköy Rum Okulu tercih edilmiş.
WHW kolektifinden Ivet Curlin, Natasa İliç, Ana Devic, Sabina Sabolovic dörtlüsünün ana temasını belirlediği bianel, temel sorunsal olarak küreselleşme, finans kapitalin çoğunluğun yoksulluğuna rağmen ahlaksız ve ölçüsüzce büyümesi ve uluslararası alanda yaygınlaşması, günümüz kapitalizminin insanlara dayattığı ahlaki kodları sorgularken, aynı zamanda sanat pratikleri ve kültürel etkinliklerin daha fazla politik bir dil kullanmasını hedefliyor.
Şimdiye kadar gerçekleştirilen bianellerin içinde en politik olanı diye adlandırılabilecek bir tema ile gerçekleştirilen sergide kullanılan afişler de ilginç. ‘Banka Kurmanın Yanında Banka Soymak Nedir Ki?’ , ‘Önce Ekmek Gelir Sonra Ahlak’ gibi cesur sloganların da kullanıldığı bianel, ilk bakışta izleyen ve alımlayana çarpıcı gelebiliyor. Çünkü gerçekten sergiye davet edilen sanatçı ve sanat grupların yapıtları, içerik, biçim ve anımsatmaları, ideolojik ve politik çağrışımları ile şimdiye kadar sormayı unuttuğumuz soruları ve örgütlü bir güç olarak ortaya koyamadığımız ya da kitlelere telkin edemediğimiz gerçekleri de dile getirmesi bakımından cesur ve anlamlı bir sergi olarak karşımıza çıkıyor.
Ancak bütün bu sorgulayıcı yanı, politik çağrışımlarla yüklü soruları ve burjuvazinin unutturmaya çalıştığı sloganları yeniden güncellemesi ve geçici de olsa gündelik hayatımıza dahil etmesi, bianeli içine düştüğü çelişkiden kurtarmıyor.
Küreselleşme, işsizlik, yoksulluk, kapitalizmin azgın büyümesi, tüketim, pop kültürünün insanın hayatını kuşatması, içi boş ve anlamsız üretimlerin sanat yapıtı gibi ortama dahil edilmesi, gerçek sanatın metalaştırılarak pazar ekonomisine dahil edilmesi gibi karşı çıkışları ve muhalif tavrı ortaya koymaya çalışan ve sisteme içeriden bir vuruş denemesi yapan bianelin sponsorluğunu ve tüm harcamalarını -tarihin bir ironisi olsa gerek- Türkiye’de olağanüstü zenginliği ile bilinen bir banka yapıyor. Serginin esas çelişkisi bu sponsorluk gerçeğinde gizli.
Yaşadığımız iktisadi krizler ve yoksulaşma, sosyal tahribat ve kültürel deformasyonun baş müsebbiplerinden biri olan bir kurum, adeta günah çıkarır gibi sistemi sorgulayan, bu gidişin insani olmadığını imleyen ve bu durumu kabul eden bir sergi-sanat konseptine para ödeyerek yardımcı oluyor ve bu sanatsal pratiğe lojistik destek sağlıyor.
Ancak yeniden bir tartışmaya fırsat vermesi açısından bu sergi anlamlı oldu. Sanatın masumiyeti ve kutsallığı, toplumsal işlevi, pazar ekonomisine dahil edilme süreci, kültür endüstrisinin açmazları, sistem içinde sanatın ve muhalif ya da sol söylemin örgütlenme girişimleri gibi olguları yeniden tartışmaya açması bakımından önemli bir süreci başlatabileceği inancındayım.
Yazıyı Bertolt Brecht’in Üç kuruşluk Opera adlı oyunundan “İnsan Neyle Yaşar” adlı şiirin son bölümü ile bitirelim.
“… Efendiler bize ‘ahlaksız’ dersiniz; ‘kötü kadın, utanmaz adam, fahişe...’
Aç karnına suçlanmak hiç çekilmez, önce doyur beni ondan sonra suçla
Sende şehvet bizde edep nedense, şimdi bizi iyice dinle bak:
İster şöyle düşün ister böyle, önce ekmek gelir, ardından ahlak,
Artık vermek gerek, unutmayın sakın, tüm nimetlerden, payını yoksulların.”
METİN BORAN

Evrensel'i Takip Et