26 Mart 2010 01:00
BAŞYAZI
GÜNÜN YAZILARI
AKP ve Erdoğanın marifetlerini savunan liberaller ve yandaş basın, Halk değişim istiyor. Hükümet de bu değişim isteğine yanıt veriyor. Dolayısıyla hükümetin isteklerine karşı çıkmak değişime karşı çıkmaktır propagandası yapıyor. Öyle anlaşılmaktadır ki; süreç ilerledikçe, hele de iş referanduma kalırsa, hükümet ve yandaşları, halkı değişim isteyenler ve istemeyenler diye bölerek, kendilerine karşı olanları değişim istemeyenler olarak ilan etmeyi kendi amaçlarına uygun görüyorlar.
AKP Hükümeti ve onun liderinin pek çok başka argümanı gibi, değişimcilik iddiası ve bu iddiayı bayrak edinme tutumu da yeni değildir. Tersine; Turgut Özaldan beri, neoliberal takımı ve onlara bağlanan pek çok eski solcu ve yeni liberal, sistemin tüm karşı reform hamlelerini, değişim, görülmemiş reform olarak yutturmuş; bu doğrultuda geliştirilen politikaları da değişim ihtiyacına verilen yanıt olarak propaganda etmiştir. Sadece bugün, dünün Özallarının, Yılmazlarının, Tansu Çillerlerinin yerini Tayyip Erdoğan ve takımı almıştır.
Çünkü değişim söylemi, genel olarak statükonun değiştirilmesi, halkın istek ve ihtiyaçlarına göre eski ve kötü olanın yerine daha yeni ve iyisinin konması anlamında kullanılmaktadır. Dolayısıyla değişim isteği de eskiye karşı çıkma ve eskinin yerine daha iyi olan yeniyi koymayı ifade etmektedir.
Peki, AKP Hükümeti ve çeşitli türden yandaşları için de değişim böyle mi anlaşılmaktadır?
Özaldan beri değişimden kastedilen, değiştirmektir. Buradaki değiştirmenin değişimle ilgisi ise sadece aynı kökten türetilmiş olmaktan gelmektedir. Politik literatürde değiştirmek, sadece halkın ihtiyaçları ve toplumsal ilerleme bakımından bir ilerlemeye de karşılık geliyorsa, değişim olarak ifade edilebilmektedir. Aksi halde; özellikle de gerici güçlerin inisiyatifindeki değiştirmeler (karşı devrimler ve restorasyon dönemlerinde devrimin kazanımları yerine eski değerlerin yeniden getirilmesi...) (*), bir değişime değil gerilemeye, karşı değişime karşılık gelmektedir.
Örneğin değişim adı altında uygulanan özelleştirme, kamu ağırlıklı ekonomi yerine kamu mallarının özel sektöre yağmalatılması, kamunun elindeki maddi varlıkların özel kişi ve firmalara aktarılması olarak bir değiştirmedir ama asla bir değişim değildir. Tersine; bir karşı değişim, karşı reformdur. Aynı propaganda İş Yasası, Sosyal Güvenlik Yasası, Sağlık Sigortası Yasası gibi deşikliklerle ilgili kampanyalarda da kullanılmış, ama sonuçta; çalışma koşulları daha kötüye götürülürken, sağlık ve sosyal güvenlik sisteminde emekçilerin başlıca kazanımları da değişim, reform adına gasp edilmişti. Dolayısıyla yasaların değiştirilmiş olması, kötünün yerine iyi olanın geçirilmesi anlamına gelmemektedir. Tersine; eğer ilerici güçler, halk yeterince etkin bir politik tutum içinde değilse, egemenler değişim ve statükoyu değiştiriyoruz adına iyinin yerine kötüyü, kötünün yerine daha kötüsünü geçirmekten geri kalmamaktadırlar.
Son çeyrek yüzyıl, aslında bu karşı değişimci tutumun sayısız örneklerinin çeyrek yüzyılıdır. Çünkü bu çeyrek yüzyıl boyunca en popüler kavram haline getirilen değişim adına; kötü olanın iyi ile değiştirilmesi değil, kötü olanın daha kötüsüyle değiştirilmesi başlıca tutum olmuştur.
Bugün de Halk değişim istiyor tespiti yapan liberaller ve hükümet yandaşları, en azından halkın ihtiyaçları bakımından doğru söylüyorlar ama; yapmak istedikleri gerçek bir değişim olmadığı için de demagoji yapmaktadırlar. Örneğin, Anayasa değişikliği paketinin merkezine konan yargı reformu girişimi, tümüyle yargıyı hükümetlerin denetimine verme girişimi olduğu için bir değişim değil, geriye doğru bir değişikliktir.
(*) 20. yüzyılda burjuva-kapitalist değerler, politikalar yerine; emek mücadelesi ve sosyalizmin kazanımlarından yansıyan reformlarla yapılan dönüşümler yerine, 1980lerden başlayarak liberal, piyasacı değerlerin yeniden geçirilmesi, dönüşüm, bir devrim ya da reform değil bir karşı dönüşüm, bir restorasyondur!..
İHSAN ÇARALAN
Evrensel'i Takip Et