14 Mart 2011 06:06

Gazeteciler ayakta!

Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun aralarında Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın da bulunduğu gazetecilerin gözaltına alınarak tutuklanmasının ardından başlattığı eylemler sürüyor. Bugün İstanbul’da bir araya gelen binlerce gazeteci, ‘Özgür basın susturulamaz’, ‘özgür basın özgür toplum’, ‘Hrant için adalet için’, ‘Ahmet, Nedim çıkacak yine yazacak, ‘Ahmet, Nedim onurumuzdur’, ‘Hemen şimdi özgürlük, hemen adalet’, ‘Kalemim, kitabım, onurum için’ sloganlarıyla yürüdü.

BİNLERCE GAZETECİ YÜRÜDÜ

Aralarında Turgay Olcayto, Ertuğrul Mavioğlu, Nevzat Onaran, Oktay Ekşi, Tufan Türenç, Ferai Tınç, Necla Arat, Haluk Şahin, Mete Çubukçu, Uğur Dündar, Mustafa Sönmez, Sırrı Süreyya Önder, Ece Temelkuran, Celal Başlangıç, Murat Çelikkan, Ahmet Tulgar, Yıldırım Türker, Esra Arsan, Mirgün Cabas, Sedat Ergin, İskender Bayhan, Nuray Sancar, Fatih Polat ve çok sayıda köşe yazarı ve basın emekçisinin de bulunduğu binlerce kişi İstiklal Caddesi boyunca yürüdü.

Yürüyüş sırasında gazeteci arkadaşlarına sahip çıkan ve hükümeti eleştiren sloganlar atan kitlenin en önünde ‘Gazetecilere özgürlük hemen şimdi adalet’ pankartı açıldı. Bu pankartın hemen arkasında aralarında gazetemizin de bulunduğu bir çok gazetenin zincirle bağlandığı ‘Ben gazeteciyim ama özgür değilim’ pankartı taşındı. Birçok gazetecinin ağızlarını siyah bantlarla kapattığı yürüyüş boyunca sık sık ‘Tutuklu gazetecilere özgürlük’ sloganı atıldı. Çoğunlukla Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın serbest bırakılmasını talep eden sloganların atıldığı yürüyüşte  166 yıl hapis cezasına çarptırılan Azadiya Welat Gazetesi eski yazı işleri müdürü Vedat Kurşun’un serbest bırakılmasını talep eden sloganlar da atıldı.

NEFES ALAMAZ, YAZAMAZ, DÜŞÜNEMEZ HALE GETİRİLİYORUZ

Yürüyüş sonrası kitlenin Taksim Meydanı’na varmasının ardından Gazetecilere Özgürlük Platformu adına ortak açıklamayı Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Ercan İpekçi okudu. Gazetecilerin yargılanmaktan, tutuklanmaktan korktukları için değil, halkın sesinin kısılmasından, bilgi edinme hakkının engellenmesinden dolayı derin endişe duydukları için alanlarda olduklarını dile getiren İpekçi, “Yozlaşmış, gerçekleri halktan saklayan, niteliksiz yayıncılığı basın özgürlüğü olarak kabul etmiyoruz” dedi. “Yargısız infazlara, hakaretlere, yalan ve iftiralara değil, gerçeklere ve bağımsız yayıncılığa özgürlük istiyoruz” diyen İpekçi, “Gazeteciler için hâlâ soluk alabildiğimiz dar bir alan mevcut. Ancak bu koşullar altında nefesimiz kesilecek, yazamaz, düşünemez hale geleceğiz” şeklinde konuştu. Cezaevlerinde hâlâ 68 gazetecinin tutuklu bulunduğunu hatırlatan TGS Başkanı İpekçi, son dönemde en az 98 gazetecinin cezaevi koşullarını gördüğünü, tutuksuz yargılanan en az 45 gazeteci hakkında verilmiş mahkumiyet kararları olduğunu ve yakın dönemde 150 gazetecinin cezaevine girme tehdidiyle karşı karşıya buılunduğunu söyledi.

BİLDİĞİNİZİ OKUYAMAZSINIZ SAYIN BAŞBAKAN

“Bu utanç tablosu bu ülkeyi yönetenlerin eseridir” diyen İpekçi, Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’de’basın özgürlüğünün tehdit altında olduğunu belirten raporunun onaylanmasının ardından ‘Biz bildiğimizi okuruz’ açıklaması yapan Başbakan Tayyip Erdoğan’a da seslendi. “Bildiğinizi okumayın, bu tabloyu iyi okuyun sayın Başbakan” diyen İpekçi, “Bu tepkilere kulak tıkayamazsınız. Halkınızın tepkilerine kulak veriniz. Halkınızın demokratik taleplerinize kulak veriniz” şeklinde konuştu. Açıklamanın sonunda cezaevlerindeki tüm gazetecilerin derhal serbest bırakılmasını isteyen İpekçi, sözlerini, “Susmadık, susmayacağız, özgür basın varsa özgür toplum vardır” sözleriyle sonlandırdı.

Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun eylemleri bundan sonra da devam edecek. Gazeteciler 20 Mart’ta Ankara’da yeniden sokağa çıkacak. 13-20 Mart tarihleri arasında da gazeteci cemiyetleri tarafından her gün farklı illerde basın açıklamaları yapılacak. (İstanbul/EVRENSEL)


FATİH POLAT'IN İZLENİMLERİ

“Ahmet çıkacak, yine yazacak”, “Nedim çıkacak, yine yazacak”, “Ahmet, Nedim, onurumuzdur!”... Dün İstiklal Caddesi bu sloganlarla çınladı. Bunların yanında, basın özgürlüğü ile ilgili pek çok başka slogan da atıldı ve bu sloganların yazılı olduğu pankartlar taşındı. “Gazeteci milleti” en sıcak olaylara tanıklık eden bir kesim olmasına rağmen, eylem alanlarında en az görülenlerdendir. Nedenleri, mesleki platformlarda birçok yönüyle sıkça tartışılan bu gerçeklik, bugüne kadar sınırlı süreçlerde delindi. Bunların başında gazeteci cinayetleri geliyor. Onun dışında gazetecilerin yıpranma haklarıyla ilgili kazanımlarını gasp eden yasal düzenlemeye karşı gerçekleştirilen kitlesel gazeteci eylemlerini dışta tutarsak, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in, Ergenekon ile “ilişkilendirilerek” tutuklanmasına karşı gerçekleştirilen eylemler, gazetecilerin kitlesel bir biçimde sokağa döküldüğü nadir tarihsel anlardan biri.
 
Dünkü eylemde, birçok gazete, televizyon ve dergi grubundan, çok çeşitli alanlardan meslektaşlarımızla birlikte yürüdük. “İsimsiz” gazetecilere haksızlık yapmamak için bu izlenimde “ünlü” isim sıralamasına da girmek niyetinde değiliz. Ancak, bugüne kadar sokak eylemlerinde hiç görmediğimiz ekran yüzleri ve 50 yıllık gazetecilik hayatında, meslektaşlarıyla, gazetecilerin cenaze törenleri dışında sokakta belki hiç yan yana yürümemiş yüzlerde dün eylemdeydi. Gazetelerde operatör olarak çalışan ya da televizyonlarda ekranın arkasındaki işleri kotararak, “ünlü” isimleri görünür kılan çok sayıda gazeteci arkadaşımız dün eylemde sloganlarla yürüdüler. “Sustum sıra bana geldi” yazılı dövizler ise, manidar ve önemli bir gerçekliğin ifadesi gibiydi.
 
Sendikalar ve çeşitli siyasi yapılar da bu eyleme destek verdiler. Gazetecilerin bu biçimiyle yıllar sonra yeniden sokağa dökülmüş olmasının, hem iktidara, hem de Ergenekon sürecini yönetip, yönlendirenlere net mesajlar içerdiğini özellikle vurgulamak gerekiyor. Bu eyleme katılanlar, “Gözaltı kararlarıyla bizim ilgimiz yok” demesine rağmen, “Şu an tutuklu bulunan hiçbir gazeteci, gazetecilikle ilgili faaliyetinden ötürü cezaevinde değil” diyerek, gazeteci tutuklamaları konusunda net bir taraf olarak davranan Başbakan Erdoğan’a açık bir yanıt içeren bu eylem, Ergenekon davası bahanesiyle basın özgürlüğü alanını daraltan ve basın alanını yeniden dizayn etmeye çalışan bütün aktörlere de ciddi bir tepkidir.
 
Bu ve benzeri eylemler, hukukun test edilme alanını da bir kez daha göstermiş oluyor. Adalet iki savcının dudakları arasında başlayıp bitemez ve toplumsal vicdan tarafından onaylanmayan kararların kabul edilmesi beklenemez. 
 
Yazıyı bağlarken bir daha haykıralım: “Ahmet çıkacak yine yazacak”, “Nedim çıkacak yine yazacak!” (İSTANBUL/EVRENSEL)

Evrensel'i Takip Et