25 Eylül 2009 00:00
GERÇEK
İzmir-Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesinde kurulu Levent Kağıtçılık AŞde üç işçinin metan gazından zehirlenerek yaşamlarını yitirmeleri sonrasındaki gelişmelerde, ibret verici sahnelere tanık olduk.
Birinci ibretlik sahne: Her yıl birkaç kez, içinde zehirli gaz toplanmış bir kuyu ya da kapalı bölmeye giren işçilerin, orada zehirlenen arkadaşlarını kurtarmak için kendilerini zehrin içine atmaları klasiği, Levent Kağıtçılıkta da aynen yinelendi. Birinci işçi zehirlenince, onu kurtarmak isteyen ikinci işçi, sonra üçüncü işçi zehrin içine daldı. Bu tablo açıkça işçilerin böyle bir tehlikeye karşı eğitilmediğini göstermektedir.
İkinci ibretlik sahne: Yine bir Türkiye klasiği. Zehirlenerek yaşamlarını yitiren işçilerin, işin gereği gaz maskesi takmaları gerekirken, bu işçilerin gaz maskesiz çalıştırıldığı ortaya çıkmıştır. İşçi aileleri, işçinin arkadaşlarından aldıkları bilgiyle dayanarak, işçilerin gaz maskesi istedikleri ama patron ve yetkili kişilerin işçilere maske vermediğini söylemektedirler. Patron ve adamları ise kendilerinin işçilere gaz maskesi verdiğini ama işçilerin bu maskeyi kullanmadığını, benzer diğer olaylardaki yüzsüzlükleriyle, iddia etmektedirler. Oysa çalışma için tehlikeli alanlarda gaz maskesi ya da öteki iş güvenliği alet-edevatını kullanmayı sağlama yükümlülüğü patrona aittir. Eğer işçiler gaz maskesi takmamışsa bile, bu onların, gerekli iş güvenliği önlemleri konusunda eğitilmediğini göstermektedir.
Üçüncü ibretlik sahne: Fabrikanın yetkilileri ortalıkta yok. Patron ve adamları, yaşamını yitiren işçilerin ailelerin telefonlarına bile çıkmıyorlar. Bunun bir adım sonrası ise araya aileleri de tanıyan tanıdıkların, hemşehrilerin sokularak ailelerin mahkemede vazgeçmeleri karşılığı para teklif etmek olacaktır! Ve bir kâr-zarar hesabından sonra, akil yakınlar ve patronun ağzı laf yapan adamları tarafından kuşatılan acılı aileler, Bari geride kalanların bir işi görülsün diye üç otuz paraya bu iş cinayetlerinin üstünün örtülmesine alet olacaklardır.
Dördüncü ibretlik sahne: İşçi sınıfının ekonomik çıkarları ve haklarının koruyucusu olan, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin takipçisi olması gereken sendikalardan, bu iş cinayetleri karşısında hiçbir ses çıkmamıştır. Eğer işyerinde bir sendika olsaydı; göstermelik de olsa bir ki demeç verirdi. Ama işyeri sendikasız olunca işçilerin iş güvenliği bir kez daha patron tarafından ayaklar altına alınırken, sendikal cepheden hiçbir ses çıkmamış; Sorun benim üyemle ilgili değilse bana ne?! geleneği bozulmamıştır. Oysa eğer bunlar azıcık sendika duygusu taşıyor olsaydı; bırakalım sendikaları, konfederasyon merkezleri, üç işçinin göz göre göre öldürülmesi karşısında ülkeyi ayağa kaldırırdı. Ama Türkiyede bu tam da bugün yaşandığı gibi olur. Sendikalar, Canım bize ne, bizim üyemiz değil tutumunu alırken, muhtemeldir ki konfederasyonlar da olup biteni hiç üstlerine alınmadılar.
Beşinci ibret sahnesi: İşçilerden ikisi Kemalpaşada, birisi de Çanakkalede toprağa verildi. Ama cenazelerde hiçbir sendika ve emek örgütü temsilcisi yoktu. Bıraktık genel sendikaları, Çanakkale ve Kemalpaşada hiç mi sendika yoktu? Böyle bir iş cinayeti, bu sendikaların, emek örgütlerinin yöneticilerinin hiç mi yüreğini yakmıyor; hiç mi sınıf kardeşliği duygularını yaralamıyor, emekçileri duyarlı hale getirmek sorumluluklarını hiç mi hatırlamıyorlar?
Altıncı ibret sahnesi: Takvimlerdeki, kutlama, protesto ve anmaları hiç sektirmeyen emekten yana partilere ne demeli?! Sendikaların sesi çıkmayınca onlar da hiç ilgilenmediler bu üçüz cinayetle. En azından yerel parti örgütlerinin, hemşehrileri işçilere sahip çıkmaları, onların cenazelerine katılmaları, ailelere metanet veren bir tutum almaları; bırakalım işçileri, kendilerinin halkla ilişkileri bakımından bir vesile olmaz mıydı? Ama demek ki onlar için de işçilerin böyle göz göre ölmesi kanıksınmış, bir duyarlılık noktası olmaktan çıkmış!
Bu kadar duyarsızlık ortamında da geriye Yunus Emrenin o ünlü dizeleri kalıyor.
Bir garip ölmüş diyeler/ Soğuk su ile yuyalar!..
İ. Sabri Durmaz
Evrensel'i Takip Et