10 Aralık 2011 04:40

2011 SKANDAL DAVALARIN YILI

25 KASIM 2011Utançla başlayan N.Ç. davası 'utançla' bittiKamuoyunda "Utanç davası" olarak bilinen ve 13 yaşında, aralarında kamu görevlilerin ve esnafın da olduğu 26 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç.'nin "rızası olduğu" yolundaki karara Yargıtay Başsavcılığı'ndan itiraz gelmeyince, Y

2011 SKANDAL DAVALARIN YILI
Paylaş

Utançla başlayan N.Ç. davası 'utançla' bitti

Kamuoyunda "Utanç davası" olarak bilinen ve 13 yaşında, aralarında kamu görevlilerin ve esnafın da olduğu 26 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç.'nin "rızası olduğu" yolundaki karara Yargıtay Başsavcılığı'ndan itiraz gelmeyince, Yargıtay'ın verdiği karar kesinleşmiş oldu.Başsavcılık, yerel mahkemenin "Kızın rızası vardı" gerekçesiyle verdiği hafif cezaları onaylayan Yargıtay 14. Ceza Dairesi'nin kararını hukuka uygun bulduğu için itiraz etmedi. "Utanç davası" olarak bilinen olay, 2002 yılında Mardin'de yaşanmaya başlamıştı. O tarihlerde 13 yaşında olan N.Ç, iki kadın tarafından para karşılığı erkeklere pazarlandı. Aralarında devlet memurlarının da bulunduğu 26 kişi N.Ç ile ilişkiye girdi. Olayın duyulması üzerine N.Ç. ile ilişkiye girenler ve küçük kızı pazarlayan iki kadın hakkında dava açıldı. Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 24 sanığa alt sınırdan 5 yıl ceza verdi ve iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 ay-4 yıl 10 aya indirdi. 18 yaşından küçük bir sanığa da 3 yıl 2 ay ceza verildi. Mahkeme, sanıkları cezalandırırken eski TCK'nin "Her kim 15 yaşını bitirmeyen bir küçüğün ırzına geçerse 5 seneden aşağı olmamak üzere ağır hapse mahkûm olur" şeklindeki 414. maddesinin 1. fıkrasını uygulayarak, N.Ç.'nin, "kendi rızasıyla" fuhuş yaptığı yorumuna imza atmış oldu.

 

24 KASIM 2011

'KADINLARA YÖNELİK ŞİDDETİN ÖNLENMESİ' TASARISI MECLİS'TE KABUL EDİLDİ

Türkiye’de kadına yönelik şiddetin vardığı boyutların bir kere daha gözler önüne serildiği bir dönemde, tam da 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü arefesinde Meclis’ten bir yasa geçti: “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Sözleşmesi.”. Onaylanan sözleşmede “kadına yönelik şiddet”, “aile içi şiddet”, “kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, “kadın” kavramları tanımlanıyor. Sözleşmeye imza atan taraflara, kadın erkek eşitliği, kalıplaştırılmamış toplumsal cinsiyet rolleri, kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kişisel bütünlük hakkı gibi konulara ilişkin gerekli adımları atma yükümlülüğü getiriyor. Hükümetin ilk imzacı olmakla övündüğü ve şiddete karşı atacakları somut adımın bir nişanesi olarak sundukları sözleşme, meğer 8 devlet tarafından daha imzalanmazsa, işlerliği olmayacak bir sözleşmeymiş.

 

24 KASIM 2011

Şiddete uğrayan kadına yardım edenlere hapis cezası

Ankara Adliyesi "Kadına uygulanan şiddet" konusunda skandal bir karara imza attı. Eşini sokak ortasında döven şahısa müdahale etmek isteyen ve darp edilen Ankara Hukuk Fakültesi Öğretim Elemanları Hakan Mertcan ve Cenk Yiğiter, davacı oldukları davadan 3 ay 10 gün ceza aldılar. Yiğiter'in burnunu kıran ve Mertcan'ı da yaralayan dayakçı eşin yeğeni Sedat Koç'a 11 ay hapis cezası veren mahkeme, sokak ortasında dayak yiyen Cennet Koç'a ise Sedat Koç'u azmettirmekten 11 ay hapis cezası verdi. Dayakçı eş Sedat Koç'a ise, Yiğiter ve Mertcan'ı darp etmekten, hakaret etmekten verdiği 2 yıl hapis cezasını, "Haksız tahrik indirimi" ve "İyi hal"i uygulayarak 5 aya indirdi. Mahkeme, eşini döven kişiye müdahale etmeyi haksız tahrik olarak değerlendirdi. Eğitim Sen Ankara 5 No’lu Şube (Üniversiteler Şubesi) üyeleri, şiddet gören kadına yardım ettikleri için ceza alan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim elemanlarına destek için adliye sarayı önünde basın açıklaması yaptılar. 

İZMİR'DEN SÜRGÜN EDİLEN KADIN İŞÇİLERİN MÜCADELESİ DEVAM EDİYOR

İzmir'in Menemen İlçesi'nde bulunan Savranoğlu Deri San. ve Tic. A.Ş.'ye ait Savranoğlu Deri Fabrikası'nda çalışmakta iken, haklarını korumak için sendikaya üye olmaları üzerine 38 işçi, işveren tarafından aynı şirketin İstanbul'da Tuzla Organize Deri Sanayi Bölgesi'nde bulunan Kampana Deri Fabrikası'nda çalışmak üzere sürgüne gönderildi. Eşlerini ve çocukları geride bırakarak İstanbul'a gelen işçilerden Sevim Özcan isimli kadın işçi, üçüncü iş gününde iş kazasına uğradı. Hikaye burada bitmiyor. İşveren sürgün ettiği Savranoğlu işçilerini işten atmış, işçiler de İzmir’de mücadelelerini sürdürme kararı almışlardı. Savranoğlu’nun kadın işçileri daha 20’li yaşlarda. Hemen hepsi astım hastası, apandisit ameliyatı geçirmiş, bel fıtığı olmuş, birkaç kez iş kazası atlatmış. Akciğer kanseri olanlar bile var. Hemen hiç birisi normal yollarla çocuk sahibi olamamış, tedavi görmek zorunda kalmışlar. Direnişçi işçi kadınlar mücadelelerini söyle anlatıyor: “Savranoğlu’nda çalışan işçilerin tek istediği iyi bir havalandırma, gerektiğinde hastaneye kontrollere gidebilmek, çoluğunu çocuğunu görebilmek, fiziksel olarak kendini iyi hissedebilmek… Sendika olayını sadece paraya bağlıyorlar. Biz bu parayı sabahlara kadar yaptığımız mesailerle alabiliyoruz ancak. Hâlbuki bilmiyorlar anayasal hakkımız olan sendikayı kullandığımızda biz o parayı işten 5’te dahi çıksak alacağız. Ama havalandırma olacak. İnsanlar hasta olmayacak. Sağlıklı nefes almak her şeye bedel.”

 

7 EKİM 2011

HABERTÜRK’ÜN SÜRVAHŞETİ

Habertürk boşandığı kocası tarafından öldürülen Manisalı iki çocuk annesi 38 yaşındaki Şefika Etik, öldüğü anı fotoğraflayarak sürmanşetten verdi. Etik, gördüğü şiddet nedeniyle sığınmaevine gitmiş, kocasının iknasıyla eve geri dönmüş, döndüğü akşam yine şiddetle karşı karşıya kalmıştı. Öldürülmüştü. Habertürk’ün Genel Yayın Müdürü Fatih Altaylı “iyi ki yaptık” diyerek gazetesini savundu. Kadınlarsa tepkilerini Habertürk’ün önünde gösterdiler. Yaptıkları açıklamada devlete ve kamuoyuna şu sorular soruldu:

* Nasıl oluyor da şiddet uygulayan erkek sığınmaevinin yerini bilebiliyor? Nasıl oluyor da sığınma evinden çıktıktan iki saat sonra canından olan Şefika'nın ölümünün sorumluluğu " kendi isteğiyle gitti" cümlesiyle devletin/kadından sorumlu bakanlığın üstünden atılabiliyor?

* Bakan Fatma Şahin'in bu manşeti kendi sorumluluğundan söz etmeden eleştirirken, Şefika'nın ölümünden, sığınma evlerinin koşullarını iyileştirmeyen Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurulu, dolayısıyla da Şahin Sorumlu Değil mi?

“Yıllardır söylüyoruz; medya kadına yönelik erkek şiddetini meşrulaştırmaktan vazgeçsin, kadın katillerini güçlendirecek haberler yapmasın”.

 

27 EYLÜL 2011

KÖYLÜ KADINLARIN HES İSYANI

Erzurum’un Tortum ilçesi, Bağbaşı köyünde yapılmak istenen HES’e karşı direnen köylü kadınlara saldıran polisin görüntüleri “bu kadar da olmaz”dedirtti. Bölge halkı geçen yıldan bu yana HES’çi şirkete karşı direniyor. jandarma ve Erzurum'dan giden çevik kuvvet polisleri gözetiminde iş makineleri HES çalışmasını başlatmak isteyince, kadınlar iş makinenin önüne oturdu, erkekler ise çevredeki yamaçlardan kadınlara alkışla destek verdi. İlçe Jandarma Komutanı takviye çevik kuvvetlerinden iş makinesinin çalışmasına engel olan köylü kadınları dağıtmasını istedi. Polis, köylüleri biber gazı ve cop kullanarak dağıtmaya çalışınca köylüler taşla karşılık verdi. Kadınlar yerlerinden ayrılmadı. Kadınlarla başedemeyen polis, eylem yerinden ayrılırken, HES çalışmaları da durduruldu.

 

12 HAZİRAN 2011

SEÇİMLERDEN KADINLARIN PAYINA DÜŞEN

12 Haziran seçimleri öncesinde en çok vaadin sunulduğu kesimlerden biri de kadınlar oldu. Neredeyse bütün partiler aile sigortası, hilal kart ve benzeri sözlerle kadınların oylarını çelmeye çalıştı.

Seçim öncesinde siyasi partilerden beklentilerini ortaya koyan kadınlar, yeni anayasanın gündeme geleceği önümüzdeki dönemde kadınların eşitlik, barış, iş ve özgürlük taleplerine uygun bir anayasa beklentilerini ortaya koydular. Bu taleplere en uygun programla seçimlere katılan Emek, Demokrasi ve Özgürlük bloku kadın vekillerine kadınlardan tam destek geldi. Kadınlar, "Emek barış özgürlük ve demokrasiden yana, cinsiyetçiliğin olmadığı bir dünya isteyen kadın yurttaşlar olarak, eşit, özgür erkek egemen sisteme karşı çıkmak için, insanı doğanın bütün varlıklarıyla eşit gören, doğayla yaşamı özleyenler olarak Blok adaylarını destekliyor ve özgürlükçü eşitlikçi yeni bir anayasa talep eden tüm yurttaşları 12 Haziran'da bu adaylara oy veriyoruz" dediler.

78 kadın Meclis'e girdi, meclise giren 36 blok vekilinden 11’i kadın.. Mecliste önceki dönemde toplam 48 kadın vekil vardı. Meclis'teki kadın milletvekili oranı 12 Haziran seçimleri sonrası yüzde 15'e yükseldi, ama bu artış Meclis'teki ihtisas komisyonlarına yansımadı. 25'er milletvekilinden oluşan 3 ayrı komisyonda sadece birer kadın milletvekili yer aldı.

 

24 MAYIS 2011

AKPLİ DANIŞMANDAN “ÇOKEŞLİLİK YASALAŞSIN” ÖNERİSİ

AKP'li Fatih, Eyüp, Bahçelievler belediyelerinde aile danışmanlığı görevinde bulunan Sibel Üresin, erkeklerin yüzde 85 oranında kadınları aldattığına söyleyerek "çokeşliliğin yasalaşması" gerektiğini açıkladı. ““Bir erkek, kadında arkadaşlık, cinsellik, annelik ve ev kadınlığı arar. Bu özellikleri taşımıyorsanız, eşiniz tarafından aldatılmaya hazır olmalısınız. Erkek için bu haklı bir arayıştır.” diyen Üresin’e  kadınlar büyük tepki gösterdi.  

 

16 MAYIS 2011

KADIN GİTTİ, AİLE KALDI

AKP, yasama yılının bitmesine az bir zaman kala Meclisten geçirdiği Kanun Hükmünde Kararname ile 8 devlet bakanlığını kapattı. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın yerine “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı”nın kurulması pek çok tartışmayı da beraberinde getirdi. Görevi “kadın erkek eşitliğinin sağlanması, toplumsal yaşamın tüm alanlarında kadınların konumlarının güçlendirilmesi ve kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi için politikalar üretmek, strateji geliştirmek, tüm paydaşlarla işbirliği yapmak ve koordinasyonu sağlamak” olan KSGM’nin “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı” çatısı altına alınmasıyla fiili olarak kadınların sorunlarını gündeme alan bir kurum kalmadı. Diğer yandan kadınlar “aile içinde” tanımlanan ve “çocukların, yaşlıların, engellilerin korunması” açısından “yardıma muhtaç” kategorisinde toplumsal bir kesim olarak değerlendiriliyor. Ayrıca kadın erkek eşitliğini sağlayacak ve kadınları her alanda güçlendirmek için politika üretip uygulayacak mekanizmalar da böylelikle ortadan kaldırılmış oluyor.

 

12 MAYIS 2011

SEMBOL DAVADA MÜEBBET HAPİS

7 Aralık 2010 tarihinde, boşandığı eşi Ayşe Paşalı’yı boğazından bıçaklayarak öldürüldü. Ayşe Paşalı'nın eşinin tehditleri karşısında devletten defalarca koruma istediği, ancak “boşanmış olduğu için” korumanın verilmediği ortaya çıkmıştı. Katil kocanın ise internette daha az ceza almak  için ne yapması gerektiğine ilişkin araştırma yaptığı ortaya çıkmıştı. Kadınların ısrarı ve mücadelesiyle, Ayşe Paşalı davasında diğer davalarla karşılaştırıldığında hızlı ve önemli bir sonuç çıktı. Katil, müebbet hapse mahkum edildi. Ayşe Paşalı’nın öldürülmeden önceki yaralı bereli yüzüyle objektiflere baktığı bu fotoğrafı, kadına yönelik şiddetin sembolü olmuştu

 

5 MAYIS 2011

TEMİZLEDİĞİ EVİN PENCERESİNDEN DÜŞEN KADIN YAŞAMINI YİTİRDİ

İstanbul Maltepe İlçesi Feyzullah Mahallesi Yunus Emre Caddesi'ndeki 4 katlı binada yıllardır temizlik yapan 46 yaşındaki Fatıma Aldal, 4. kattaki dairenin camlarını silerken sürgülü olan çerçevenin yerinden çıkmasıyla düşerek beton zemine çakıldı. Örgütlenmeye çalışan ev işçisi kadınlarsa bir arkadaşlarının daha güvencesiz, kuralsız, kötü koşullarda hayatını kaybetmesinin acısını eylemlerle dile getirdi. “Külkedisi değil, ev işçisiyiz” diyen kadınlar, Fatıma Aldak, Gültekiye Özmen gibi, üç kuruş para için canından olan ev işçisi kadınlar için sosyal güvence ve emeklilik istiyor.

 

9  MART 2011

HÜSEYİN ÜZMEZ TAHLİYE EDİLDİ

Hakkında, "Tecavüz" ve "Çocuk istismarı" nedeniyle kesinleşmiş ceza olmasına rağmen, "daha fazla mağdur olmaması" gerekçesiyle Vakit Gazetesi Yazarı Hüseyin Üzmez, tahliye edildi Bursa’da, küçük yaştaki çocuğa cinsel taciden yargılanan ve tahliye edilen yazar Hüseyin Üzmez, "Allah’a şükürler olsun. Beni bundan sonra gazete ve televizyonlarda bol bol izlersiniz" dedi. Kadınlarsa olanlara seyirci kalmamak için Adalet Bakanlığı önünde protesto gösterisi düzenlediler.

 

17 ŞUBAT 2011

İLAHİYATÇIDAN “DEKOLTE” SAÇMALAMASI

AKP milletvekilleri tarafından TBMM’ye sunulan ve “hadım yasası” olarak nitelendirilen “cinsel saldırı suçu ile çocuklara ve reşit olmayana tecavüzden yargılananların hadım edilmesini” öngören tasarıyı yorumlayan Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Orhan Çeker, tecavüz suçunun sorumlusunun dekolte giyen kadınar olduğunu açıkladı! Çeker’in, “her ülkede olduğu gibi” Türkiye’de de tacizcilerin olduğunu söyleyerek, “Sorunun odağında kim var? Kadın var. Kardeşim sen dekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmayacaktır. Tahrik ettikten sonra sonucundan şikayet etmen makul değildir” dedi.  YÖK açıklamayı ’akademik ifade özgürlüğü’ olarak değerledirip, herhangi bir suç unsuru bulunmadığından Prof. Dr. Çeker hakkında soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verdi.

 

23 0CAK 2011

KADINLARIN “ONUR” DAVASI FETHİYE’DE BAŞLADI

Muğla'nın Fethiye ilçesinde Haziran 2007'de 8 kişinin tecavüzüne maruz kalan kadının verdiği hukuk mücadelesi sonucu, 3 yıl sonra dava açıldı. İlk duruşma, 26 Ocak'taydı. Fethiye Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen bütün duruşmalara dayanışma göstermek için giden kadınlar, uğradıkları bütün saldırılara ve hakaretlere rağmen davayı izlemekten vazgeçmedi. Kadınlar, adalet yerine gelinceye kadar davayı takip etmeye devam edecekler

ÖNCEKİ HABER

228 milyon lira nereye harcandı?

SONRAKİ HABER

ACI DEVAM EDİYOR

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...