22 Nisan 2010 01:00
ÖZGÜRLÜKLER
GÜNÜN YAZILARI
Anayasa değişikliği konusunda eksikler, yetersizlikler şikayet konusu oluyor. Kanımca anayasanın bir defada ve tümüyle değiştirilmesini isteyen benim de aralarında bulunduğum kesim, acelesi olan kesim. Hemen istiyoruz, şimdi! Ve ne kadar hak ve özgürlük varsa, hepsini ve azamisini istiyoruz. İstemeye de devam ediyoruz. Mücadele ediyoruz. Siyasi iktidar 8 yıldır başta ama Türkiye hâlâ militer otoriter bir sisteme sahip. Acelesi yok hükümetin; bütüncül de bakmıyor meseleye. Hükümetin hızıyla toplumun hızı arasında uçurum var. Hükümet 20-30 km hızla giden eski zaman trenleri gibi. Tuhaf da bir durum var: Düşünün ki, hükümet ana muhalefetin yanında radikal demokrat kalıyor. Demokratikleşme yolunda politik irade bu hız örneğine uygun. Cılız, mütereddit Uygulamada da belli bir istikrar ve standart bulunmuyor. Haklar ve özgürlükler valilelere, kaymakamlara, emniyet müdürlerine ve askerlere göre değişiyor. İdari organlar böyle de yargı onlardan pek mi farklı? Hayır. Türkiyenin insan hakları siciline baktığımızda, yargının insan haklarını koruma doğrultusunda değil, ihlal doğrultusunda bir pratiğe sahip olduğunu görüyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine intikal eden dosyalar üzerinden bu sonuca varmak mümkün.
Türkiyenin sözde hukukun üstünlüğü ilkesine dayalı, hukuk devleti pratiği hiç de Avrupa sistemine uygun değil. Yargının sözcüleri, hukuku, insan haklarını, demokrasiyi telaffuz etmiyorlar. Ettiklerinde de amalar, fakatlarla ediyorlar. Bize özgü ve şartlı! Söze cumhuriyeti korumakla; laik, çağdaş sistem söylemiyle giriyorlar. Atatürk ilke ve devrimleriyle devam ediyorlar. Bu zihni ve kültürel dokunun kendine özgü bağımsızlık anlayışı var. Bağımsızlık tarafsızlık için bir koşuldur. Onlar öyle anlamıyorlar. Taraf olduklarını gizlemiyorlar. Şu andaki durum budur. Dolayısıyla bu yargı sistemiyle ve bu zihni kültürel algı ile Türkiyenin demokratik hukuk devleti olma şansı bulunmuyor. Kurumsal değişiklik ve zihniyet ve algıya dair değişiklik şart. Peki nasıl olacak?
Değerler ve ilkeler bize göre olmayacak. İlk terk edilecek şey budur.Yargı, yerel olanın değil evrensel olan değerlere dayalı faaliyette bulunmalı. Bunlar özgürlük, eşitlik, adalet, insan onuru, insan hakları gibi değerlerdir. İlke olarak da hukukun üstünlüğü ve demokrasi ilkesine dayanacak. Bunları da sözde değil; amalı, fakatlı yaklaşımlarla değil, evrensel ve Türkiyenin de dahil olduğu bölgesel (Avrupa Konseyi) belgeleri ve uygulanmalarına dayalı olarak yerine getirecek.
Anayasa değişiklikleri kapsamına alınan konularda genelde olumlu değişiklikler var.
Ama yürütme gücü, kritik olan yargının yapısı ve işleyişiyle ilgili konuları kendi yetki alanında tutuyor. Bazılarına değinelim:
Bir: Adalet bakanının ve müsteşarının ne işi var, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda? Yürütme gücü bu ihtiyacı neden duymaktadır?
İki: Hadi yer aldı diyelim. Yürütme neden iki kişiyle (bakan ve müsteşar) temsil ediliyor?
Üç: Bakan neden anayasa hükmü ile kurulun başkanı oluyor? Yargıçlar Kurulu, kendi başkanı olacak en uygun kişiyi kendi arasından seçmeye ehil değil midir?
Dört: Bakan başkan oluyor ve kurulun temsilinden ve yönetiminden sorumlu oluyor. Yargı gücünü niye yürütme gücü yönetiyor? Bağımsızlık bunun neresinde?
Beş: Bakan kurulda yer aldığında ne oy hakkı olabilir, ne de başkan olabilir. Eğer sembolik olarak bulunması isteniyorsa, yargı bağımsızlığına saygının gereği olarak, o zaman başkan olmadığı gibi oy hakkı da olmamalıdır.
Altı: Müfettişler kurula bağlanıyor, Adalet Bakanlığından alınıyor teftiş yetkisi. Bu iyi, ama hangi hakim ya da savcı hakkında soruşturma açılaşacağına, oluru başkan olarak yürütmenin parçası adalet bakanı veriyor. Bu kötü. Yargı üzerinde yürütme gücünün parçası olarak kılıcını eksik etmeyecek adalet bakanı. Dolayısıyla yürütme gücü.
Yedi: Kurul üye tam sayısının katılımıyla toplanacak. Müsteşar katılmadığında kurul toplanamayacak. Müsteşarın yedeği yok. İyi mi?
Sekiz: Kurulun şu anda sekreteryası yok. Bütün bürokratik işlemler Adalet Bakanlığı memurları tarafında yerine getiriliyor. Değişiklikle sekreteryası olacak. Bu iyi. Ama kurulun pratik bütün işlerini yapacak olan genel sekreteri kim atayacak biliyor musunuz? Kurulun başkanı olan adalet bakanı. Yani bakan üçe bölünmüş kurul çalışmalarının hiçbirinde olmayacak ama, atadığı genel sekreter aracılığıyla kurul faaliyetlerini yönlendirebilecek ve kontrol altında tutabilecek.
Hasılı yürütme gücü yargı gücünden elini-eteğini çekmek istemiyor; kendi kontrolünde bir yargı istiyor. İşin özü bu!..
HÜSNÜ ÖNDÜL
Evrensel'i Takip Et