29 Mart 2010 01:00

EVRİM/DEVRİM


AKP’nin hazırladığı anayasa değişikliği görücüye çıkarıldı. AKP’li yöneticiler, ekipler halinde dolaşarak, değişiklik tasarısını sağa-sola anlatıyor, destek sağlamaya çalışıyorlar.
Hızlı turlarla değişiklik hakkında bilgi vermenin sorunlu olduğu ortada. Üç-beş gün içinde sözde toplumu haberdar etmeyle sınırlı bir katılımla Anayasa’nın değiştirilmesine girişilmesi, yangından mal kaçırmayı çağrıştırıyor. 12 Eylül faşist darbesinin anayasasının değişmesine olan ihtiyaç ne kadar kesinse, bu toplumsal katılımdan uzak değiştirme tarzının antidemokratik olduğu da o kadar kesin. Biçimi antidemokratik olanın içeriğinden hayır gelmeyeceğinin açık olması ise propagandacılarının tüm “demokratik değişiklik”, “birey hak ve özgürlükleri yönünde değişiklik” iddialarını geçersiz kılıyor. Madde madde değil, ama toplu oylama ısrarı da, halk iradesini tanımayan bir dayatmacılık ürünü. Demokrasinin lafzına bile sığdırılamayacağı kesin.
İçeriğe gelince… Askeri ve sivil bürokrasinin ve ayrıcalıklarının zayıflaması, kuşkusuz olumsuz sayılamaz. Bürokrasinin üstünlüğünün “hukukun üstünlüğü” olarak tercüme edildiği yargı bürokrasisinin kendi iç döngüsünde, kendi kendini atama sistemiyle sürerken egemenliği mutlakiyet koşullarına özgüdür. Tıpkı Yüksek Askeri Şûra kararlarının denetlenemezliği gibi, yargı bürokrasisinin de ancak kendi kendisini denetlemesi, seçmesi, atamasında hiçbir demokratik yan bulunamaz. Seçilmişlerin değil atanmışların, bürokrasinin egemenliği demokrasinin başta gelen engellerindendir. Parti kapatmaların, sözde “siyasi partilerin parlamenter sistemin vazgeçilmez koşulu” sayılışını tamamen bir aldatmaca haline dönüştürdüğü ve “dikensiz gül bahçesi”ni amaçladığı ve benimsenemeyeceği açıktır. Üstelik bu bürokrasi egemenliğinin 12 faşist darbesi ve onun anayasası ile kayıt altına alındığı ve bu nedenle de savunulamayacağı, darbe ve darbecilerin yargılanması gerektiği de herhalde tartışmasızdır.
Peki, bunlardan ne çıkar? AKP’nin anayasa değişiklik taslağı desteklenmeli midir?
Ne denli “millet iradesi” ve üstünlüğü inancı belirtilirse belirtilsin, değişiklik için tutulan yol, halktan gizli iş kotarıldığına gösteriyor. Üstelik bütün halinde oylama ısrarıyla referandumda halkın iradesine engel de konuyor.
Ve açık ki AKP bürokrasisi, egemenliğini işaret edip kendi “yaptım-oldu” tutumunu dayatma çabasında. Bürokrasinin egemenliği sözde zayıflayacak; ama seçim barajlı, düzen partilerine finansman vb. olarak devlet destekli, ama düzen muhalifi olanlara yasaklı, engelli seçimleriyle, kömür-makarna dağıtımlı, tarikat yeminli vb. “sandık” ya da adı “millet iradesi” konulmuş oligarşik egemenlik her şey olacak! Burada ipler kimin elinde görünecek olursa olsun, paranın egemenliğinin ötesinde, burjuva devletlerin olmazsa olmazları olan bürokrasi ve militarizm, egemenliğin bu belli başlı iki dayanağı, söz sahibi olmayı sürdürecek. Kesin ki, ne millet ne de halk egemen olacak!
HSYK değişikliği şöyle yapılsın örneğin, destekleyelim: Yargı bürokrasisinin kendi kendine yeterliği ve kendi kendisinin amiri olmasına son vermek üzere, HSYK’nın sadece yönetiminin belirlenme usulü değiştirilmesin. Bu kurum tümüyle lağvedilsin! İşi, hakim ve savcıların atanmaları, tayin ve terfilerini yapmak olan bu kurum ve tüm işlevi bürokrasinin egemenliğe ilişkindir. Yerel yönetimlerin organizatörlüğünde çözülsün yargı ve hakim-savcı sorunu. “Millet iradesi”nin üstünlüğü iddiasında samimi olunacaksa, adalet sorunu, en küçük yerel birimden başlayarak, yerellerde hakim ve savcıları halkın seçmesi ve yine halktan oluşturulacak jüriler aracılığıyla halkın ellerine bırakılsın.
Ve şu seçim barajları kaldırılsın. Propaganda ve örgütlenme yasaklarına tümden son verilsin. Hak eşitliği talebi terör ve bölücülük sayılmasın. Her türlü grev hak ilan edilsin. Halkın her kesimine küfür edip, hak mücadelesine zehirli gaz sıkmaktan vazgeçilsin!

MUSTAFA YALÇINER

Evrensel'i Takip Et