27 Eylül 2009 00:00

KİRVEME MEKTUPLAR

Kirvem,Gel zaman git zaman derken günün birinde, belki de tüyü dökülmüş, bağrı açık kart horozların boğuk sesleriyle ortalığı velveleye verdikleri bir seher vaktinde...

Paylaş

Kirvem,
Gel zaman git zaman derken günün birinde, belki de tüyü dökülmüş, bağrı açık kart horozların boğuk sesleriyle ortalığı velveleye verdikleri bir seher vaktinde, ya da zifiri bir gecenin kör karanlığında tünedikleri bir ağaç kovuğunda öten “uğursuz” baykuşların “müjde”leri eşliğinde bereketli yağmurlar yerine, acaba gökyüzünden dur durak demeden lapa lapa kırmızı kar mı yağacak, yoksa cinsi, cibiliyeti, dini, imanı, etnik kökeni henüz saptanamayan fazlasıyla nazik bir “fay” hattının, fevkaladenin fevkindeki bilmem kaç şiddetindeki bir deprem sonucunda ansızın kırılmasının ardından dünyanın altı üstüyle tümüyle harmanlanıp, böylece tanrının buyruğunca kopacağını ister istemez beklediğimiz “kıyamet”in arifesinde mi, yoksa şimdilik hayli uzağında mıyız bilemiyoruz…
“Kıyamet”in ne zaman kapımızı çalacağına dair son kararı tabii ki gökyüzündeki koltuğunda oturan yüce yaradanımız vereceğine göre; o zaman bizlerin, yani yakim Onun yarattığı “kul”larının yapabileceği yegane şey sadece ve sadece tevekkülle beklemek ama, beri taraftan da sanki yıllardan beri izini kaybettiğimiz eski bir dostumuzun yolunu Haydarpaşa Garı’nda heyecanla beklercesine kıyamet dediğimiz kahrolası şeyin yolu da aynı şekilde gözlenmez ki Kirvem!
Aslında her ne kadar da insanlık alemi için mukadder, kaçınılmaz olan bu “son gün”ün gelip çatacağı tarih, dakika veya saniye cinsinden bilinmese de, yine de “çiğ süt emmiş insanlar” olarak hani “doğru” yoldan şaşmamamız, “yanlış” kulvarlarda koşuşturup “günah” işlemememiz, dolayısıyla da bu “hesap günü”ne hazırlıklı olabilmemiz için, tıpkı “Kızım sana söylüyorum, gelinin sen anla!” misali kıyametin gelip çatacağının öncüleri olarak tanrı tarafından bizlere “uyarı” niteliğinde sunulan, örneğin bir batında dokuz çocuk doğuran analar, üç kulaklı tavşanlar, boynuzsuz keçilerin giderek çoğaldığı dönemlerde sonumuzun yaklaştığını, buna göre ayaklarımızı denk atmamızın zamanının gari neredeyse gelmek üzere olduğunu belirtmesine rağmen, bütün bu “ip uçları”nı, bu “kerteriz noktaları”nı önemsemeyip, iplemeyip, dolayısıyla kendi bildiğimiz minvalde ve de kendi kafamızın doğrultusunda hareket etmeyi sanki bir marifetmiş gibi algılayıp, kısacası günahlarımızın her birinin en azından bin batmanı solladığını yukardaki yedi katlı gökdeleninden izleyen yüce Rabbimiz bu vurdum duymazlığımız karşısında daha fazla sabretmeyip, nihayet dünya alemi başımıza yıkıp böylece kıyameti koparırsa, ehh doğrusu bu hususta başkaları ne der, ne düşünür bilemem ama, ben kendi payıma Allah Baba’mızı yerden göğe kadar haklı bulurum Allahvekil!..
Kirvem, kıyametin gelip çatacağı o son güne kadar “zaman” tünelinin girdaplarında daha ne kadar oyalanıp dururuz, bu “akibet” ne “vakit” noktalanır bunu tanrının “biçare” kulları olarak bilmemiz zaten mümkün değil ama, öte yandan da, atalarımızın dillerinden eksik etmeyip aynı zamanda da kulaklarımızdan küpe misali sarkıttıkları, hani şu “Biri yer biri bakarsa, kıyamet o zaman kopar!” deyiminden yola çıkıldığında, o zaman gerçekten de kıyametin eşiğinde miyiz deyu düşünmenin tam da zamanı mı ne!
Nitekim şu son zamanlarda dünya genelinde patlak veren ekonomik kriz nedeniyle başbakan Erdoğan her ne kadar da bu vartayı ülke olarak “teğet” babında sollayacağımızı beyan edip, böylece yüreğimize su serpmeye çalıştıysa da, amiyane deyimiyle kazın ayağının hiçte böyle olmadığını, memlekette artan işsizlik ve yoksulluğun daha şimdiden sırıtan boyutunun giderek “alarm” zillerine dönüştüğünün en belirgin ifadesi olarak medyaya yansıyan şu haberden daha” aççık-seççik” acaba ne anlatabilirdi ki!
Hani hatırlanırsa bundan bir müddet önce bilmem hangi ilimizin hangi yöresindeki bir belediye başkanı, lokantaların vitrinlerinde yan yana sıralanan enfes yemeklerin sokaktan geçen gariban, yoksul insanların gözünden ırak tutulması için dahiyane bir buluşla bu camekanların önüne perde asılmasını buyurmuştu…
Evet Kirvem, herkesin inancı kendine! İsteyen kıyamete inanır, isteyen bu konuda yan çizip kendi dalgasını geçer, ancak özümün fikrince bir yerlerde lokanta camekanlarının önü perdeyle kapatılıyorsa, veya en azından “çözüm” olarak önerilebiliyorsa, o zaman bu durum sekiz kulaklı sincap ya da kafaları yapışık doğan hilkat garibesi ikiz bebeklerden çok daha belirgin bir “kıyamet” belirtisidir, ki ben özüm de birileri ham hum şaralop yerken diğerlerinin sadece yalanıp yutkunduğu bu asıl “felaket”ten bizleri koruyup kollaması için, en yakındaki bir kilisenin yolunu tutup tanrının huzurunda dua etmeye gidoorum…
MIGIRDİÇ MARGOSYAN
ÖNCEKİ HABER

KÜLT-ABLASI

SONRAKİ HABER

Göğe bakma durağı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...